Gazeteciler Cemiyeti başkanı Nazmi Bilgin, eski başkan rahmetli Beyhan Cenkçi’ye öylesine benziyor ki…
Sizleri 1970’li yıllara götüreyim…
Onun için hemen anlatmalıyım.
Cemiyet Yönetiminden istifa eden meslektaşımız Nursun Erel’in üye listelerini istemesinin, Başkan Bilgin tarafından reddedilmesi bana hiç garip gelmedi.
Gelmedi çünkü Gazeteciler Cemiyeti (Ankara Gazeteciler Cemiyeti adının neden değiştirildiğini hâlâ anlayabilmiş değilim) yönetimi “başkanlık” sistemi ile yönetiliyor.
Yani şu anda ülkemizde uygulanan “Tayyip Yönetimi” gibi…
“Tek ses, tek nefes” misali…
Bu yazıyı okuyanları okuyacak olanları, yarım asır öncesine götürmek istiyorum.
Yolculuğumuz başlasın.
Rahmetli Başkan Beyhan Cenkci, Kaş yarım adasında cemiyet adına satın aldığı arsaların tapularını dağıtıyor…
Arsa almak isteyen üyeler, tapuları almadan önce istenen belirli miktarda paraları ödemiş durumdalar.
Başkan davet yapıyor ve elden arsa tapularını veriyor.
Uzun süre sonra, sıra bana gelmeyince telefon açtım başkana…
“Sen ve senin gibilere tapu-mapu yok” demez mi?
Hürriyet Haber Ajansı Ankara Bölge Temsilcisiyim o günlerde. Hürriyet’in başyazarı ve aynı zamanda Hürriyet Haber Ajansı’nın da genel Müdürü olan Oktay Ekşi’ye durumu anlattım.
Hayretler içinde kaldı.
İlgileneceğini söyledi.
Ben biraz araştırdım, Başkana yakın arkadaşlara sordum.
100’den fazla üyeye tapu vermeyeceğini çevresindekilere söylemiş başkan.
Başta rahmetli Doğan Avcı olmak üzere, Oktay Ekşi, Cüneyt Arcayürek, Doğan Kasaroğlu, Rafet Genç, Nilüfer Yalçın, Özden Vardar, Baki Şehirlioğlu ve birçok muhalif arkadaşımıza da tapu gönderilmemiş.
Rahmetli Cenkçi’yi aradım “Sana ve senin gibi muhalifleri üyelikten attım. Tapu-mapu beklemeyin “dedi.
Neyse, anlaşıldı ki 1974 cemiyet seçimlerinde, başkana ve o zamanki yönetime kim muhalefet etmişse, rahmetli Cenkçi çetele yapmış olmalı ki tapuları vermeyeceği üyelerin listesini çıkarmış.
TRT’den Şehirlioğlu-Vardar ve ben, bir avukat bulup dava açtık. Avukatımız beş yıl kadar uğraştı. O aralar iki seçim daha geçiren başkan, bir adet tapunun önce üçe, sonra 10 hisseye ayrıldığını üyelere bildirmiş.
Maddi sıkıntıda olan bazı üyelerin hisselerini tanıdık-tanımadık herkese satmaya başladıklarını duyuyoruz.
Tam bir keşmekeş.
On hissesi olan üye, yarısını satmış. Satın alan Kaş Tapu’ya başvurunca “Nerden çıktı bu. Tek tapu görünüyor” denilince arsası olduğunu sanan kişi de mahkemeye koşmaz mı?
Tabii ki koşar.
Kaş tapu idaresi “Ne oluyor?” diye şaşırmış olmalı…
Avukatımız uyardı.
Dava açmadan önce cemiyetin üyesi olduğumuzu kanıtlamamız gerekiyormuş…
Cemiyete başvurdum. O zaman ki Genel sekreter Ergin İnal’a ulaştım. “Gel bakalım” dedi.
Gittim. Yerinde yoktu. Kimse ilgilenmedi.
İkinci gidişimde karar defterinin bulunduğu dolabın anahtarı meğer (!) başkandaymış.
Yine sonuç alamadık. Bu kez Tetkik Hâkimliğine başvurdum.
Bir hafta sonra Tetkik Hâkimi ve kâtibi ile Cemiyete gittik.
Hâkime de “Başkan yerinde yok. Anahtar onda, dolapları açamayız” denilince, hâkim:
“Bir hafta sonra geleceğim. Yine aynı mazeret olursa çilingir vasıtasıyla dolabı açarım” diyerek, o andaki sorumluları uyardı.
Bir hafta sonra aynı kadro Cemiyete gittik.
Aynı tablo ama bu kez dolap çilingir tarafından zorlukla açıldı ve karar defterleri derdest edilerek adliyeye götürüldü.
(Devam edecek)