CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ”Kimin gazeteci olup olmadığına siyasi iktidar karar vermez. Kimin gazeteci olup olmadığına gazeteciler karar vermeli” dedi.
Kılıçdaroğlu, Marmaris’te, “Anadolu Buluşması: Yerel Medya Çalıştayı”nda yaptığı konuşmada, kendisinden önce görüşlerini aktaran gazetecilerin ”politikacıların alkıştan hoşlandığını” ifade ettiğini belirterek, özetle şunları söyledi:
”Ben tam tersi görüşteyim, bir politikacı olarak. Politikacıların özellikle iktidar sahiplerinin en çok eleştiriye ihtiyaç duymaları gerektiğine inanan birisiyim. Çünkü devleti yönetenler bazen hatalarını görmeyebilirler, eksikliklerini görmeyebilirler.
Bizim doğru habere ihtiyacımız var. Bizim sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacımız var. Biz bazen kendi dünyamızda, kendimizi yeteri kadar sorgulayamıyoruz. Bazen hatalarımızı, yanlışlarımızı göremiyoruz. Hatalarımız ve yanlışlarımızı bize bildirecek olan sizlersiniz.
Gazeteciliğin, işlevi gereği, yaşayan sorunları iktidar sahiplerine aktaran, çok önemli bir organ olduğunu bizim bilmemiz lazım, politikacıların bilmesi lazım. O nedenle politikacıların alkışa değil, eleştiriye, sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var.
Hatamız var mı? Elbette herkesin hatası olur. Bizim de hatalarımız olabilir. Ama bize hatalarımızı bağımsız olarak bildirecek bir medya olursa, aynı hatayı tekrar etmeyiz. ”
Kılıçdaroğlu, bir iktidarın medyayı sürekli kendisini öven bir organ haline getirmek istediğinde önce medyanın bağımsızlığını yok etmeye yöneleceğini belirterek, bunun için önce medya patronuna baskı uygulandığını anlattı. Basını desteklemek için kurulan Basın İlan Kurumu’nun ”bir infaz kurumuna” dönüştüğünü anlatan Kılıçdaroğlu, ”Türkiye’nin buradan çıkması lazım” dedi.
RTÜK’ün ”iktidarı eleştiren TV’lere nasıl ceza verebilirim” anlayışıyla hareket ettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, ”Sadece politikacılardan oluşan bir kurum tepede gelen talimatların gereğini yapan kuruma dönüşebilir, bunun da değişmesi lazım” dedi.
Sahte tirajlarla resmi ilan almanın, doğrudan doğruya gazeteciye yönelik saldırıların da başka bir baskı unsuru olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, ”Bağımsız gazeteciyseniz, bağımsız bir medya kuruluşuysanız bütün bu sorunlarla şu veya bu şekilde karşı karşıya kalıyorsunuz” diye konuştu.
”Kimin gazeteci olduğuna siyasi iktidar karar vermez”
Kılıçdaroğlu, yapılması gerekenler konusunda da özetle şunları söyledi:
”Haber yapan gazetecinin kesinlikle tutuklanmaması lazım. Yargılanma? Olabilir tabii. Bağımsız mahkemeye gider yargılanır. Ama daha başlangıçta gözaltına alıp, tutuklarsanız medya özgürlüğüne büyük darbe vurursunuz. Belki sonunda beraat edecek. Nitekim beraat ediyorlar. Ama tutukladınız, hapse attınız, cezalandırdınız. Gazeteciyi tutuklama ve gözaltına alma, bu kaldırılmalı, bağımsız mahkemelerde yargılanabilir.
Basın kartı, kimin gazeteci olup olmadığına siyasi iktidar karar vermez. Kimin gazete olup olmadığına gazeteciler karar vermeli. Sizin bir çatı örgütünüz var, veyahut olmalı… Kime basın kartı verileceğine onlar karar vermeli. Gazetecilik mesleğinin önemini en çok gazeteciler değerlendirir.
Basın İlan Kurumunun yeniden yapılanması lazım. Bu yeni yapılanma içinde gazetecilerinin, meslek mensuplarının sayısının artırılması gerekiyor. Gazetelerin gerçek tirajlarının bağımsız denetim kurumları tarafından denetlenmesi, gerçek tirajlarının ortaya çıkarılması ve ona göre kaynak aktarılması gerekir. Basın İlan Kurumu’nun yerel medyaya pozitif ayrımcılık yapması lazım.”
