Süfyan Kızılarslan / Ajans Bizim – 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün bu yılki teması “Plastik kirliliğine son ver” olarak belirlendi.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Anne karnındaki fetüste, yeni doğan bir bebeğin plasentasında, insan kanında ve akciğerlerinde mikroplastiklerin olduğuna dair bulgular mevcut” dedi.
TEMA Vakfı, 5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında, dünyadaki ve Türkiye’deki plastik kirliliğinin ulaştığı boyutlara dikkat çekerek bir an önce önlemler alınması çağrısı yaptı.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından çevre farkındalığını artırmak amacıyla her yıl 5 Haziran’da farklı bir temayla kutlanan Dünya Çevre Günü’nün bu yılki teması “Plastik kirliliğine son ver” olarak belirlendi.
Pasifik’teki plastik yığını 1,6 milyon kilometrekare
Günümüzde “7. Kıta” olarak adlandırılan ve insan etkisiyle oluşmuş Pasifik Okyanusu’ndaki plastik yığını 1,6 milyon kilometrekarelik bir alana sahip.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu yığına dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Türkiye’nin yüzölçümünün neredeyse iki katı büyüklükte olan bu plastik dağı, dünyamızın plastik kirliliği sorununun vardığı boyutları gözler önüne seriyor. Karadan ve nehirlerden denizlere, oradan da okyanuslara ulaşan plastik kirliliği, öncelikle denizel ekosistemdeki hayvan ve bitki türlerine zarar veriyor. Yapılan araştırmalar sonucunda artık biliyoruz ki birçok balık türünün midesinde mikroplastikler var. Dahası, anne karnındaki fetüste, yeni doğan bir bebeğin plasentasında, insan kanında ve akciğerlerinde mikroplastiklerin olduğuna dair bulgular mevcut.”
“8,3 milyar ton plastik”
Ataç, hem çevre hem de tüm canlıların sağlığı üzerinde ciddi sorunlara yol açan plastik kirliliğinin nedenlerine değinerek, şunları kaydetti:
“Plastiklerin geri dönüştürüldüğüne dair yaygın bir inanç var ancak; mevcut verilere bakıldığında dönüşümün yeterli olmadığı görünüyor. Dünyada 1950- 2015 yılları arası insanlık, yaklaşık 8,3 milyar ton plastik üretmiş. Bunların 6,3 milyar tonu, yani yüzde 76’sı plastik atığa dönüşmüş. Bu plastik atıkların ise sadece yüzde 9’u geri dönüştürülebilmiş. Türkiye’nin Avrupa’dan en çok atık ithal eden ülke olduğu da düşünüldüğünde, geri dönüştürülemeyen plastiklerin yarattığı kirlilik sorgulanır hale gelmektedir.”
“Solunum yoluyla insan sağlığına zarar veriyor”
Geri dönüştürülemeyen plastikler için tercih edilen bertaraf yönteminin çoğunlukla yakma işlemi olduğunu anlatan Ataç, “Bu işlem sonucunda hem iklim değişikliğine yol açan karbondioksit gazı hem de zararlı kimyasallar açığa çıkıyor. Örneğin 1 ton plastiğin yakılması sonucunda 2,9 ton karbondioksitin atmosfere salındığı biliniyor”” dedi.
Ataç, açığa çıkan diğer kimyasalların ise solunum yoluyla canlıların yaşamına zarar verdiğini belirterek “Toprağa, bitkilere, yüzey sularına ve yer altı sularına kadar sızarak besin zinciri yoluyla da insan ve hayvan sağlığına zarar verdiğini” kaydetti.
“Tek kullanımlık plastikler yasaklanmalı”
Plastik kirliliği ile başa çıkabilmek için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini ifade eden Ataç, şu önerilerde bulundu:
“İnsan ve tüketim odaklı bir yaşayış biçiminden çok insanın da diğer tüm canlılar gibi doğanın bir parçası olduğu kabulüyle, bireyleri plastik kullanımına mecbur bırakmayan, çevresel kirliliğe yol açmayacak ve atık oluşumunu azaltacak düşük karbon ayak izine sahip ürünlerin üretimi artırılmalı. Tek kullanımlık plastikler yasaklanmalı. Bu konuda yerel yönetimlere ve politika yapıcılara daha büyük iş düşüyor. Bunlara ek olarak gezegenimizin sağlığı için elbette bireyler tarafından da tüketim tercihleri değiştirilmeli. Tüketimin azaltılması, yeniden kullanım alışkanlıklarının edinilmesi, atıkların geri dönüşüme gönderilmeden önce kaynağında ayrıştırılması gerekiyor.”