“Öyle bir zamana geldik / Küfrün adı iman oldu / Doğru dürüst gider iken / Hakk’ın yolu duman oldu” (Mahzuni Şerif)
NASıl bir zamana düştük, memleket ne hale geldi? Şaşırmamak elde değil.
Yaş 65’i geçti, 70’e gidiyor. Bunca yılın hayat deneyimiyle şaşırma eşiğini geçmiş olmalıyım ama hâlâ şaşırıyorum. Gün geçmiyor ki, bu kadarı da olmaz dedirten bir habere maruz kalmayalım.
Nelere şaşırıyorum, nelere maruz kalıyorum? Onca absürt olaydan hangisine şaşırayım, hayret edeyim, acı acı tebessüm edeyim, gerçekten şaşkınım.
Memleket neredeyse çeyrek yüzyıldır NAS zihniyetiyle yönetiliyor. Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar dindarlaştı ama o ölçüde yozlaştı çürüdü, yarım yamalak da olsa var olan aklını ahlakını yitirdi. NAS adına tarikatların girmediği, işgal edilmemiş kamusal alan neredeyse kalmadı ama yolsuzluk hırsızlık dolandırıcılık, magandalık, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, siyasi zorbalık, iki yüzlülük, hemen her türden ayrımcılık ve nefret o ölçüde sıradanlaştı.
***
Sıradanlaşan ümmetçi ırkçı faşist zorbalığın son örneklerinden biri okul öncesi eğitim kurumlarına yani ana sınıflarına, ilk okullara, yatılı bölge ortaokullarına mescit zorunluluğu. Buna ilişkin yönetmelik 14 Ekim 2023 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmış.
Yanı sıra, temel eğitim kurumu haline getirilen imam hatip okulları, zorunlu ve seçmeli din dersleri yetmiyormuş gibi bir de ÇEDES projesi kapsamında imamların derslere girmeleri.
Düşünebiliyor musunuz, oyun çağındaki 3-6 yaş grubu bebelere, ilk ve ortaöğretim çağındaki çocuklara dershanede ya da mescitte imamlar vaaz veriyorlar.
Ne anlatabilirler? Gerçekten imamlar bebelere çocuklara ne anlatabilirler?
İnsanın tek anne babadan geldiğini, çoğalmak için kardeşlerin birbirleriyle evlendiklerini mi?
Tanrıya yaranabilmek için hediye yarışına giren, yarışı kazanamayınca kıskançlıkla kardeşini öldüren çocuğu mu?
Tanrıya yaranabilmek için oğlunu boğazlamaya kalkan babayı mı?
İlahi emir gelince geliniyle gerdeğe giren kayınpederi mi?
Başka din ve inançtan kimselerin, hatta farklı inançtan anne babanın dost edinilmesini yasaklayan ilahi emirleri mi?
“Henüz adet görmemiş” karının nasıl boşanacağına ilişkin ilahi emri mi?
Kız çocuklarının hangi yaşta kocaya varabileceğine ilişkin fetvaları mı?…
Bunları mı anlatacak imamlar? Bu anlatımlara maruz kalan 15 milyon dolayında çocuk yetişkinlik çağında nasıl bir canlı türüne dönüşmüş olur?
***
Sorunun yanıtı için 15-20 yıl beklemek gerekmiyor. Servet sahibi bir avuç azınlığın iktidarını meşrulaştıran NAS zihniyetinin dünyayı ve üzerinde yaşadığımız toprakları maruz bıraktığı adaletsizlik, eşitliksizlik, yoksulluk, savaşlar tarihte kayıtlı. Günümüzde NAS zihniyetiyle yönetilen ülkelerin hali ortada.
Ülkemiz, kapitalist emperyalizmin Yeşil Kuşak stratejisi çerçevesinde on yıllardır “ılımlı İslam” siyasetinin saldırısı altında. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle, emek barış demokrasi güçleri ezilirken çağ dışı tarikatların cemaatlerin önündeki engeller kaldırıldı. Yakın zamana kadar marjinal olan ırkçı ümmetçi siyasi hareketler, 2000’li yıllarda siyaseti bloke ettiler, merkez konumuna eriştiler. Sivil bürokrasi tarikat müritleriyle dolduruldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) de bu sürecin dışında kalmadı. Fetullah Gülen Cemaati (resmi adıyla FETÖ) başta olmak üzere, cemaat tarikat adlı çağ dışı yapılanmaların mensubu müritlere sorular önceden verilerek tam puanla askeri okullara girmeleri sağlandı. Sivil bürokraside olduğu gibi TSK’de de “Cemaat tarikat ne istediyse verildi.” Üst düzey komuta heyeti, TSK’nin Yeşil Kuşak stratejisi çerçevesindeki bu dönüşümünü başkalaşımını gaflet ve dalalet ile seyretti. Nihayet 15/16 Temmuz 2016 gecesi, 356 general ve amiralden 166’sı Fetullahçı darbe girişimine katıldı.
