78 yıllık ömrünü “üreterek tüketen” değerli araştırmacı, yazar ve çevirmen İsmet Zeki Eyuboğlu’nun doğumunun 100. yılındayız. 20 Ekim 1925 tarihinde Trabzon / Maçka’da doğan İsmet Zeki, ünlü Eyuboğlu ailesinin seçkin bir üyesidir. Ben de meslek yaşamıma, 1957 yılında Trabzon’da, onun Yazı İşleri Müdürü olduğu Hâkimiyet gazetesinde başlamıştım. Bu çalışkan ve üretken kalem, 2003 yılından beri aramızda değil. Ama arkasında öyle zengin bir yazınsal kalıt bıraktı ki yıllar geçse de adı unutulmayacak…
Bursa’da yayımlanmakta olan Sarmal Çevrim dergisi, İsmet Zeki Eyuboğlu’nun yüz yıla yayılan emeğini Ocak-Şubat 2025 sayısında kapsamlı bir dosyada değerlendirdi. Bu dosyaya katkıda bulunan yazarlardan Dr. Mustafa Duman’ın araştırmasına göre, İsmet Zeki Eyuboğlu’nun 28’i çeviri, 94’ü telif olmak üzere tam 122 kitabı bulunuyor. Hepsi birbirinden değerli olan bu yapıtlar arasında biri var ki köşemizin bağlamı açısından adını mutlaka anmamız gerekiyor: Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. İsmet Zeki, on bir yılda tamamlamış bu sözlüğü. İlk baskısı 1988 yılında Sosyal Yayınlar’dan çıkmış. Ama ustamız durmamış, birkaç yıl daha çalışarak derlemesini yeni sözcüklerle zenginleştirmiş. Bu sözlüğün genişletilmiş ve güncellenmiş en son baskısının da 2022 yılında Say Yayınları’ndan çıktığını belirtelim.
* * *
Tam da İsmet Zeki üstüne yoğunlaştığım günlerde, kalbimi okumuş gibi, değerli ozan kardeşim Mustafa Demircioğlu’ndan “Çok Güzel Sözcükler” başlıklı bir ileti aldım. Demircioğlu, İsmet Zeki’nin Vergilius çevirisinde kullandığı öz Türkçe sözcüklerden örnekler vererek şöyle diyordu:
“Merhabalar değerli Attila Bey,
Bugünlerde okumakta olduğum Vergilius‘un Aeneas isimli destansı kitabında sizinle paylaşmak için not ettiğim öyle güzel sözcüklerle karşılaştım ki anlatamam! Çeviren, İsmet Zeki Eyuboğlu. Bunları -kullanıldığı cümleleri de göstererek- sizinle paylaşıyorum:
Dolundu: … dolundu gözleri, gömüldü uykuya.
Beğenç: Troyalı delikanlılar beğençle, sevgiyle bakarlar.
İçirik: Sulara içirikleri, arınmış şarap serperim adınıza.
Sarsınç: Bu sarsınç söylentiyle kral, kızınca dedi ki:
Savunak: Ne savunaklar, gelecek savaşa karşı girişimler.
Bunlardan “içirik” (Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık vb. şeyler.) ve “savunak” (Savaşta arkasına sığınılarak düşmana ateş açılan toprak yığını.), Dil Derneği sözlüğünde yer alıyor ama diğerleri yok. Değerli çevirmen, bu sözcükleri kendisi mi buldu yoksa eskiden bir süre kullanıldı da tutmadı mı bilmiyorum.
“Savunak, dolundu, içirik”… Öyle hoş geldi ki kulağıma. Elbette “sarsınç” ve “beğenç” de…
Işıklar yoldaşı olsun İsmet Zeki Eyuboğlu’nun. Selamlar.”
Mustafa Demircioğlu’na teşekkür ediyorum. Yeri gelmişken onun bendeki şiir kitaplarını da anmak isterim: Sus Kuşları (2018), Gün Işığı Soneleri (2021), Leyla Gazeli (2023).
* * *
HAFTANIN NOTU
NEREYE GİDİYORUZ?
Ekonomik ve siyasal açıdan sıkışan Saray rejimi, boyun eğmeyenlere karşı topyekûn bir saldırıya geçti. İktidar, ülkede “metal fırtına” estiriyor! “FETÖ” günlerinde yaşıyor gibiyiz! Siyasetçiler, belediye başkanları, sanatçılar, avukatlar, akademisyenler, gazeteciler iktidarın hedefinde. Her sabah akıl almaz operasyon haberleriyle uyanıyoruz…
Ne oluyor? Nereye gidiyoruz?
Hafta içinde Halk TV’nin beş çalışanı gözaltına alındı. 30 saatlik gözaltı işleminin ardından Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Gerekçe, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kameralar önünde eleştirdiği bir bilirkişiyle yapılan görüşmenin yayımlanması…
Haberin öznesiyle yapılan görüşmenin kamuoyuna aktarılması ne zaman suç sayılmaya başlandı? Gazetecinin, haberin taraflarıyla konuşup onlara söz hakkı tanıması evrensel bir basın ilkesidir. Halk TV de bunu yapmış; suçlanan bilirkişiye yanıt hakkı, kendini savunma hakkı tanımış. Böyle davranan basın kuruluşu suçlanmaz, yalnızca takdir edilir. Bilmeyenlere anımsatalım: Mesleğimizin büyük ustası Abdi İpekçi’nin habercilikte en duyarlı olduğu, en çok titizlendiği konu da karşı tarafa söz hakkı tanınmasıydı…
Bu olayda adı geçen bilirkişi adeta “devlet koruması”na alındı! Adını anmak bile neredeyse suç sayılacak! Neden? Bilirkişiler “dokunulmaz” kişiler midir?
Bir de şu var: Barış Pehlivan, başına silah dayayarak mı konuşturmuş bu kişiyi? Kendisini arayan gazeteciyle özgür iradesiyle konuşmamış mı? Sözlerinin yayımlanmaması konusunda bir istekte bulunmadığına göre nedir şimdi bu “etik” tartışması? “Kamu yararı”nın olduğu yerde böyle gerekçelere sığınılamaz!
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun başındaki zat, hiç vakit yitirmeden sahneye çıkıyor; bilirkişiyle yapılan konuşmayı “gizli görüşme” sayıyor ve inceleme başlattığını açıklıyor! Belli k Halk TV’ye RTÜK’ten de ceza kesecekler! Kamu görevlisi olan RTÜK Başkanı, yandaşlıkta sınır tanımıyor! Gazeteciyle haber öznesi arasındaki konuşma nasıl “gizli görüşme” olabilir?
Tarih önünde bir çift sözümüz de Fatih Portakal’a: “Türkiye şartlarında gazetecilik” diye bir kavram yoktur. Mesleğimize böyle bir ölçüt ve sınır getirenler ancak “majestelerinin gazetecisi” olabilir!
Bütün bu hukuksuzluklar bir gün sona erecek ve herkes yaptıklarıyla anılacak!
Suat Toktaş’a ve ağır baskı koşullarında görev yapan namuslu, cesur yürek tüm meslektaşlarımıza selam olsun!