Önce madalya alan ve madalyaya yaklaşan bütün sporcularımızı yürekten kutluyorum. Dünyanın bu bir numaralı organizasyonuna katılma başarısı bile sporcularımızı takdir etmek için yeterlidir.
Ancak yönetim bazında istikrar yakalanamıyor. Dolayısıyla Rio 2016’da da başarısız olduğumuzu söyleyebiliriz. Hâlâ bundan ders çıkartmak yerine güzellemeler yapmak ise alışkanlığımız olmuş. Bu konuda başı TRT çekiyor. “Biz madalya odaklı değiliz, önemli olan katılmak” diyerek züğürt tesellisi peşindeler. Lütfü Özel isimli yorumcu “ümit veren gençlerimiz var, bütün kazanımımız budur” diyor. Oysa hangi ülkenin gelecek vadeden sporcusu yok ki…
Her 4 yılda bir, bizim de aynı şekilde devreye giren gençlerimiz oluyor. Yani bu olimpiyata özel bir durum değildir. Peki yeterli madalyaya ne zaman kavuşacağız?
Erteleye erteleye yıllar geçiyor. Buna tek eleştiri yok. “İyi hazırlanmamışız, spor yönetimi hatalar içinde” diyemiyorlar. Devamlı Yöneticilere iltifatlar. Yahu biraz da sağlam gerekçeleriniz olsun ki, bizi de inandırın ve hep beraber destekleyelim.
Bakanımız “tesis inşasında dünya birincisiyiz” demiş. Herhalde futbol ve basketbol tesislerinden bahsediyor. Oysa Yaz ve Kış Olimpiyatlarında toplam 35 spor branşı var ve örneğin ülkemizin başkentinde buz sporlarını yapacak tek tesis yoktur. Yani sadece bu eksik sebebiyle 4 branşta faaliyetler durmuş vaziyettedir (Artistik Buz Pateni, Sürat Pateni, Curling, Buz Hokeyi). Örneğin Ankara’da küresel standartta bir Atış Poligonu yoktur. Daha önemlisi, ülke genelinde salon bisikleti için numunelik de olsa tek pist yoktur. Neticede olimpiyat bitti, madalya sıralamasında 41. sıradayız. Üzerimiz de yer alanlar arasında; 5,5 milyon nüfuslu Ankara ilimiz kadar olan Slovakya, İzmir kadar nüfusu olmayan komşumuz Gürcistan ve Hırvatistan da bulunuyor. İstanbul’un yarı nüfusu kadar ülke nüfusuna sahip olan Azerbaycan ve Beyaz Rusya da her daim üzerimizde yer alıyor. Ve TRT madalyaya giden yolun “çok zorlu olduğu” üzerine masallar anlatmaya devam ediyor. Bu yol sadece bizim için mi çukurlarla doludur? Demek ki yukarda saydıklarım daha kestirme bir yol bulmuşlar. Onları takip edecek bir formül versenize…
Yerimizde saysak neredeyse onu bile kâr hanemize yazacağız. Gerilediğimizi gösteren tablo ise aşağıdadır. 20 sene önce madalya sıralamasında 19. sıradayken, devamlı gerileyerek 41. sıraya kadar inmişiz.
Yıllar | Derece | Sporcu Sayısı | Altın | Gümüş | Bronz | Toplam |
1992 | 23 | 47 | 2 | 2 | 2 | 6 |
1996 | 19 | 54 | 4 | 1 | 1 | 6 |
2000 | 26 | 59 | 3 | 0 | 2 | 5 |
2004 | 22 | 66 | 3 | 3 | 4 | 10 |
2008 | 37 | 68 | 1 | 4 | 3 | 8 |
2012 | 41 | 114 | 1 | 2 | 1 | 4 |
2016 | 103 | 103 | 1 | 3 | 4 | 8 |
Son 3 Olimpiyat sıralamamız düşündürücüdür. Üstelik son iki organizasyona katılan sporcu sayımızdaki artış ile sıralamadaki düşüş aynı anda gerçekleşmiştir. İlk 4 Olimpiyatta 15-20 sporcu başına bir altın madalya kazanmışken, son ikisinde ise ancak 100’den fazla sporcu karşılığında birer altın madalya getirebilmişiz.
Madalyalarımızda aslan payı güreşe aittir. Bizi bir önemli tehlike de burada bekliyor. Sık sık güreşin oyunlardan çıkartılması teklif ediliyor. Dua edelim böyle bir karar alınmasın. Yoksa sıralamadaki yerimiz 60-70 basamaklarına kadar düşer.
Eksikliğimiz sadece madalya ile sınırlı olsa, onu da öpüp başımıza koyacağız. Olimpizm; sporcu becerisi kadar insan aklının ve kişiliğinin gelişmesini de hedef alan bir yaşam felsefesidir. Temel amacı, spor yoluyla insanları eğitmek, karakteri ve ahlakı sağlam mükemmeliyette insanlar yetiştirmektir. Tüm dünyayı kucaklayan; uluslar, ırklar ve sınıflar arası hiçbir ayrımı kabul etmeyen, din ve sosyal doktrin farkı gözetmeyen bir sistemdir. Şimdi bu küresel prensibi ne kadar dikkate aldığımıza ve toplumu bu konuda ne kadar aydınlattığımıza bakalım.
