Başlıktaki cümleyi tamamlayalım; küresel gıda fiyatları düşerken, ülkemizdeki fiyat artışları hız kesmiyor. Aldığınız bir ürünü üç gün sonra tekrar aynı fiyattan bulamıyorsunuz…
Yıllardır küresel raf fiyatları ile bizim fiyatlarımızı kıyaslıyorum. “İki ülkede iki alışveriş” yazı dizisi ile de zaman zaman bu bilgileri paylaşıyorum. İlk başlarda bu karşılaştırmaları her ülkenin parasını 1 birim kabul ederek yapıyordum (doğrusu da budur). Ancak sonradan gördüm ki; bizim raflarda dolar ve euro esas alındığında bile pahalı ürünlere rastlamamız mümkün oluyor, bu sefer tablonun daha iyi anlaşılması için o ürünlerin tüketici fiyatlarını da döviz cinsinden belirtmeye başladım. Hatta bunu yaparken; et, süt, yumurta, sıvı yağ gibi ana kategorilerde spekülatörlerin fiyatı tırmandırmak üzere ortaya attıkları sözde gerekçeleri boşa çıkartacak şekilde bütün girdilerin ithal olduğu varsayımı üzerinden de kıyaslamaları sürdürdüm.
Örneğin karkas etin dolar ve euro bazında en pahalısı bizde çıktığı gibi, parçalara ayrılmış et çeşitlerinin de gelişmiş ülkelerden daha pahalısının bizde olduğu görüldü. Hepsini her seferinde iki ayrı ülkeden eş zamanlı alınmış örneklerle yan yana getirdim.
Bu günlerde geldiğimiz son nokta ise; küresel gıda fiyatlarının düşmesine karşılık, bizde hâlâ kararlı şekilde yükselişin devam ettiğidir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Mayıs ayı gıda fiyat endeksini açıkladı. FAO Gıda Fiyat Endeksi, çoğu tahıl, bitkisel yağ ve süt ürünlerindeki düşüşün etkisiyle Mayıs’ta aylık bazda yüzde 2,6 gerilerken, yıllık bazda ise yüzde 22,1 gerileyerek ortalama 124,3 puan oldu.
Böylece küresel gıda fiyatları son iki yılın en düşük seviyesine çekildi.
FAO Tahıl Fiyat Endeksi, aylık bazda yüzde 4,8 gerilerken, yıllık bazda yüzde 25,3 düştü. Uluslararası buğday fiyatları, önümüzdeki 2023-24 sezonunda bol miktarda küresel arz beklentisi ve Karadeniz Tahıl Girişiminin uzatılması nedeniyle aylık bazda yüzde 3,5 düştü. Dünya mısır fiyatları Mayıs’ta yüzde 9,8 geriledi. Bizde ise hâlâ ekmeğe zam gündemi meşgul ediyor…
FAO Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi, Mayıs’ta aylık bazda yüzde 8,7 düşerken, yıllık bazda yüzde 48,2 geri çekildi. Endekste devam eden düşüş; palm, soya, kolza tohumu ve ayçiçeği yağlarında dünya fiyatlarının düşmesini yansıtıyor.
Bizde ise ayçiçeği yağlarında fiyat tırmanışı sürüyor…
FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi, Mayıs’ta aylık bazda yüzde 3,2 gerilerken, yıllık bazda yüzde 17,7 düştü. Bizde ise başta peynir ve tereyağı olmak üzere bütün süt ürünlerinde fiyat artışları sürüyor.
FAO Et Fiyat Endeksi ise aylık bazda yüzde 1 artmasına rağmen yıllık bazda yüzde 4,1 geriledi. Bizde ise vatandaşın ulaşamayacağı seviyeler çoktan geçilmesine rağmen spekülatörlerin felaket tellallığı sürüyor.
FAO Şeker Fiyat Endeksi, aylık bazda yüzde 5,5 artarak bir yıl önceki değerinin yüzde 30,9 üzerinde gerçekleşti.
