Sözcü TV’ye Muharrem İnce’yi neden ekrana çıkardıklarını, neyin amaçlandığını ve bu açık oturumun hangi, gazetecilik ilkelerine dayandığını hâlâ anlayabilmiş değilim…
Çünkü gazetecilik ilkeleri ve sorumlulukları açısından oturuma katılan arkadaşlarımız, nedense birden “kitlendiler?”
Nerede olduklarının farkında bile değillerdi nedense.
Muharrem Bey’in, bu seçimlerde barajı aşması mümkün değil.
Aday olarak cumhurbaşkanı olma şansı ise sıfır.
Hangi amaçla siyaset sahnesine çıktığı belli.
“Kemal’e bir şamar da benden” demek için.
Yani sayın Erdoğan’ın “yedekçisi” olma gayreti…
O zaman adama sorarlar:
“Geçtiğimiz cumhurbaşkanlığı seçimlerinde arkanda koca bir parti CHP varken neden kaybettin?”
Yetmedi…
Kürt seçmenlerin bir kesiminden oy aldın.
AKP karşıtlarının bir kısmı da oy verdi…
CHP’nin donmuş yüzde 30 oranındaki oyuna karşılık ancak yüzde 36’lara gelebildin.
Seçim gecesi, ise “Adam kazandı” diye haber saldın ve ardından neden toz oldun ortalardan.
Peki bu ne anlama geliyordu?
“Muharrem Vak’ası” gerçekten düşündürücü.
Seçimlere bir haftalık zaman kalmış, hâlâ “koltuk” değil, “intikam” peşindeymiş gibi sözler sarf ediyor ekranda…
Yetmiyor, Bay Kemal ve partisini “Feto ortağı” olmakla suçlamaya kalkışıyor.
Feto kim, Bay Kemal kim?
Tam bir “Saray dili”
İnsan biraz sıkılır yani.
Eksik olmasın medyanın (A) takımı, Sözcü TV oturumunda gözlerinin içine bakıyor Muharrem adlı arkadaşın:
Biri çıkıp da “Arkadaş, sen buraya üzüm yemeğe mi yoksa bağcıyı dövmeye mi geldin?” diye sormuyor.
Feto yaratıcısı, Sarayın mutlak sahibine tek kelime etmiyor…
Hedefte “Saray” yok, sahibi sayın “Erdoğan” adı hiç yok…
AKP ise asla anılmıyor.
Hüda Par’dan ise “tık” yok.
Varsa yoksa Davutoğlu, Babacan ve eski adalet Bakanı Sadullah Ergin…
Gerçekten buna “CHP düşmanlığı nöbetine tutulma” demekten başka ne söylenebilir? …
Ya da “Muharrem Vak’ası” demek çok yerinde bir teşhis değil mi sizce?
Başlı başına tartışılması gereken bir gelişme…
Muharrem Bey’in hedefi belli.
Tek amacı var, eski iki AKP’li Davutoğlu ve Babacan’ın “bertaraf” edilmesi…
Yerine kendisinin ve partisinin “monte” edilmesi…
Açıkçası “Bay Kemal’in bertaraf” formülü…
Sahi, az daha unutuyordum.
Gazeteci arkadaşlardan biri sordu:
Gecenin, yani oturumun en doğru ve tek sorusuydu:
“İktidara geldiğinizde hangi kadro ile ülkeyi yönetecek ve bu millete hizmet vereceksiniz?”
Yanıt ise çok düşündürücü (!):
“Orada sorun yok… Kafamda en az 300 kişinin adı var. Devlet kadrosu dediğiniz nedir ki. Bunlar, devleti yönetmeye yeter de artar bile…”
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Keşke oturuma katılan meslektaşlarımızdan biri çıkıp, “Muharrem Bey size başka bir sorumuz kalmadı” diyebilseydi…
Ve dakikalar boyunca tek kelime konuşmayan “moderatör arkadaş” oturumu sonlandırsaydı.
Keşke…
(Son)