”Medyada sendikalaşma zorunlu olmalı”
Bir başka konunun da sendikalaşma olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Medyada sendikalaşma zorunlu olmalı. Bunu şunun için ifade ediyorum. Medya çalışanı, patronuna karşı da haberinin arkasında durma gücünü sahip olmalı. Sendikalaşma olmalı ama ücret sendikacılığı değil, onun altını özenle çizmek isterim. Dolayısıyla gazeteci yakaladığı haberi özgürce yazabilmeli. Patron ‘şu haberi yazma, bana kızarlar’ dediğinde ‘hayır ben bunu yazmalıyım’ diyebilmeli, gazete basabilmeli ve arkasında sendikanın olduğunu bilmeli.”
Kılıçdaroğlu, RTÜK’ün yenide yapılandırılması gerektiğini de belirterek, ”Siyasetçilerin sayısı çok, minimum yapılabilir. Medya kurumlarının temsilcilerinin sayısı artırılabilir. Bunun için bir anayasa gerekiyor ama bu yapılabilir” dedi.
Kılıçdaroğlu, objektif bir reyting ölçüm sistemine ihtiyaç olduğunu, kamu kurumlarının ücretsiz ilan verme sisteminin de kaldırılması gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, sosyal medyanın giderek gelişen bir alan olduğunu ve zaman zaman doğru olmayan haberlerin de yayıldığını belirtti ve burada bir teyit mekanizmasının geliştirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Sorumluluk ne kadar?
Gazetecilerden etik değerlere bağlı olarak çalışmasının her şeyden önemli olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, “Öyle bir noktaya geldik ki, eskiden bir yolsuzluk bir bakanı götürürdü, bir iktidarı devirirdi. Adeta yolsuzluk meşrulaştı bizim ülkemizde. Yolsuzluk yapmayanın eleştirildiği bir Türkiye tablosu çıkmaya başladı. Her birimizin bunda ne kadar sorumluluğu var? Gazetecilerin ne kadar sorumluluğu var?” diye sordu.
Kılıçdaroğlu, ”Gazetecinin objektif olmayı yitirdiği andan itibaren, sadece belli bir yeri desteklemek ya da sadece bir grubu, partiyi eleştirmek amacıyla haber yapmaya başladığı an saygınlığın yara almaya başladığını” söyledi ve ”Bunda hepimizin sorumluluğu var” dedi.
Kılıçdaroğlu, eskiden ünlü gazeteci ve köşe yazarlarının halkın arasında yaşadığını, halkın arasından çıktıktan sonra başka sorunlarını, patronlarının sorunlarını yazmaya başladığını ve halktan koptuğunu söyledi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
”Gazetecilikte bozulmanın miladının Güneş Gazetesi’nin kurulmasıyla başladığını düşünüyorum. Miladı öyle düşünüyorum. Bana katılırsınız katılmazsınız. Gazeteciliğin zor bir görev olduğunu… Gazeteciliğin gerçekten de eleştirel bir görev olduğunu… Gazeteciliğin topluma karşı sorumluluk hissetmesi gereken bir meslek olduğunu biliyorum, sizler de biliyorsunuz. Kaçımız bu görevi yapıyoruz? Kaçımız ön yargılardan kurtulduk? Kaçımız derinlemesine bir olayı düşündük? Kaçımız olayın bütün ayrıntılarına bakıp eğriyi, doğruyu bulmaya çalıştık? Kaçımız yolsuzlukları görmezden geldik? ”
”Görev alanları yasalarla tanımlanmıştır”
Bürokratlarla ilgili sosyal medyada paylaşım yaptığını ve kamu görevlilerine seslendiğini belirterek, özetle şöyle konuştu:
“Gazetecilik ne kadar önemli, değerli, gerçekten etik değerleri yüksek bir alansa kamu görevlileri için de aynı değerler geçerlidir. Görev alanları yasalarla tanımlanmıştır. Kamuda görev yapan kişi, bir ailenin veya bir partinin militanı olamaz. Sempati duyabilir, gidip oy verebilir. Bunda bir tereddüt yok zaten. Ama görevini yasalar çerçevesinde yapması gerekir. Görevini yasalar çerçevesinde değil de gelen talimata göre yapıyorsa o zaman toplumda gelir dağılımının bozulmasının temel aktörü konumuna geliyor. Çünkü kaynağı, bir başka kişiden, geniş bir kitleden alıp bir avuca aktarmasını biliyor, talimatla. Bu olmaz.
