Portakal soyadlı arkadaşın “habercilik” adına Sözcü TV ekranında yarattığı “kaos”a ve “dandik gazetecilik” örneğine devam edelim.
CHP Afyonkarahisar milletvekili, CHP’nin üç grup başkanvekilinden biri olan Burcu Köksal’ın, Kürt vatandaşlarını hedef alan “densiz” sözlerini hatırlayalım.
Afyonda, partisinin halkla buluşmasında söylediği sözlere bir daha göz atalım:
“Eğer seçimi kazanırsam DEM hariç, tüm partilere belediyemizin kapısı açık olacaktır.”
Dikkat edelim, şu anda TBMM üyesi ve CHP grup başkanvekili Burcu Hanım üstelik hukukçu…
Belediyeye giriş, halkın tümüne serbest değilmiş gibi…
Kim oluyorsun da, halka ait, kamunun malı olan bir yere “sen gir, sen giremezsin” tefriki yaparsın?
Halkın vergileriyle ortaya konan belediye hizmetlerinden “tefrik” ettiğiniz DEM partisi taraflısı vatandaşlarımız yararlanamayacaklar mı yani?
“Gaf” bile değil, onun da ötesinde “hadsiz” bir cümle…
Gelelim “gazeteci geçinen” Portakal hazretlerine…
Kimden bilgi almış, kim el altından kendisine bilgi vermiş bilinmez ama Portakal ekrandan, “Bu sözleri Burcu Hanıma eski genel başkan Kılıçdaroğlu’nun söylettiğini sanıyorum. Aldığım bilgi bu yönde. Çünkü Burcu Hanım Kemal beye yakın biri olarak biliniyor.” mealinde bir cümle kurmaz mı?
Kurar…
İşte bu noktada “kızılca kıyamet” de kopar
Araya CHP’nin yeni genel başkanı Özel, CHP İstanbul Belediye başkanı ve aynı zamanda kendisini geleceğin Cumhurbaşkanı sanan İmamoğlu ve Burcu Hanım arasında sarf edilen “suçlayıcı” cümleleri geçelim.
Burada duralım bir an.
Eğer bu sözleri sayın Kılıçdaroğlu söylettiyse, gazeteciye düşen görev nedir?
Kendisine bu bilgiyi veren kişiyi korumak amacıyla kaynağın adını saklıyorsa yanlış…
Gün gelir açıklamak zorunda kalabilir.
Kaynağını söylemez ise yasalar devreye girer.
Neyse…
Eğer “kafadan” sallamışsa, böyle bir gazetecilik mesleği bu dünyada yok…
Peki “çok emin” olduğun kaynak sana bu istihbaratı vermişse, defalarca görüştüğün, söyleşi yaptığını bildiğimiz Kemal Beye telefonla ulaşamaz mıydınız?
“Sayın Kılıçdaroğlu, şöyle bir iddia var hakkınızda, bu doğru mudur?” diye sorup alacağın olumlu ya da olumsuz cevabını habere ekleyemez miydin sayın Portakal?
Ekleyemez, çünkü gazeteciliğin, yani icra ettiği mesleğin en basit kuralından haberi bile yok.
Gelelim ertesi güne…
Yani….
Sözcü TV’de bu haber yayınlandıktan sonrasına…
İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu ve Genel Başkan Özel arasındaki gerginlik ve sınırları aşan tartışma konularını atlıyorum.
Burcu Hanımın görüşlerinde bir süre ısrar ettiğini, sonra “geri manevra” yöntemi denilebilecek bir hareketle “gaf”ını telafi etmeye çalıştığını da bir kenara not edelim.
Ertesi güne gelelim.
“Bay Kemal,” yani sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Portakal’ın bu “mesnetsiz” iddiasından sonra T-24’den deneyimli bir gazeteci arkadaşımıza, yani gerçek meslektaşımıza olayın içyüzünü ortaya koyan bir açıklama yapar.
Bu açıklama Portakal’ın iddiasıyla tamamen ters ve “yalanın daniskası” olarak halka duyurulmuş olur.
Kemal Bey, iddianın “hayal mahsulü” olduğunu bile söylemez, doğrudan “yalan ve yanlış bilgi” der.
Tabii bu açıklama büyük tepki yaratır her alanda.
Sözcü TV’nin gazeteciliği tartışmalı elemanı Portakal, ertesi gün yine ekranda…
Tam bir “yavuz hırsız” örneği, Kemal Beyin açıklamasına tek satır yer vermediği haberinde bu kez kendisine “operasyon” çekildiğini iddia eder.
“Eğer iddiam yalan-yanlış idiyse, Kemal Bey başka bir gazeteciyi değil, önce beni aramalıydı, açıklamayı bana yapmalıydı” diye savunma yapmaz mı, Mr. Portakal?
Ey halkım, ey sade vatandaşım, ey sevgili gazeteci meslektaşlarım:
Sizler hiç böyle bir savunma duydunuz mu?
Gazeteciliğin temel ilkelerinden olan “soru sorma” ilke-görev ve sorumluluğundan bihaber olabilir mi hiçbir haberci?
“Görevimiz tehlike” diye bir dizi vardı yıllar önce TV’lerde yayınlanmıştı. Hatırlayanlarınız vardır.
Gazeteciliğin temel ilkesi “Görevimiz soru sormak” ve de bir iddia varsa orta yerde, o iddianın taraflarıyla görüşmektir,
Amaç okuyucu veya seyircinin kafalarında soru işareti bırakmamaktır.
Eğer gazeteci bunu çözmekte zorlanıyorsa, bu işin “uzman” kişisinden görüş almak ve objektif haberciliğin gereklerini yerine getirmek zorundadır.
Bu tür “eksiksiz” ve “doğru” haberciliğin gereklerini yerine getirmek için Hürriyet Genel Yayın Müdürlerinden Çetin Emeç, manşet haber veya büyük gösterilen birinci sayfa haberleri için “Uzman görüşü” başlığı altında bir köşe yaratmıştı.
Böylelikle okuyucu-seyircinin aklına takılan-takılabilecek sorulara yanıt bulunurdu.
Gelelim Portakal’ın sözde haberciliğine:
Sözcü TV sunucusu Fatih Portakal “Showman” taklidi yaparak haber sunabilir.
Oturduğu yerden, kafadan, hiçbir kaynağa dayandırmadan da haber yapar veya sallayabilir.
Kılıçdaroğlu’nda olduğu gibi…
Ancakkkkk…
Eğer Sözcü TV’nin bir sahibi, bir sorumlusu, bir genel yayın müdürü ve bir sahibi varsa o başka…
Böyle durumlarda, kurumun yıpranmamasını, inanılırlığının yitirilmesini önlemek, seyircinin varsa tepki ve eleştirilerini de dikkate alarak yayın politikasını yeniden gözden geçirmesi gerekir.
Sayın okuyucularım…
Ben ve benim kuşağım iyi ki, rahmetliler Nezih Demirkent, Çetin Emeç, Abdi İpekçi gibi genel yayın yönetmenlerinin başında bulundukları gazetelerde çalıştık.
İyi ki doğru-dürüst-tarafsız habercilik, eğilip-bükülmeden gazetecilik- muhabirlik-yazarlık yaptık.
Ne mutlu ben ve benim yaşadığım dönemlerde sorumluluk alan gazeteci arkadaş, dost ve meslektaşlarıma…