Dergimizin gelecek sayısındaki dosya konusuna başlıkta yer verdim. Editörün sıraladığı konu başlıklarını da aşağıda belirttim. Sektör paydaşlarının ayrıntılı görüşlerini dergimizde okuyabilecek, benim ilave edeceğim görüşlerimi de yazının devamında bulabileceksiniz.
Önce ‘nelerin değiştiği’ konusundaki görüşlere ait ana başlıklara bakalım.
• Elektrik ve akaryakıttaki yüksek fiyat artışları e-ticarete ilgiyi artırdı.
• Daha araştırmacı olan bir alışverişçi profili ortaya çıktı.
• Sadakat azaldı, tüketici alışverişini perakendeciler arasında bölmeye başladı.
• Toptan alımlar yerini daha küçük alımlara bıraktı ve dolayısıyla market ziyaretleri daha sık yapılmaya başlandı.
• Müşteriler daha az sepet ortalaması ile alışveriş yapıyorlar.
• Kampanyalı satışların ciro içindeki payı arttı.
• Müşteri sayıları korunamamaya başladı.
• Satılan ürünlerin yenileri aynı fiyatlardan yerine konulamıyor.
• Perakende işletmelerin sermaye yapıları olumsuz etkilendi.
• Gıda dışı ürünlere daha az bütçe ayrılması zorunlu hale geldi.
Yukardaki tespitlere katıldığım gibi bir kısmını önceki yazılarımda ben de dile getirmiştim. “Gezen ve araştıran tüketici kazanıyor” başlıklı yazımda, tüketicinin alışverişini neden bölmeye mecbur kaldığını ayrıntılı şekilde anlatmıştım.
Aralık ayındaki; “2022 nasıl bir yıl olacak?” başlıklı yazımda ise milli paramızın dünyada en çok değer kaybeden para haline gelmesi sebebiyle, tüketicinin satınalma gücü kaybının süreceğini belirtmiştim.
Yine aynı yazıda, stoktan kazanmanın, alıp satmaktan daha kârlı hale geldiğini ve tüketiciyi bekleyen esas tehlikenin de bu olduğunu ifade etmiştim. Maalesef henüz yılın üçte birini tamamlamadan sahaya yansımalarını izledik.
Elbette hepsi bu kadar da değil…
• Anadolu’daki yerel perakendecilerimiz ulusal zincirlere pazar payı kaptırmamak için onların yapmadığını yaptılar ve fiyat rekabetinde öne geçtiler. Böylece müşteri kayıpları ve sepet düşüşleri sınırlı kaldı.
• İndirim marketleri markalı ürünlerde artık ucuz değiller. Sadece private label ürünlerin rüzgârıyla ve geçmişten kalan ucuzluk imajıyla hakimiyetlerini sürdürmekteler.
• Yerel perakendeciler private label gücünün karşısına, pazar payı düşük olan ‘ekonomik markalar’ı koydular. Bundan da sonuç almaya başladılar.
• Büyük zincirler içinde eski yıllara göre brüt kâr marjını ve faaliyet kâr marjını önemli ölçüde artıranlar olduğunu izliyoruz. Bu sonuca da yükselen stok seviyelerinin katkı yaptığı ihtimal dışı tutulamaz.
• İşletmeler içinde verimsiz olan finansal tablolarını, rekabet şartlarını hiç dikkate almadan yüksek raf fiyatı ile aşmaya çalışanları da izliyoruz. Netice alınması hayli zordur. Zira satış hacminin muhafaza edilmesi kolay olmaz.
• Verimsizliğin maliyetini ürünün fiyatına ekleyerek tüketicinin kabullenmesini beklemek aşırı iyimserliktir. Yerel perakendecilerimize ait normal raf fiyatlarının daha fazlasını indirimli fiyat gibi gösteren, eski fiyatı da yüzde 30 fazlasıyla afişe eden perakendecileri izliyoruz. Bugüne kadar yeterince örnek verdim. Aşağıda en güncel olanını takdim ediyorum.
Bu şekliyle gerçek dışı indirimlerin de artışa geçmiş olduğunu izliyoruz. İki ulusal zincirden birisinde Tat barbunya pilaki 400 gr 23,95 TL’den 19,16 TL’ye indirilmiş gözükürken, diğerinde 18,65 TL’den 14,92 TL’ye inmiş gözüküyor.
