“İroni”,Yunancadan dilimize girmiş bir sözcüktür. Söylenenin tam tersinin anlatılmak istendiği bir söz sanatıdır. Kısaca “tersten söyleme” de diyebiliriz. Türkçede her ne kadar “gülmece”yle eşanlamlı gibi kullanılsa da bu iki kavram biraz farklıdır. Gülmecedeki eleştirel alay açık seçiktir. İronide ise örtülü ve dolaylı bir eleştiri vardır. İronik söylemde jest ve mimikler de söze eşlik eder; amaçlanan şey, tonlamayla desteklenerek dolaylı yoldan anlatılır.
Her espri ironi değildir. İronide “ince alay” vardır. İroninin yapılması da kavranması da “humor duygusu” gerektirir. Sizin tersten anlatmak istediğinizi, karşınızdakiler eğer düz anlamıyla algılarsa ortaya üzücü durumlar çıkabilir.
Yani bıçak sırtı bir söz ustalığıdır ironi. Ölçü kaçar, denge bozulursa ters sonuç verir; sıkıntı yaratır. Olumsuz bir durumu eleştireyim derken sevdiklerinizi üzmüş olursunuz.
* * *
Şeriatçı Yeni Akit gazetesi, Konya Şehir Hastanesi’nde görevi başında öldürülen Dr. Ekrem Karakaya’nın ardından eylem çağrısı yapan Türk Tabipleri Birliği’ni, “TTB, acıdan rant devşiriyor” manşetiyle hedef göstermişti.
Ayşenur Arslan, Halk TV’deki “Medya Mahallesi”nde, 8 Temmuz günü bu haberi eleştirirken ironi yaparak şöyle dedi: “Rant nasıl olur? Şimdi ben araştırdım. Bakın, İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Pınar Saip mesela, Karayolları’ndan ihale almamış mıymış? Prof. Dr. Kayıhan Pala, Çanakkale Köprüsü’nün gizli müteahhidi değil miymiş?”
Ben bu sözleri duyunca, “Eyvah!” dedim içimden, “şimdi gerçek sanacaklar Ayşenur’un söylediklerini!” Nitekim program konuğu Orhan Bursalı daöyle anlamış olmalı ki “Bunları Akit denen paçavra mı yazmış?” diye sordu şaşkınlıkla. “Hayır” diye yanıt verdi Ayşenur Arslan, “ben söylüyorum!” Belli ki canı sıkılmıştı yanlış anlaşılmasına. Sonra iç geçirerek başladı meramını anlatmaya…
Ama olan olmuştu bir kez! Çok geçmeden, Kayıhan Pala’dan sitem iletisi geldi Ayşenur’a: “Programda benim Çanakkale Köprüsü’nün gizli ortağı olduğumu söylemişsiniz. İnananlar olmuş! Beni arayıp ‘Neler söylüyorlar hakkınızda hocam?’ diye soruyorlar. O ifadenizi düzeltirseniz iyi olur…”
Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, aynı zamanda TTB’nin Covid-19 İzleme Kurulu üyesidir. Koronavirüs salgını sırasındaki güvenilir açıklamalarıyla tanımıştık onu. Salgın süresince çeşitli baskılara karşın bilim insanı sorumluluğuyla davranmaktan vazgeçmemiş, bu yüzden soruşturmaya bile uğramıştı. Böyle değerli bir insanın espri uğruna “Beşli Çete” ile anılması ve “Çanakkale Köprüsü’nün gizli ortağı” diye sunulması gerçekten hiç yakışık almadı.
Bir iletişim kazasıydı bu.
Her kesimden dinleyiciye seslenen yaygın kitle iletişim araçlarında yanlış anlaşılmaya açık böyle espriler yapmak çok tehlikelidir. Birileriyle dalga geçmek isterken, ayırdında olmadan saygın insanların üzerine gölge düşürmüş, yani kaş yapayım derken göz çıkarmış olursunuz!
* * *
HABERLER BÖYLE SUNULMAMALI
Kimi ekran yüzleri, işportacı ağzıyla bağıra çağıra haber sunmayı marifet sanıyor! Sanki haber sunmuyor, “haber satıyorlar!”
Bakıyorum, çoğu zaman en sıradan haberleri bile abartılı bir dille aktarıyorlar izleyiciye. Çıkardıkları gürültüye bakarsanız, sanki dünya yıkılıyor! Belli ki merak uyandırıp izleyiciyi ekranda tutmak için yapıyorlar bunu. Ama bu abartılı sunuş biçimi bazen ters etki yapabiliyor. Kendi adıma söyleyeyim: Ekranda böyle durumlarla karşılaşınca, “Reha Muhtar geri mi döndü ne?” deyip kanal değiştiriyorum.
Özellikle muhalif kanallardaki arkadaşlaradır sözüm: Ne gerek var böyle çığırtkanlıklara? İktidarın bağırıp çağıran dilinden bıktık usandık, bari siz yormayın bizi!
* * *
“SAHNE ALMAK”
Müfit Semih Baylan yönetiminde 17 yıldır günlük olarak yayımlanmakta olan sanal müzik gazetesi Mavi Nota, kendi alanında önemli bir iş yapıyor. Şefik Kahramankaptan arkadaşımızın yıllardır emek verdiği Sanattan Yansımalar (www.sanattanyansimalar.com) sitesi gibi Mavi Nota da müzikseverlere özveriyle hizmet ediyor.
Geçenlerde Mavi Nota sitesinde, “İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın Konserinde Piyanist Can Çakmur Sahne Alacak!” başlıklı haberi görünce, “Sahne nasıl alınıyor?” diye şaka yollu bir soru yönelttim sevgili Semih Baylan’a. (https://www.mavi-nota.com/duyuru/ayrinti/5413)
Ben bu söylemin Türkçe olmadığını, buram buram “çeviri koktuğu”nu yıllardır söyleyip duruyorum. Başkaları da eleştirmiştir mutlaka. Böyleyken hâlâ yaygın biçimde kullanılmasına şaşmamak elde değil.
Semih Baylan’dan gelen kısa yanıt şöyleydi:
“Bu ifade, İngilizce ‘get up on stage’ yerine kullanılan bir deyim. Solistlerin konserde yer almasını ifade ediyor. Tam Türkçe karşılığı olmadığı için kullanılageliyor.”
Oysa Türkçemiz sanatsal etkinlikleri karşılama konusunda yetersiz değil. Örneğin “Dinleti vermek” dururken İngilizceden çeviri “sahne almak” söylemine gerek var mı?
***
HAFTANIN NOTU
Siyasal etiğin neresindeyiz?
Yalan söylediği anlaşılan Birleşik Krallık (İngiltere) Başbakanı Boris Johnson,kendi partisinden gelen yoğun tepkiler ve eleştiriler üzerine görevi bırakmak zorunda kaldı.
Bu olayda en çok, Boris Johson’ın başında bulunduğu Muhafazakâr Parti’nin etik duruşu düşündürdü beni.
Bizim ülkemizde yalancı siyasetçiler baş tacı ediliyor! Eğer bizde de yalan söyleyeni görevden almaya kalksalar, öyle sanıyorum ki memlekette çok az siyasetçi ve bürokrat kalır!
Anımsayın: Geçmişte “Siyasal Etik Yasası” çıkarılmak istendiğinde ne demişti Tayyip Erdoğan:
“Bu yasa çıkarsa partimize ilçe başkanı bile bulamayız!”
Türkiye’de yalan söyleyenler şöyle dursun, hırsızlık ve yolsuzluk yapanlara bile dokunulmuyor artık!
* * *