Günler yine ölüm haberleriyle geliyor…
Türkiye sosyalist hareketi, en önemli düşünürlerinden birini, Metin Çulhaoğlu’nu yitirdi.
Onu, 1960’ların Türkiye İşçi Partisi‘nden beri tanıyordum. TİP‘ten sonra da aynı geleneğin devamı sayılabilecek kimi siyasal oluşumlarda birlikte yer almıştık. Sosyalist harekette daha çok yazar ve kuramcı yönüyle öne çıkmıştı. Marksizmi derinlemesine özümsemiş bir kalemdi. Zihni açık, kafası berraktı. Kuramsal makalelerinde bile anlaşılır olmaya özen gösterirdi. Yazılarıyla genç kuşakların bilincini aydınlattı; kitapları ve çevirileriyle sosyalist literatüre katkıda bulundu. Beklenmedik ölümü, Türkiye solunu yasa boğdu…
Metin Çulhaoğlu, zor zamanlarda sosyalizmde ısrar etmenin seçkin bir örneği idi. Siyasal yaşamının en belirleyici özellikleri; süreklilik, tutarlılık ve üretkenlikti. Parti şovenizmi ve fetişizmi yapmadan örgütlülüğü savundu. Kuramsal derinliğinin yanında bu kararlı duruşuyla da çok özel ve saygın bir yere sahipti. Solda dağınıklığın ve kafa karışıklığının yaşandığı dönemlerde hep doğru yol göstericisi oldu. Yanlış eğilimlere karşı açık tutum aldı. Yeri geldiğinde yoldaşlarıyla da tartıştı. Ama polemik yazılarında bile her zaman incelikli, nezaketliydi. “İddialı mütevazılık” nitelemesi, Metin Çulhaoğlu’nu en iyi özetleyen sözlerden biridir.
Metin Çulhaoğlu, hep “kitabın içinden” yazdı, konuştu. Ama hiçbir zaman “kitabi” olmadı. Bence onun asıl büyük başarısı budur. Basmakalıp söylemlerden, kanıksanmış şablonlardan uzak durdu. Hep Türkiyeli bir sosyalist olmanın sorumluluğu ve arayışı içinde oldu. Ülkemizin öznel ve nesnel koşullarını göz ardı etmeyen özgün düşünceler üretmeye, yollar önermeye çaba gösterdi. Sosyalist kuramı çok önemsedi, ona hep bağlı kaldı ama akademinin soğuk labirentlerinde yitip gitmedi. Yenilikçi ve yaratıcı olmayı önemsedi. Öğretiyi yaşamın ve devrimci savaşımın pratiğinde sürekli güncelledi. Özgün yorumlarıyla düşünce dünyamızı zenginleştirmeye, ufuk çizgimizde yeni pencereler açmaya çalıştı…
Metin Çulhaoğlu’nun cenaze töreninde yapılan konuşmalarda ortak bir vurgu vardı: O, hangi partide siyaset yaparsa yapsın, üyesi olduğu siyasal örgütlerin sınırlarını aşan bir kapsayıcılığa sahipti. Görüşlerini ideolojik duruşundan ödün vermeden savunurdu ama etrafını kırıp dökmeden yapardı bu işi. O yüzden de tüm sosyalist çevrelerdeki gençlerin “Metin Abi”si olarak sevildi, saygı gördü. Uğurlanışındaki görkemli katılım ve kapsayıcılık, bu devrimci duruşun sonucuydu…
İnşaat Mühendisleri Odası’nın Konferans Salonu’nu tıklım tıklım doldurmuştu her kesimden devrimciler. Türkiye solunun hemen hemen tüm bileşenleri oradaydı. Cenaze töreninde de olsa, Metin Çulhaoğlu’nun ayrı partileri, örgütleri, çevreleri böylesine geniş bir yelpazede buluşturmayı başarması çok değerliydi. Herkes sosyalist savaşımın ortak değeri olarak bağrına basmış; sevgiyle, saygıyla kucaklamıştı onu. Adları, amblemleri, Marksizm yorumları farklı olan örgütler, Çulhaoğlu’nun temsil ettiği sosyalist kalıta ve devrimci geleneğe sahip çıkmışlardı. Onu Karşıyaka’da bir komüniste yaraşır biçimde Enternasyonal Marşı’yla toprağa verirken, onulmaz acımıza karşın bu birliktelik tablosu, geleceğe ilişkin tek avuntumuz oldu. Bu yan yana duruşun mücadele alanlarında da gerçekleşmesi ve kalıcı olması en büyük dileğimizdi.
