22 Ekim PPK toplantısında; TCMB, TL’de yaşanan değer kaybının önüne geçecek ve piyasaların yönünü belirleyecek bir faiz kararı açıklayacaktı.
Tahminler artış yönündeydi. Nitekim toplantıdan önceki haftada faiz artışı bekleyen yurtiçi yerleşiklerin, uzun bir aradan sonra döviz mevduatları toplamı yatay seyretmişti. Ancak beklenen olmadı ve politika faizi yüzde 10,25’te sabit bırakıldı. Arkasından dolar/TL kuru hemen 7,80’den 7,97 seviyesine çıkarak rekor tazeledi. Yani TL’nin değer kaybının önüne geçilmesi pek mümkün olmadı.
Böyle olmadığı gibi dövize yönelmenin de önü açıldı. Bu senaryo ile olamayacağını ekonomistler koro halinde söylemesine rağmen kulak verilmediğini izlemiş olduk. Faiz kararından bir gün öncesi itibariyle MB’nin ortalama fonlama maliyeti yüzde 12,52 seviyesindeydi zaten…
PPK öncesinde fonlamanın gidebileceği üst nokta yüzde 13,25 idi. PPK sonrasında ise bu oranın yüzde 14,75‘e gideceğini (geç likidite penceresi) öğrenmiş olduk.
2 Kasım haftasına başlarken ise dolar kurunun geldiği yer 8,50 seviyesini buldu.
MB’nın ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti 30 Ekim Cuma günü yüzde 13,40‘a çıktı. Geç likidite penceresi faizi yüzde 14,75 olduğuna göre arada 1,35 puan fark kaldı. Neticede politika faizi ile geç likidite penceresi faizi arasındaki makas da 4,5 puana çıkmış oldu. Anlaşılıyor ki geç likidite penceresi faizi artmaya devam edecek.
Enflasyon boyutuna gelecek olursak; Ekim ayında, yıllık TÜFE yüzde 11,89 olarak, yıllık Yİ-ÜFE ise yüzde 18,20 olarak açıklandı. Aradaki bu farkın bize söylediği, üreticilerin bu maliyet artışını er geç fiyatlara yansıtacağıdır. Dolayısıyla yıl sonu enflasyon oranı yüzde 13‘ten düşük çıkamaz. 2021 tahminlerinin de yeniden yukarı yönlü revize edilmesi gerekiyor. Ekonominin en basit kuralıdır; beklenen enflasyon oranına göre faiz belirlemelisiniz. Ancak bunun için de gerçekçi tahmin yapmak zorundasınız. MB enflasyon tahminlerini devamlı değiştirmesine rağmen uzunca bir zamandan beri bu tahminleri tutmuyor. Birinci sorun budur.
İkincisi ise; MB’nin en önemli görevi, ‘TL’yi korumak’ olmasına rağmen, ‘negatif reel faiz’ duruşunu sürdürmesi dövize talebi artırıyor. Üstelik bizim ülkemize özel durum, enflasyon artı 1-2 puanın yetmeyeceğidir.
Bizim bilmediğimiz başka bir husus yoksa, son faiz kararının piyasaya etkisi negatiftir. Politika faizine dokunmadan, geç likidite penceresi faizini yükseltmek suretiyle kur hareketlerine engel olunabilmesi de çözüm olamıyor.
Merkez Bankası, piyasaya çeşitli kanallardan TL veriyor. Bu kanallardan en önemlisi, bir haftalık repo ihaleleri ile oluşan politika faizi. MB diğer farklı araçlarla, bazen politika faizinin altında, bazen de üstündeki seviyelerden fonlama yapıyor. Ağırlıkla, TL’nin maliyetini artırarak, piyasadaki TL likiditeyi kısmayı ve TL’nin yabancı paralar karşısında değer kaybını önlemeyi amaçlıyor ama çoğunlukla da evdeki hesap çarşıya uymuyor.
Örtülü faiz artırımı; vitrin ile dükkân içini farklı kılar. Yani politika faizi ile efektif fonlama oranlarının birbirinden uzaklaşması sebebiyle güven sarsılıyor.
Dolayısıyla bu durum; MB’nin bankaları en yüksek borç verme oranına yönlendirerek dolaylı sıkılaşma sağlamasını haklı gösterse de enflasyon beklentilerindeki ilave bozulmayı engelleyemiyor.
Siyasilerin, faiz artırımı istememeleri neticesinde oluşan bu ‘örtülü faiz artışı’ verimli bir yol değildir. Patron mutlaka ikna edilmelidir; “müşteri vitrinde başka, rafta başka fiyat etiketi görünce güven kaybı yaşıyor ve kaçıyor, bu yöntemi değiştirelim” teklifinde bulunarak…
Ekonominin genel kuralları çerçevesinde, güven için enflasyon oranı üzerinde politika faizi belirlemek gerekir. Çünkü bilhassa bizim gibi ülkelerde negatif reel faiz sürdürülebilir değildir.
Sonuçta; politika faizi yüzde 10,25, enflasyon oranı yüzde 11,89 ise kuru ve enflasyonu tutmak kolay değildir. En azından bize öğretilen budur.
Toparlayacak olursak; MB haftalık repo ihale faiz oranını 10,25‘te sabit bıraktı, gecelik borç verme faizi de +1,50 puan farkla 11,75‘te sabit kaldı. Ancak geç likidite penceresi faizi yüzde 13,25‘ten yüzde 14,75‘e yükseltilerek, 1,50 puanlık makas 3 puana çıkartılmış oldu.
Yani MB faizi hem artırmış hem de artırmamış oldu. Herkes dilediği şıkkı işaretleyebilir.
Yukarda da belirttiğim gibi reel faiz tekrar gerçekleşse de 1-2 puan yetmez, zira 500 baz puan civarında da risk primini (CDS) dikkate almak gerekiyor.
Faiz koridoru MB’ye iyi bir imkân veriyor ama politika faizi ile geç likidite penceresi faizi arasındaki 450 baz puanlık fark fazla kaçıyor.