Kovboy filmlerindeki arkası boş dekorlara benzeyen bir platoda, herkes şovunu yapıyor sanki. Ezberler yerinde, ezber bozana da izin yok. Heyecan da yok, ruh da. Konuşma Türkçesinden haberdar değil kimseler, -cağızlar ve -ceğizler havada uçuşuyor, gelecek zaman kipinde beden dilini çok iyi kullanan hamasi nutuklar atılıyor kürsülerden. Bangır bangır çalan müzikle hem oyuncuların samimiyetsizlikleri, yetersizlikleri, hem de cılız muhalif sesler bastırılıyor. Bir taşla beş kuş vuruluyor. Değişim mi? Olmaz mı? Bu kez salonun tepesine renkli balonlar asılmış. 3 ay önce bombaların patladığı tren garının karşısında umut örgütlenecek dediler, geldik.
Herkes “bir şey olayım” derdinde. Bağzı arkadaşlardan bağzı sıfatları alın, geri neyi kalır ki? “İşsizim genel başkan yardımcısı olmak istiyorum” şeklinde ilanlar var kapılarda. Adam haklı beyler, MYK bir istihdam kapısına dönüşmüş olabilir, ona bir bakalım. “Size yedirmezler”cilerle, “siyaset uzun solukludur”cular gizli bir ittifak halindeler, aman makamımıza bir şey olmasın telaşında hepsi. “Sağolun abiler, biz tokuz!” diyenleri ağırlamak zor, tok olduklarından. Hak edilmeden alınmış her sandalye bizi faşizme mahkûm ederken, seçim değil, kurultay kazanma derdinde salonun çoğunluğu. Herkes her şeyden aşırı derecede şikâyetçi, ancak o peynir gemisini yürüten kaptan bunu zaten çok iyi biliyor. Her seçim sonucunda sosyal medyada AKP seçmenine “koyun” demeyi alışkanlık haline getiren ve her seçim yenilgisini bu şekilde izah eden partililerin bu mesajına karşılık, salonun girişinde kaval satılıyor. Zamanlama ve mekân itibariyle manidar.
Rakibini kimlik ve mezhep siyaseti yapmakla suçlayanlar aynı anlayışı bir zararlı böcek gibi dev çınarın içine yerleştirmiş. O çınardan yeni filizler çıkmasına da o filizler kendinden olduğu sürece izin veriyor. Kendinden olmayanların hepsine ayrık otu muamelesi yapılıyor. Sürgün vermeden kesiliyor başları. Siyasetin en kirli hali, bir hayalet gibi dolaşıyor salonda. Yeni Tuğçe Kazazlar(cinsiyet ayrımı olmaksızın) yetişsin isteniyor ki, kanaatimize önder bulamayalım.
Ortam yanık yanık ego kokuyor. Ondandır belki bazılarımızda bir mide bulantısı. Doğum sancısı öncesi demek zor, zira bu salonda bir şey doğurmaya niyeti yok büyüklerimizin. Doğanı da öldürmeye niyetli bir bulanıklık var. Yol tutuyor Anadolu’dan gelen delegeyi, iç kulaktaki denge sistemi bangır bangır müzikle daha da bir bozuluyor. Sistem doğuramadığı için kusuyor. Herkes birbirinden hamile, herkes birbirine gebe. Ama topraktan, ateşten ve denizden doğanların en mükemmeli bu salondan doğamıyor.
Blok liste mi, çarşaf liste mi tartışmaları arasında, çarşaf liste +anahtar liste formülüyle demokrasicilik oynanıyor. Yine bir taşla beş kuş vuruluyor. Turnayı gözünden vuranlar, turnanın kalbinden dem vuranları hayli sağ bir kroşeyle dümdüz ediyor. Barış güvercinini vuruyorlar o taşlarla.
Seçmenine iki anahtar vadeden sarışın güzel kadın gibi, delegeye anahtar ve maymuncuk listesi vadediliyor. Parola anahtar, işareti maymuncuk. Anahtar liste belirli bir güruh dışında kimsenin kalbinin anahtarı olamıyor. Gönüllerde yer alanlar, listelerde yer bulamıyorlar kendilerine. Maksimum 1500 adet listenin matbaada basılması saatler sürüyor. Belli ki anahtar liste üzerindeki pazarlıklar bitmiyor. Bir seçim saati bile ilan edilmiyor seçim kurulundan. “Anahtar liste çıktı!” haberi ölüm haberi gibi hızla yayılıyor salonda. Anahtar çıkıyor çıkmasına da, o da yetmiyor, bunun bir de maymuncuğu var. Onun çıkması bekleniyor bu kez. Divandan anons yapılıyor “aman karıştırmayın genel başkanın listesi budur” diye. Divan, evrimimizi tamamlamamıza izin vermiyor.
Maymuncuk garip bir alet, kendi eviniz olmayan birtakım evlere, hak etmediğiniz halde birilerinin mahremine girmek için kullanılıyor genellikle. Genel başkanının sözünden çıkmayacak olanlar listesi elden ele dolaşıyor. Her seferinde bu kadar sözlerinden çıkmayacak insanı bulmak da ayrı bir zorluk, genel başkan gerçekten çok çalışıyor.
Adorno’nun dediği gibi parti burjuvazisi hoşgörülü neyse ki, herkesi olduğu gibi seviyor, çünkü onların olabileceklerinden nefret ediyorlar. İsminde halk olan partide, “makbul vatandaş” PM’yi işgal ettiğinden, halk PM’ye giremiyor. Fırat kenarında bir kuzuyu kurt kapıyor, vebali hep bu “kurt siyasetçiler”in boynuna. İlla bir sandalye talebiniz varsa değerli büyüğüm, tarih size sanık sandalyesini verecektir, merak etmeyiniz.
Salonda bangır bangır “güzel günler göreceğiz” şarkısı, o devasa devrim şarkısı çalıyor. Salonda güzel günler göreceğimizin hiçbir işareti yok. Devrim şarkılarını rakı sofralarında söyletmeyenler, her notada biraz daha kirleniyorlar. Malatya Gençlik Kollarının taptaze üyelerinin daha birkaç ay önce omuz omuza yittiği yerin, garın tam karşısında, salonun tribünlerinde “unutmayacağız!” sloganlarıyla resimleri asılı. Varın biraz da siz oyalanın abilerim, ablalarım. Bizim o çocuklara bir iktidar değil, bir devrim borcumuz var. Haydi bakalım ticari, bekleme yapma.