Ülkemizdeki duruma biraz daha geniş pencereden bakalım:
Mayıs ayına ait İTO Ücretliler Geçinme İndeksi; bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 56,05 artmıştır. Gıda harcamalarında bu oran yüzde 61,29 çıkarken; ekmek ve tahıllarda yüzde 59,97, et-balık- kümes hayvanlarında yüzde 111,9, yağlar-süt-süt mamulleri- yumurtada yüzde 54 artışlar yaşanmıştır. Resmi enflasyona göre bile gıda ve alkolsüz içeceklerde değişim; bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 52,52 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 76,67 olarak gerçekleşti. (T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı / TÜİK)
Evet uygulanan üretim ve destekleme politikasındaki yanlışların fiyatlara yansıdığı ve dünyadan bu konuda ayrıştığımız doğrudur. Ancak piyasayı yakından takip eden bir kişi olarak söylüyorum; fırsatçılıkta da dünyadan ayrıştığımız gerçeğini kabul etmek zorundayız…
Dünya genelinde gıda fiyatları 14 aydır düşerken, Türkiye’de 33 aydır yükselişte olmasını sadece gübre, mazot, tohum, yem ve ilaçtaki yüksek girdi maliyetlerine bağlamak biraz kolaycılıktır.
Reel faiz oranlarının eksiye düşmesi; enflasyonla farkın açılmasına ve paramızın değer kaybetmesine, bu da tüketicinin oldukça zorlanmasına sebep olmaktadır. Fırsatçılar da “nasıl olsa kavgada yumruk sayılmaz” rahatlığıyla, fiyat artışlarının içine kendileri için gerekli olan ilaveleri yapmaktalar. Son 2 haftada kurlardaki büyük yükseliş de aynı çevrelere yeniden uygun bir ortam hazırlamıştır. Yakından izlenmesi isabetli olur!
Sonuç olarak; bu ağır yükün tek sorumlusu ve tek sebebi yoktur. Tarımsal girdiler konusunda ithalata büyük ölçüde bağımlı bir ülke konumunda bulunduğumuz, dünyada en fazla buğday ithal eden 3 ülkeden biri olduğumuz sık dile getirilmesine rağmen, küresel gıda fiyatlarındaki düşüşlerin bize neden yansımadığı ise hiç merak konusu olmuyor. Şaşırtıcı değil mi?
Bu kadar yüksek enflasyona rağmen özellikle gıda enflasyonu, her zaman ortalamanın çok üst seviyesinde lokomotif görevi üstlenmiyor mu?
Kısaca “dünyada gıda fiyatları düşerken, bizde yükseliyor” sözü bile çok hafif kalmıyor mu?
Dünya Bankası’na göre; Türkiye gıda enflasyonunda 5. sırada, OECD ülkeleri arasında ise ilk sıradadır. Bu kadar verimli topraklara ve çok uygun iklim kuşağına sahip olmamıza rağmen bu sonucu hak ediyor muyuz acaba?
Son günlerde kullanıma gireceği söylenen 500 TL’lik banknotun da heyecan yarattığını izliyoruz. Ancak daha şimdiden, aşağıda sayacağım ürünlerin sadece 1 kilogramını bile almaya yetmeyeceğini üzülerek belirteyim. Dana antrikot, dana bonfile, pastırma, salam, füme et, kavurma, somon dilim (ambalajlı), birçok peynir çeşidi (parmesan, gouda, Kars gravyeri, cheddar, emmantel), manda kaymağı, Antep fıstığı, çeşitli kutu çikolatalar, çeşitli instant kahveler, kafeinsiz Türk kahvesi, bazı bal çeşitleri (kestane, karakovan) gibi ilk anda aklıma gelen ve sadece market tezgahlarından tespit ettiğim ürünler bunlardır. Hemen 2-3 ay içinde ise 500 TL’nin yetersiz kalacağı ürünlere ait listesinin hayli uzayacağı da güçlü ihtimaldir…