Dünya basını olayı şöyle verdi: “Türk gazeteci bir atasözü dile getirmekten hapse atıldı!” Beş yıldır söylenilen şarkıdaki bir sözcükten ötürü Sezen Aksu’ya “dil koparmak”la gözdağı verildi. Suçlananların kadın olmaları daha da ürkütücü. Kültür, sanat eserlerine kılıç çekiliyor! Böyle yapanlara bir Çerkez atasözü yanıt veriyor: “Mezar taşı kaybolur, şarkı (sanat) kaybolmaz.”
Uluslar kültüre, sanata saygıları, bilime katkıları oranında değer kazanırlar.
Cumhuriyetimiz bir kültür devrimidir. İkinci Dünya savaşı günlerinde ekmek karneyle dağıtılırken sanatın, kültürün tüm kapıları halka açılıyordu. Halkevleri ve köy enstitüleri baştan aşağı kültürdü, sanattı.
Almanya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında sağlık kurumlarının yanında yıkılan eğitim, kültür, sanat ortamlarının ayağa kaldırılmasına öncelik vermişti. Aydınlık düşmanlarının dünyanın her yerinde ilk saldırdıkları, yok ettikleri yerlerin başında kültür, sanat olmuştur. Kitaplıklar, kültür kurumları yakılmış, sanat eserleri parçalanmış, sanatçılar aşağılanmış, en ağır cezalar verilmiştir. “Sanatın içine tükürenler” aramızda dolaşıyor! 1980 darbesi, kitabı silahla eş tutmuştu. Daha dün Kars’ta barışı simgeleyen heykele “ucube” denilerek kaldırıldığı akıllarda!
Kültür denilince akla kitap geliyor. Armağan ettiklerimin ön sırasında kitap olmuştur. Çalıştığım ortaokulda, lisede öğrencilerimle yılbaşlarında, ulusal bayramlarda, tatil başlarında sınıfça birbirimize kitap çekilişleri yapardık. Çekilişe ben de katılırdım. Böylece, birbirimize olan güvenimiz, bağlılığımız büyürdü. Derslerine girdiğim öğrencilerimi izler, yıl boyunca 25 ile 45 arası kitap okunurdu. Bu sayıya öğretmen arkadaşlarım bile inanamazdı. Ama o öğrencilerim kitap okuma alışkanlıklarıyla çoğu Siyasal’ı, Hukuk’u bitirdi.
Bir yere eli boş gitmek hoş değildir. Yunus Emre Hacı Bektaş Veli’yi görmeye giderken yanına biraz alıç aldığı söylenir. Geçenlerde FOX TV’de İsmail Küçükkaya’ya ABD’den gelen Prof. Selçuk Şirin’in elindeki Deli İbram Divanı adlı kitabı iletmesi anlamlıydı. Bir kitap armağanı, armağan bir uçaktan daha değerlidir bence!
İkinci tür armağanım, otuz yıl boyunca Ankara’da yılda yüz dolayında dağıttığım tiyatro bileti oldu. Sevdiğim, saydığım kişilere iki tiyatro bileti sunmam, onlar kadar beni de sevindiriyordu. Kimi kişilere yılda iki kez bilet verdiğim de oluyordu. Örneğin, birlikte bulunmaktan onur duyduğum eğitimci ve yazın büyüğüm Mahmut Makal’la tiyatroda buluşmak unutamadığım bir anıdır.
Tiyatroyu sadece dostlarımla değil, öğrencilerimle de paylaşırdım. Sincan Fatih Mahallesinden otuz km uzakta Ankara Küçük tiyatrodaki Deli Dumrul oyununa bin iki yüz ortaokul öğrencimizi belediye otobüsleriyle taşımamızı, armağanın en büyüğü sayıyorum. Zaman zaman Hopa Kemalpaşa’dan öğrencilerim telefonla arar. Örneğin, “Öğretmenim ben, şu oyundaki şu rolü verdiğiniz Ali” diye kendilerini tanıtanlar oluyor.
Kültürün, sanatın insanlara etkisi ve kalıcılığı kitap bilgilerinin çok üstündedir. Geçenlerde Rize Fındıklı’da ortaokulda okuttuğum bir kız öğrenci bana, “Öğretmenim bize ‘Kızını dövmeyen dizini döver’ sözünün yanlışlığını söylemiştiniz” diyordu. Bir başkası, “Öğretmenim bana şu kitabı okumam için vermiştiniz!” İnsanlara yaşama sevinci veren, insanı yücelten kültürün, sanatın kapıları hep açık olmalı.