Saray’ın mutlak hâkimi ve şürekasının “Faiz aşağı-döviz yukarı” ekonomik keşfinden (!) sonra yazı yazmakta güçlük çekmeye başladım.
Keşke rahmetli Prof. Dr. Sadun Aren hocamın “Ekonomiye Giriş dersinden yüksek not almayaydım” diye karalar bağlıyorum son günlerde.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu yazma konusunda adeta “kilit”lendim.
Yazamaz oldum nedense…
Oysa 1974 Kıbrıs Çıkarmasından sonra Hürriyet’te yeni açılan Bir Günün Hikayesi köşesinde fıkra yazmaya başladığım günden beri habercilik dışında binlerce yazım yayınlandı.
Aralıksız yazıyorum desem yeridir.
Siyasi fıkra-makalelere ise rahmetli Çetin Emeç yönetimindeki Hürriyet’te her Pazar yayınlanan 8. Gün adlı ekte “Ankara Notları” yazmaya başlamıştım.
Hatta sayfa editörü rahmetli Erdoğan Sevgin, ad ve soyadımı nedense açık şekilde değil de, S.B. diye kullanınca Başyazarımız sayın Oktay Ekşi’ye telefon açıp “Açık isim yerine haberlerde suçu sabit olmamış kişiler için kullandığımız S.B. rumuzu beni rahatsız etti. Neden ad ve soyadımı açık yazmıyorlar, bir ilgilenir misin?” diye serzenişte bulunduktan sonra durum düzeltilmişti.
Demem o ki, Hürriyet başta olmak üzere birçok gazete ve dergilerde (çalıştığım) binlerce yazı yazıyorum, şu anda da başta Haber Hürriyeti olmak üzere, Bizhaberiz adlı portalda sürekli yazılar yazıyorum.
Yozgat Gazetesi ile Çorum Haber’de de bu yazılarım aynen yer alıyor.
Demek o ki, 45 yıldır aralıksız yazmaya çalışıyorum ve ilk defa son bir ayda adeta klavyeye küstüm.
Elim gitmedi.
Tabii kendimi tekrarlamak ve okuyanları “aptal” yerine koymamak konusunda da çok titizim.
Konu bulmakta hiç güçlük çekmesem de ekonomi konusundaki gelişmelerin hızı beni düşündürdü.
Alınan yanlış ekonomik kararlarda ısrar edilmesi yüzünden galiba yazıdan çok soğudum.
Neyse ki, benim dönemimde Hürriyet Haber Ajansı çatısında Ankara’da bir yandan hukuk fakültesinde okurken bir yandan staj yapan Cevat Korkmaz arayıp “Küsme zamanı değil ağabey, yazmaya devam” diye gaz verince bilgisayar başına geçtim.
Tabii bizim dönemin “fırtına gazeteci”lerinden, Hürriyet’in Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden sorumlu Diyarbakır Büro Şefimiz rahmetli Aziz Korkmaz kardeşim ve arkadaşımı anımsayıp, rahmet dileyerek.
Cevat Korkmaz siyaseti öylesine yakından izleyip, ileriye dönük öylesine isabetli tahminler yapıyor ki, kulak vermemek mümkün değil.
Tabii yıllar yılı baba mesleğini yaparken elde ettiği deneyimler, merkezi Diyarbakır’da olan Orta Doğu Haber Ajansı’nı kurup habercilikte uzun bir dönem harikalar yarattıktan sonra…
Keşke baba mesleğini sürdürseydi.
Neyse…
Yazıya başlarken tabii freni patlamış aracın nereye toslayacağını çağrıştıran bir de başlık aradım.
Quo Vadis başlığı gelişmelere uygun mudur bilemem ama “Nereye gidiyorsun?” anlamına gelen Latince sözlüğün şu anki tercümesi “Hayrola, nereye?” olmalı bence.
Gerçekten “Hayrola” sayın Erdoğan…
“Biz nereye gidiyoruz…?”
Veya “Sayın Erdoğan ülkeyi nereye götürmek istiyorsun?”
(devam edecek)