Oyunların açılış töreni tarihi 5 Ağustos 2016, saati 02.00 iken ve oyunlara dahil futbol maçları iki gündür oynanıyor olmasına rağmen törenden 11 saat öncesine kadar canlı yayınlayacak TV kanalı henüz belli değildi. TRT bir zahmet saat 15.00 de alt yazı geçerek Olimpiyatı yayınlayacağını açıkladı. Yani, “nerden çıktı bu yayın” der gibi. Anlaşılan birileri zorlamış görünüyordu.
Yazılı basına gelince; söz birliği etmişçesine “Fenerbahçe’nin hakem hatasıyla Monaco’ya nasıl elendiğini” yazıyorlardı. Muhteremler tirajı arttıracaklar ya, Fenerbahçe taraftarının gönlünü kazanacaklar. Bu arada Olimpiyata katılan 103 sporcumuz bir haftadır Brezilya’da olmasına rağmen tek satır onlardan haber yoktu. Televizyonlar sporcularımızla röportajlar yaparak sporseverleri havaya sokamadı.
Bu arada komşumuz Yunanistan’da, Avrupa ve Amerika’da birçok gazete ve dergi Özel Olimpiyat Ekleri verdiler. Müsabakaların takibi için yararlanılacak rehberler dağıttılar. Yazının başında ifade ettiğim gibi biz oyunları sadece müsabakalardan ibaret sayarken, rakiplerimiz ise olimpik ruhu öne aldıklarını gösterdiler.
Bizim bu umursamazlığımız yeni de değildir. 1992 Barselona Olimpiyatlarına bir torba dolusu Türk bayraklı rozet götürmüştüm. Bizim Olimpiyat Komitesi yetkilileri “bize de verir misin?” demişlerdi. Oysa bu asli görev onlara aitti!
Açılış günü gördük ki; bizim bayrağımızı “Ermenilere karşı ırkçı söylemleri ile FILA’dan 6 ay ceza alan” güreşçi Rıza Kayaalp taşıyordu. Bütün ülkelerin sempati yarışına girdiği törende bizi yalnızlığa itecek, olimpizm ruhuna aykırı çözümü yine bulmuştuk!
Bu kadarla kalsa iyi. En üst perdeden spora siyaset karıştırdığımızı da gösterdik. Gençlik ve Spor Genel Müdürümüz kameralara rabia işareti yaptı. İşte Olimpiyatın ruhuna aykırı bir hareket daha. Siyasetçi için normal görülebilen bu hareket sporcu için etik dışı sayılıyor. Savaş halinde olan ülkeler bile o ortamda herhangi bir husumeti hissettiremezler. Hissettiren gözden düşer. Üstelik başarılarımızla değil, böyle akıllarda kalmayı tercih etmemiz antipati yaratır.
Dopingle anılır hale gelmişken, seksen milyon içinden çıkartamadığımız sporcuların yüzde 25’ini Etiyopya’dan, Kenya’dan, Küba’dan devşirmiş iken, buna rağmen 5 milyon nüfuslu ülkeler kadar bile madalya toplayamıyorsak hiç değilse Olimpiyatın ruhuna uygun davranarak sempati toplamamız gerekmez mi?
Zira sporun ödül ve profesyonel tarafını da iyi yönetemiyoruz. Ülkede en çok sevilen spor branşı futbol iken onda da hayli gerilerdeyiz. Bu bakımdan bir de EURO 2016’nın fotoğrafına bakmakta yarar var. Avrupa’da 50 adet bağımsız ülke bulunmaktadır. Nüfusu 30-85 bin arasında olan prenslikleri ve şehir devletlerini ayırırsak (Lihtenştayn, Monaco, Andora, San Marino, Vatikan) geriye 45 devlet kalıyor. Nüfusu 5 milyon ve altında kalan ve insan kaynağı sınırlı olan ülkelerin sayısı ise 21. Onları da ayırmazsak ayıp olur. Kaldı mı 24 ülke?
Seksen milyon nüfuslu ülkemizin Avrupa Futbol Şampiyonasında 24’lü final grubuna kalma primi ise adam başına 650 bin Euro idi. Dünyanın en yüksek tarifesine alıştırılmış futbolcularımızın yine de bu anormal rakamdan memnun kalmadığı medyada bolca yer buldu. Neticede son 16’ya kalamadık. Turnuvanın şampiyonu Portekiz’in primi ise 275’er bin Euro idi.
Netice olarak; yönetim beceriniz ve standartlarınız yetersiz kalıyorsa, ister Olimpiyatta ister diğer turnuvalarda hazineleri dökseniz alacağınız sonuç nafiledir.