Metin Çulhaoğlu’nun ölümüne hazır değildik. O yüzden kolay alışamayacağız onun yokluğuna. Geride bıraktığı boşluğun derinliği ise gün geçtikçe daha iyi anlaşılacaktır.
* * *
VE AYDIN ÇULFAZ DA…
Metin Çulhaoğlu’nu toprağa verdikten bir gün sonra, İngiltere’de yaşayan sevgili yoldaşım Cavlı Çulfaz’dan, kardeşi Aydın Çulfaz’ın da ölüm haberi geldi…
Aydın Çulfaz, bir süredir Ankara’da İbni Sina Hastanesi’nin yoğun bakım servisinde “bitkisel yaşam”daydı. 35 gün önce Yüksel Caddesi’ndeki bir kafede otururken yürek vurgunu yemiş ve düşerek beyin kanaması geçirmişti. O günden beri komadaydı. 35 gün sonra yaşam savaşını yitirdi. Metin Çulhaoğlu’nun ölüm acısına Aydın Çulfaz’ınki eklendi, üzüntümüz katlandı…
Aydın Çulfaz, devrimci Çulfaz kardeşlerin en küçüğü idi.
Ortanca kardeş Ali Çulfaz, ODTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü’nde profesördü. Bu kurumda 37 yıl öğretim üyesi olarak görev yapmış, binlerce öğrenci yetiştirmişti. Onu, geçen yılın son ayında yitirmiştik.
Aydın Çulfaz ise ağabeyi Cavlı Çulfaz gibi “Mülkiyeli” idi. DEV-GENÇ ve SBF Fikir Kulübü’nün ilk üyelerindendi. 1971 darbesinde cezası ilk kesilen siyasal mahkûmlardandı. 13 Mart 1971 gecesi liseli bir arkadaşıyla arabaların üzerine “Faşizme Hayır” etiketi yapıştırdığı için tutuklanıp sekiz ay hapis cezasına çarptırılmış, bu yüzden Mamak ve Kaman cezaevlerinde yatmıştı.
Mahir Çayan ve Yusuf Küpeli’nin arkadaşı olan Aydın Çulfaz, 1973 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdikten sonra uzun yıllar Devlet Planlama Teşkilatı’nın Sosyal Planlama Dairesi’nde görev yapmıştı. Sosyal Planlama ve Ekonometri alanında uzmandı. “İnsan gücü plan modellerinin toplumsal boyutları” konusunda çok sayıda kitap, rapor ve broşürü vardı.15 Temmuz günü Ankara’da ağır bir kalp krizi ve beyin travması geçirdi. Hekimlerin çabası ne yazık ki onu yaşama döndürmeye yetmedi ve 19 Ağustos günü 72 yaşında yaşama veda etti.
Eski TKP’liyazar ve çevirmen Cavlı Çulfaz, son yıllarda üst üste büyük acılar yaşadı. Önce 44 yıllık yoldaşı ve yaşam arkadaşı Yıldız Biraz Çulfaz’ı yitirdi. Yıldız Çulfaz, tarihsel Türkiye Komünist Partisi’nin üyesiydi. Uzun yıllar İngiltere parti örgütünde çalışmış, daha sonra Bizim Radyo ve TKP’nin Sesi radyolarında spikerlik yapmıştı.
Eşinin acısı henüz tazeliğini korurken yedi ay içinde art arda iki kardeşini de yitiren Cavlı Çulfaz yoldaşıma, bu zor günlerinde en içten dayanışma duygularımı iletiyor, dayanma gücü diliyorum.
“Ölenler dövüşerek öldüler / Güneşe gömüldüler”
* * *