Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerine sayılı günler kaldı. Seçimin sonucuna göre ya mevcut otokratik rejim dizginsiz kalacak (ki, geri dönüşü olmayan yolda son durak siyasal İslam’ın cehennemi teokrasidir) ya da olabilirse parlamenter demokrasiye kapı aralanacak.
Otokrasi, hükümdarın ya da başkanın, küçük bir kümenin ya da tek bir partinin siyasal erki elinde bulundurduğu yönetim biçimi demek. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “Hükümdarın bütün siyasal kudreti elinde bulundurduğu yönetim biçimi.”
Otokrasi aslında bir tür mutlak monarşi, yani padişahlık rejimi; mutlak monarşiden farkı, monarşide iktidarın veraset yoluyla edinilmesine karşılık otokraside sözüm ona seçim yoluyla ya da zorla iktidara gelinmesi.
Otokrasinin belirgin özelliklerinden ilki, “seçilmiş” (ya da zorbalıkla işbaşına gelmiş) başkanın devlet erkini kendinde toplaması ve tek adam haline gelmesi. İkincisi, otokrat başkanın kendisini kanunlarla sınırlı saymaması, kimseye hesap vermemesi, yani denetlenememesi. Üçüncüsü insana ve doğaya değer verilmemesi. Dördüncüsü, din ticaretiyle maskelenen hırsızlık, yolsuzluk.
***
Ne yazık ki Türkiye otokrasinin pençesinde kıvranıyor. Devlet erki, yani yasama yürütme ve yargı tek adamda toplanmış. Sadece devlet erki değil, dördüncü kuvvet diye bilinen medya da öyle. Medyanın (kamu kaynaklarıyla beslenen) yüzde 90’ı tek adam iktidarının şakşakçısı.
Tek adam, anayasadan ve kanunlardan muaf. En basitinden anayasa, bir kimsenin en fazla iki defa cumhurbaşkanı olacağını, TBMM erken seçime karar verirse üçüncü kez aday olabileceğini söylüyor. Anayasanın tartışmasız hükmüne karşın Recep Tayyip Erdoğan (RTE) Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararıyla CB adayı olarak dayatıldı.
RTE, AKP’nin CB adayı ama yasalara ve siyasi ahlaka aykırı olarak devletin olanaklarıyla propaganda yapıyor. Bakanları da öyle. Yasa, milletvekili adayı olmak isteyen kamu görevlilerinin istifa etmelerini öngörüyor ama kim dinler! Kamu görevlisi bakanlar, istifa etmeden aday gösterildiler, seçim çalışmalarını bakanlık ofislerinde yürütmekte sakınca görmüyorlar.
Sözün özü, neresinden bakılırsa bakılsın, anayasaya ve kanunlara aykırı, gayrimeşru bir seçim. Nedense burjuva muhalefet bu gayrimeşruluğa itiraz etmiyor. Bir kısım sosyalist örgütlerin itirazı seçmenlerde hak ettiği karşılığı bulmuyor.
***
Otokrasinin en belirgin üçüncü özelliği insanın ve doğanın değersizliği.
İktidardaki Cumhur İttifakı’nın kadına yönelik zihniyeti, kadın düşmanı HÜDA-PAR ve Yeniden Refah Partisi’ni bünyesine almasıyla daha da belirginleşti. İnsana hangi gözle baktığı zaten biliniyor, katliama dönüşen felaketlerde fütursuzca dile getiriliyor.
Maden ocaklarında ihmaller yüzünden meydana gelen facialarda onlarca insanın ocağı söner. Reis’in ifadesiyle, “Bunlar bunun fıtratında olağan şeylerdir.” Ya da Çalışma Bakanı’nın demesiyle, “Acı çekmeden güzel öldüler.”
Çarpık yapılaşma ve doğanın betona boğulmasıyla felakete dönüşen selde onlarca insan can verir. Tarım Bakanı’nın ifadesiyle “Toprak suya kavuştu.”
On binlerce insan, dayanıksız çarpık yapılaşma yüzünden felakete dönüşen depremlerde can verir. Reis’in ifadesiyle “Bunlar kader planının içinde olan şeyler. Müslümanız, kader planına inanmış insanlarız.” Ya da AKP Hatay milletvekili adayları tanıtım toplantısında kürsüye çıkartılan din dersi öğretmeninin demesiyle “Felaket değil rahmet!”
Otokrasinin olmazsa olmazı din ticaretinin başka bir açıklaması olmasa gerek. Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet “günah işleme özgürlüğü” diye güya meşrulaştırılınca ne söylenebilir ki?
***
Sözün özü, sayılı günler kalan seçim “otokrasiye evet mi hayır mı” referandumudur.
Referandum Cumhur İttifakı lehine sonuçlanırsa, Türkiye gemisi demokrasi limanından çok daha uzaklara savrulacak, kadınlar ve çocuklar daha da korumasız hale gelecekler.
Bu referandumda CB adayı seçenekler açık ve net. Bir yanda Cumhur İttifakı’nın reisi RTE; karşısında Millet İttifakı’nın adayı parlamenter demokrasi vaat eden Kemal Kılıçdaroğlu.
Ne yazık ki, halkta karşılığı olan sosyalist seçenek yok. Bu aşamada sosyalist seçenek yokluğunun kabahatlisi sosyalistler mi halk mı tartışması gereksiz. Sosyalist toplum burjuva seçim düzeniyle değil devrimle kurulur tartışması da gerekmiyor. Sosyalist rejim elbette devrimle kurulur; kabul ama yaklaşan seçimlerde otokrasiyi teşhir etmek dışında ne yapmalı?
Son tümce olarak eklemek uygun olursa:
Otokrasiye hayır! Hiç değilse asgari burjuva demokrasisi, hadi inşallah!