Tespitlerin yapıldığı zaman dilimi 8-20 Nisan 2022 tarihleridir. Aynı tarihlerde yerel markette indirimsiz normal raf fiyatı 16,95 TL idi. Onlarca daha benzer örnek vermek mümkündür. Hem de yukardaki gibi sadece dayanıklı konserve ürünlerinde değil, meyve sebze, et ve süt ürünlerinde de…
• Resmî gazetede Şubat ayı içinde yayımlanan ve 1 Mart’tan itibaren geçerli olan ‘Fiyat Etiketi Yönetmeliği’nde yapılan değişikliğe göre; “İndirimli malın, indirimden önceki fiyatının tespitinde son 30 gün içindeki en düşük fiyatın esas alınacağı” belirtilmişti.
Dolayısıyla yukardaki örnek için, “fiyatı yeni artırdık” denemez, zira gösterilen ilk fiyat yönetmeliğe aykırı olur. “30 gündür bu fiyat” denemez, o tarihte de diğer fiyatların seviyesi daha düşük kalacağı için o fiyat fahiş fiyat kategorisine girer. Bu da gösteriyor ki; yukardaki tablonun savunulacak bir yanı olamaz.
Tam yazıyı gönderecektim ki; tanınmış bir markaya ait aynı sucuk ambalajına yerel perakendecinin kg fiyatından 36-46 TL arası daha yüksek satış fiyatı uygun gören zincirler tespit ettim.
• Geçmiş yıllarda kalitesi ile oynanan hileli marka anında raftan indirilirdi. Son yıllarda ise resmi raporlarla, değişik 3 ayrı partide de olumsuz sonuç veren markayı görmezden gelip satışa devam edildiğini izliyoruz. Örneğin, bir sızma zeytinyağı üreticisine ait değişik zamanlarda (12.10.2019 / 14.02.2020 / 1.03.2022) aynı olumsuzluğun Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 3 defa tespit edilmiş olduğunu görüyoruz. Eski senelerde resmi raporlar açıklanmadığı halde perakendeci kendi kontrollerini yaparak tağşişli ürünü sistem dışına çıkartırdı. Şimdi ise hazır raporun gereği yapılmamakta, tüketici de bu duruma ilgisiz kalmakta ve fiyatın uygunluğunu yeterli bulmaktadır.
• Çok eski bir perakendecimiz şubelerine uzun zamandır ceviz büyüklüğünde Amasya elma göndermektedir. Hem de normal fiyattan…
Oysa ellerindeki ‘Kalite El Kitabı’na göre belli kalibrajın altındaki ürünlerin bahçede bırakılması gerektiği yazıyor. Bu tip standart dışı ürünler çoğunlukla meyve suyu fabrikalarına gönderilir. Evet Amasya elma doğası gereği starking elmadan küçük olur ve bunun için de çapı 6,5 cm altında olan starking elma standart dışı sayılırken, Amasya elmanın da çapı 5,5 cm altında olanları standart dışı sayılır. Neticede bahçede aksayan kalite kontrol işlemi; ana depo kapısında da market kapısında da aksamış oluyor. Oysa mağazanın ‘orijinal iade’ hakkı olup, göz göre göre bunu kullanmaması ya kontrolsüzlüğe ya da bir baskıya işarettir. İşte önemli bir değişiklik de budur.
• Üst gelir grubuna hitabeden ve geçmişte müşterisinin önüne zengin ithal çeşitleri seren bir format, bugün bakkalda bile satılan bazı yerli ürün çeşitlerinde yok satmaktadır. Ülkemizde diyabetik ürünler köşesini ilk uygulayan ve ithalatçıya özel çeşitlerin ön siparişini vererek bu köşeyi zenginleştiren bir kişi olarak tezgahtara sordum; “diyabetik ürünler köşeniz yok mu?” diye…
Aldığım cevap, “işte!” diye gösterilen tatlandırıcılardan ibaret raf oldu. Ben de diyabetik reçeli eve dönüş yolunda küçük bir marketten aldım.
Boks sporunda, boksörün daha fazla mücadele edemeyeceğini anlayan koç ringe havlu atardı. Bu, boksörün müsabakadan çekilmesi ve karşılaşmadan yenik ayrılması anlamına gelirdi. İşte günümüzde ticari hayattaki karşılığı da yukarda anlatmaya çalıştığım değişimin havlu atma aşamasıdır…