Elbette enflasyonun sebebi marketler değildir. Ancak ülkemizde sürekli olarak “zarar ediyoruz” diye şikâyet ederek kazancı artıranlar ve maliyetten kaynaklanan fiyat artışlarını fırsata çevirenler vardır. Kısaca bunu yüksek enflasyon ortamının yarattığı imkanlardan faydalanma (sık fiyat değiştirebilme) becerisi olarak tarif edebiliriz.
İlk davranış tarzını hangi kategorilerde daha fazla gördüğümüzü önceki yazılarımda örneklerle açıklamıştım. Bu günkü konumuz ise; fiyatlarda ölçünün iyice kaçtığı markalı süt ürünleridir.
Ne tedarikçiler için ne de perakendeciler için toptan suçlama doğru değildir. Kaldı ki, esas olarak fiyatta belirleyici olan taraf da perakendeciler değildir. Hatta tedarikçinin hazırladığı her yeni fiyat listesini, perakendeci zamansız ve matematiğe aykırı buluyorsa geri çevirme hakkına sahiptir. Örneğin yılın başında 25 lira fiyatı olan diş macunu henüz 1 yıl dolmadan 125 lira olmuşsa ve satıcı da sorgusuz sualsiz bu ürünü rafa koymuşsa, bunun tek izahı olabilir; o da “tüketici nasıl olsa almak zorunda” anlayışıdır.
Küresel bir markanın, üretimi Türkiye’de yaptığı halde anında kur farkını fiyata yansıtma talebi perakendeci tarafından iyice analiz edilmeden kabul edilmemelidir. Siparişi göndermeme durumunda ise tüketici bilgilendirilerek özel markalı ürünlere veya diğer markalara yönlendirme yapılmalı ve bu ürünlerle her kategoride rekabetçi fiyat mücadelesi verilmelidir. Öncelikle de et ve süt ürünlerinde…
Evet üreticinin daha fazla desteklenmesi ve yaşatılması şarttır. Buna kimse itiraz etmez. Ancak tüketici de sahipsiz bırakılmamalıdır.
Televizyonda veya gazetede işin uzmanına soruyorlar, “Peynir fiyatları neden bu kadar yüksek?” diye…
Cevap, “Yem fiyatları ve diğer maliyet kalemleri yüksek olduğu için üretici hayvanını kesiyor ve süt üretimi düşüyor.”
Cevaba bakar mısınız?
Evet açıklamanın içinde gerçek payı vardır ama sorunun cevabı bu değildir. Zira ortada fiilen çiğ sütün üreticideki 8,50 TL olan güncel fiyatı varken, market rafında da UHT sütün 25 lira, pastörize sütün 35 lira olan etiket fiyatları görülürken, bu rakamların yan yana gelmesi hiç merak uyandırmaz mı?
Sonra, mademki hayvanlar kesiliyor ve süt arzı düşüyor, bu durumda da et arzı yükseldiğine göre, neden et fiyatları düşmüyor?
Peynir konumuza dönelim ve biraz daha detay vereyim. 3 Aralık 2021’de çiğ süt fiyatı 3,20 TL iken, 3 Aralık 2022’de çiğ süt fiyatı 8,50 TL’dir. Fiyat artış oranı yüzde 165,6’dır. Ulusal zincirlerimizdeki (1 süpermarket, 2 indirim marketi) en ucuz yağlı UHT süt fiyatları ise 3 Aralık 2021’de 5,25 TL iken, 3 Aralık 2022’de 15,50 TL’dir. Üç zincirde de fiyatlar aynıdır, fiyat artış oranı da yüzde 195,2’dir. Ve hâlâ çiğ süt fiyatının 11 TL olmasını isteyenler vardır…
Yani olası yüzde 244 oranındaki artışı çok kolay telaffuz edebiliyorlar!
Peki tüketici hangi gelir artış oranı ile bu ürünlere ulaşabilecektir?
1 kg klasik beyaz peynir 8 litre sütten yapılır. Şu anda rafta olan peynirlerin çiğ süt maliyeti 7,5 TL x 8 litre = 60 TL’dir. Eğer peynir yumuşak ise daha az süt kullanılmış demektir ve maliyet 52,5 TL ye kadar düşer (7,5 TL x 7 litre).
