Ülkemizde ideali olan mesleğe sahip insan sayısı çok azdır.
Eğitim sistemimiz hiçbir zaman gençleri doğru yönlendirmedi.
İdealini gerçekleştirebilen, yeteneğinin olduğu alanda meslek sahibi olan yok denecek kadar az.
Yaşamsal önemi olan tıp alanında bile durum çok farklı değil.
Oturduğu bölüm başkanlığı koltuğunu, profesör unvanını hakkıyla elde ettiğinden kuşku duymadığım bir arkadaşım asistanını çağırdı, uygun gördüğü ilaçları bir not kâğıdına yazarak reçete yazması için verdi. İlaçlardan birinin enjeksiyonla yapılması gerekiyordu.
Artık reçeteler hastanın eline verilmiyor, işlem online yapılıyor, hastanın eline eczaneye vermek üzere bir kâğıt parçasına gereken kod yazılıp veriliyor.
Eczacı arkadaş güldü, “Şu ilaç enjeksiyon ama ağızdan alınacak diye yazmışlar” dedi. Doktor arkadaşıma gittiğimde anlattım durumu, acı acı güldü. Asistanlarının duymayacağı bir ses tonuyla, “Beş asistan var, yetiştirmeye çalışıyorum. Biri çok iyi doktor olacak. İkincisi, eh işte… Ama diğer ikisinden olmaz! Ama mecburen olacaklar.” dedi.
Binlerce insan, “usta” çalışır sanayi sitelerinde. Ama her konuda işini gerçekten iyi bilen, gerçekten usta olanların sayısı çok çok azdır. Otomobil tamircisinden mobilyacıya, su tesisatçısından duvar ustasına, boyacıdan fayans ustasına durum hiç değişmez.
Birçok meslek için sizden ne diploma, ne sertifika istenmez.
Hukuk fakültesini bitirenler stajlarını yaparlar, diplomalarını duvarlarına asarlar, baro kaydı da yapıldıysa artık adalet ordusunun savaşçılarından biridirler.
Mimarlık fakültesini bitirdiyseniz, diplomanızı elinize aldıysanız, Mimarlar Odası’na kaydınızı yaptırdıysanız, mesleğinizi yapmak için devletten izin almanıza gerek yoktur.
Gelelim gazeteciliğe…
Çok sayıda iletişim fakülteleri, iletişim liseleri açıldı. Mezun olanların içinden iş bulabilenler şanslı. Diplomanın ötesinde, aralarında gerçekten yetenekli, meslekte sivrilecek gençler var. Hasbelkader bir basın kuruluşunda iş buluyorlar ancak mesleklerini yapabilmek için karşılarına engeller çıkartılıyor. “Turkuaz Basın Kartı” alabilmenin yazılı kuralları belli, bir de yazılı olmayan kuralları var herkesin bildiği gibi!
Diploma yetmez, yetenek yetmez, İletişim Başkanlığı sizi gazeteci olarak kabul etmiyorsa, ağzınızla kuş tutsanız devletin gözünde gazeteci değilsiniz!
Yıllardır dile getiriyoruz; kimin gazeteci olup olmadığına devlet karar vermemeli, basın meslek örgütleri yetkili olmalı diye.
Kimse kulak asmadı, geldik bugüne.
Yıllardır Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafından verilen “Sarı Basın Kartı”, rengi de değiştirilerek “Turkuaz Basın Kartı” olarak artık “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı” tarafından veriliyor.
Çok eskilere gidersek, 12 Eylül döneminde bile cebimizde gazetemizin verdiği kimlik kartı bizim gazeteci olduğumuzun belgesi olarak kabul edilirdi. O kartla TBMM’ne de girerdik, Çankaya Köşkü’ne de.
Artık basın kartı da yetmiyor, “akredite” olmanız gerekiyor.
Gözden kaçırmamamız gereken önemli bir konu var; engellenen yalnızca gazeteciler değil, engellenen halkın haber alma hakkı!
Halkın haber alma hakkı adına, görev basın meslek örgütlerine düşüyor.
Basın meslek örgütleri güçlerini birleştirecekler, bu konuyu çözecekler!
Bu karanlıktan başka çıkış yolu yok!