Bugün de TSK ve sivil bürokrasi başka tarikat müritleri ile dolduruluyor. “Atatürk ilke inkılaplarının yılmaz bekçisi” TSK, “namazı hangi tarikatın imamı kıldıracak” kavgalarının alanı haline gelmiş. TSK’nin en önemli birliklerinden Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk resminin yakaya takılıp takılmaması konusunda tarikatçı teğmenler ile Atatürkçü teğmenler arasında arbede çıkmış. Üst düzey komuta heyeti gaflet ile seyrediyor. MSB Yaşar Güler, “basit disiplinsizlik” diyerek örtbas etmeye çalışıyor. Yaşar Güler’e, TSK’ye doldurulmasına seyirci kaldığı tarikatçı kadrolar tarafından dizleri üstünde onursuzca sürüklendiğini anımsatmanın bir yararı olur mu?
Darbe dönemlerinde solcu oldukları için TSK’den atılmış askerlerin örgütü Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER’in bildirisinde vurgulandığı üzere, TSK’nin bu gibi kavgaların alanı haline gelmesi basit disiplinsizliğin çok ötesinde bir başkalaşımı gösteriyor. Nihai menzil, TSK yerine ordu görünümlü müritler kalabalığı; Taliban yönetimindeki Afganistan ya da ayetullahlar yönetimindeki İran benzeri Türkiye! İranlı yazar Daryush Shayegan Yaralı Bilinç adlı kitabında anlatıyor ya, öyle bir akıbet.
Yıllarca ülkesinden uzak kalmış İranlı ülkesine döndüğünde, Tahran havaalanından evine gitmek için taksiye biner… Yarı yolda şoföre ilk tütüncüde durmasını söyler. Taksici, “Tütüncüde ne yapacaksınız beyim?” diye sorar. Diyalog şöyle ilerler:
– Sigara alacağım…
– Sigarayı artık camide satıyorlar beyim.
– Camide mi? Yahu cami Allah’ın evidir, oraya ibadet etmeye gidilmez mi?
– Hayır beyim hayır! İbadet etmek için artık üniversiteye gidiliyor.
– Allah allah! Peki o zaman öğrenim nerede yapılıyor?
– Öğrenim hapiste yapılıyor beyim.
– Hapiste hırsızlar yok mu?
– Hırsızlar artık hükümette beyim…
***
Dediğim gibi, çağ dışı ahlak dışı vaazlara telkinlere vaazlara maruz kalan 15 milyon dolayında çocuk yetişkinlik çağında nasıl bir canlı türüne dönüşür, tarikat müritleriyle doldurulan TSK nasıl bir orduya evrilir? Bu soruların yanıtı için 15-20 yıl beklemek gerekmiyor. Geleceğin yetişkinleri bugünün çocuklarını bırakalım, dünün çocukları bugünün yetişkinleri, eğitimlisiyle cahiliyle mal meydanda. Gün geçmiyor ki, absürt bir olayın, kan dondurucu cinayetlerin, tarikat yurtlarındaki iğrençliklerin, zorbalıkların sahtekârlıkların haberine maruz kalmayalım.
Anayasaya sadakat yemini edenler anayasayı çiğniyorlar.
Kızılay deprem yardımını parayla satarken, Yeşilay şube başkanı uyuşturucuyla yakalanmış.
Hükümet kararıyla kurulan Uluslararası Üniversiteler Konseyi Başkanı’nın akademisyen olmadığı ortaya çıkmış.
Malum şahsın diploması da bir türlü ortaya çıkmadı. Hoş, diploması olsa ne fark eder ki?
Her şeye karşın, hemen her sınıftan halkın en az yarısı nihai menzili teokrasi olan yolculuğa itiraz ediyor. Geleceğe ilişkin umutlu olmak için yeterli nedendir!