Şu anda raflarda markalı klasik beyaz peynirlerin kilogram fiyatları 200-250 TL’yi bulmuş durumdadır. Aynı peynirin private label uygulamasının kg fiyatı 137 TL’dir. Yani sorun sadece süt ile peynir arasındaki fiyat makası değil, maliyeti aynı olan iki peynir arasındaki 110 TL’ ye varan fiyat farkıdır da…
Eğer perakendecilerin private label uygulamaları (market markaları) olmasaydı, bu fiyatları daha da yüksek seviyelerde görmemiz kaçınılmazdı…
Bugün için bu fiyatların üretim azalması ile ilgisi yoktur. Evet üretim azalmaya devam eder ve çiğ süt fiyatı bir gün 15-20 liraya çıkarsa o hesabı da ancak o zaman yaparız. Ben bu günkü fiili durumdan bahsediyorum.
Bir hatırlatma daha; peynirin asgari olgunlaşma süresi 4 aydır. Çiğ süt fiyatı değiştiği gün peynir fiyatı değişmez. Oysa görüldüğü gibi peynir önden gidiyor.
Diğer çeşitlere de bakacak olursak; bilinen bazı markalarda, 10 kg sütten üretilen taze kaşar peynirin kg fiyatı 240 TL’yi; 14 kg sütten üretilen 1 kg eski kaşar peynirin fiyatı 300 TL’yi aşmıştır. Trakya eski kaşar peyniri 430 TL’ye satan bir lüks şarküteri değil, ulusal zincirdir. Karışık sütlerden üretilen (koyun, keçi, inek) beyaz peynirlerin fiyatı da 300 TL’yi geçmiştir.
Aynen yumurta sektöründe olduğu gibi bazı et ve süt sektörü temsilcileri de TÜİK’in yüzde 4,4 düştü dediği süt üretim miktarının yüzde 15 düştüğünü belirterek haklı gerekçe yaratmaya çalışıyorlar. “Süt arzı çok düşük olduğu için peynir ve süt ürünlerinde fiyatlar afaki şekilde artmaya devam edecek” diye de korku salıyorlar. ‘Afaki’ kelimesinin anlamı “bir kaynağa dayanmayan” şeklindedir. Peki herhangi bir dayanağı bulunmayan fiyat artışının haklılığı olabilir mi?
İşte sürekli itiraz ettiğimiz konu budur…
Bir müddet önce “Kırmızı et sorunu ne olacak?” başlıklı yazımda, mevcut et fiyatlarımızın hem karkas hem de çeşit olarak euro bazında bile Almanya’dan pahalı olduğunu yazmıştım. Aynı yazıda; Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) Başkanı Nihat Çelik’in görüşlerine de yer vermiştim. Başkan, “Ette fiyat artışına ihtiyaç yok. Böyle açıklamalar yapanların kimin değirmenine su taşıdığı araştırılmalı.” diyordu. Ancak hâlâ sektör içinden ete yüzde 30- 40 fiyat artışı geleceğini seslendirenler var. Yem hammaddesinin yüzde 50’si ithal olduğu gerçeği yanında; döviz kuru hareketsiz kalsa da bu çevreler için fark etmiyor, afaki fiyat artışlarını et ürünleri için de hak olarak görebiliyorlar.
Sonuç olarak; tüketicinin her durumda kaderi değişmiyor. Kesime giden süt hayvanları sebebiyle hem süt fiyatı artmalı hem de kesimler sebebiyle artan et arzına rağmen fiyatlar düşmemeli, tersine o da yüzde 40 artmalı öyle mi?
Ülkemizi dünyanın en büyük ilk 140 perakendecisi içinde temsil eden hard discount formatının disiplinli uygulayıcısı BİM, güçlü özel markaları ile piyasada regülatör görevi üstlenmeseydi, bu günkü tablonun daha da olumsuz şekillenmesi muhtemeldi. Bu hakkı da teslim etmezsek eksik kalır!
Evet ülkemizde hatalı fiyatlandırma yapan, satmadığı ürünü indirimde gösteren, sattığı indirimli ürünü ise şube başına 3’er adet gönderen sözde kampanyaların sahibi perakendeciler de bulunmaktadır. Ama hem azınlıkta kalmaktalar hem de artık tüketici daha fazla araştırma yaparak her şeyin farkına varmaktadır.