Kamu görevlisi bir ailenin veya sarayın memuru değil, onlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şerefli memurları olmak zorundadır. Bu çağrıyı yaptım. Bu çağrıyı yapmak zorundaydım zaten. Güneydoğu veya Doğu Anadolu bölgesinde fakir ailelerin çocuklarının en büyük umudu devlet memuru olmaktır. ‘Devlette memur olacağım, güvencem olacak, belli bir aylığım olacak’. Siz bu beklentiyi onların elinden alıp bir vakıf aracılığıyla belli kişilere verirseniz, bunun savunulacak yönü var mıdır? Bunun ahlaki yönü var mıdır? Bunun adalet yönü var mıdır? Bunu eleştirdim. Devleti yöneten kişi, hep söylerim, kendisi ve ailesiyle topluma örnek olmak zorundadır. Devleti yönetin siyasi iktidarın görev yaptığı alan yetkiyi halktan alır, o iktidar yönetir. Aile boyu bir devlet yönetilmez. Aile boyu girerlerse seçime eyvallah, itirazım yok. Ama bir kişi girip, aile boyu yönetiliyorsa bu olmaz. Devlette çürüme başlar.”
”Yanında Erdoğan dahi olsa…”
Kılıçdaroğlu, bütün medyanın ”bu nasıl bir rezalettir” demesi gerekirken ”tek kelime yazılmadığını” ifade ederek, ”Şimdi soru şu, o tek kelime yok dediğim gazeteler gerçekten gazete mi? Orada görev yapanlar gerçekten gazeteci mi? Gazetecilik bu kadar sıradanlaşır mı? Gazetecilik bu kadar rahat birilerine verilebilir mi? Sizler gazetecisiniz, adaleti benim savunduğum kadar sizlerin de savunması lazım” diye konuştu.
Yolsuzluklar ve yolsuzlukları savunanlara karşı, haksızlıklara karşısında susmayacağını ve mücadele belirten Kılıçdaroğlu, “Bir daha söylüyorum: Kanun dışı talimatları kim yerine getirirse; fakirin fukaranın cebine kim el atarsa; fakirin, fukaranın, garibanın hakkını kim yerse onun karşısında olacağım. Yanında Erdoğan dahi olsa… Kanuna uyan, görevini yapan, vatandaşın hakkını koruyan herkesin benim başımın üstünde yeri var. Görüşü, inancı, kimliği ne olursa olsun” dedi.
”Medya sahibi sadece kendi işiyle uğraşmalı”
Kılıçdaroğlu, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı.
Yerel yönetimlerin gazetecilere sağladığı desteğin müdahale edecek boyutta olmaması gerektiğini anlatan Kılıçdaroğlu, bunun için objektif kurallar getirilerek bunun yasal temellere bağlanması gerektiğini kaydetti.
Medya sahiplerinin başka bir işinin olmaması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Medya patronu anca medya patronu olur. Başka bir iş yaparsa bir süre sonra siyasal iktidara teslim oluyor. Medya sahibi sadece kendi işiyle uğraşmalı” dedi.
Kılıçdaroğlu, CHP’li belediyelerin medyaya eşit davranıp davranmadığını bilmediğini, ancak eşitsizlik varsa kendisine bildirilmesini istedi. “CHP yöneticilerine ulaşamıyoruz” denmesi üzerine Kılıçdaroğlu, “Kabahat sizde değil CHP’de. Yöneticiler kendilerini ulaşamaz noktaya taşıyorlarsa siyaseti bırakmaları lazım. Vatandaşın doğrudan ulaşabileceği kişinin milletvekili olması lazım. Dinlemesi lazım. Sorunu çözer veya çözemez, ama mutlaka bağlantıyı kurması lazım” karşılığını verdi.
Kılıçdaroğlu, taşımalı eğitime karşı olduklarını de belirtti ve nerede çocuk varsa orada öğretmen olması gerektiğini söyledi.
Bir başka soru üzerine, Kürt sorununun çözümü için muhatabın TBMM olduğunu söylediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Evet, sorunun çözümü TBMM’dir. Türkiye’nin en temel sorunlarının çözüleceği yerin de orası olması lazım” dedi.