Abdurrahman Antakyalı / Ajans Bizim – “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak” ile suçlanarak 27 Ekim’de tutuklanan, yaklaşık 3 ay tutuklu kaldığı hapishaneden 11 Ocak’ta tahliye edilen Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, hekimlere hitaben bir mektup yazdı.
Fincancı, mektubunda şu ifadelere yer verdi:
“Değerli meslektaşım,
Yaşadıklarımın ardından bir kez daha sizlere tüm içtenliğim ve minnettarlığımla dostlarım, yol arkadaşlarım diye seslenmek isterim. Benimle başlatılsa da, asıl olarak örgütümüzü ve Türkiye demokrasisini hedef aldığı zamanla açık seçik ortaya çıkan bir süreç yaşadık, yaşıyoruz… Ancak dayanışmanızın sesi ta ötelerden duyuldu; şair Arkadaş Z. Özger’in dediği gibi yüreklerimiz tanıdı birbirini; ciğerlerimizde büyütüyoruz soluğumuzu, kokusu yıkadı/yıkayacak hayatı…
“…Pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
Kokusu hayatı yıkasın diye
Pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır”
Bunca algı çarpıtmasına, hakikat bükücülüğe rağmen adalet mücadelemi dışarıda sürdürebilmemi sağlayan, sağlık mücadelemizi güçlendiren; başta siz meslektaşlarıma ve dayanışmasını esirgemeyen tüm dostlarıma minnettarım. Açtığınız pencereden duyuldu sesiniz, duyurdunuz…
Ancak uğradığımız haksızlıklarda tek başına değiliz, sadece “ben” ya da “biz hekimler” deme vakti de geçti çoktan. Bütün haksızlıklara karşı, birlikte olmanın zamanıdır. Tüm değerlerimizi yeniden kazanma mücadelemiz olmadan sağlıktaki tahribata dur diyebilmek ne mümkün!
“Tek insan nedir ki?
Sadece bir damla …” diyor ya Nihat Behram hani,
“…Gücü güce ulanır
yükselir, derinleşir,
arınır, dayanıklanır
denizde bir damla olunca insan”
Bizleri yalnızlaştırmaya, birbirimizden koparmaya, emeğimizi, geleceğimizi, sağlığımızı elimizden almaya çalışanlara inat; deniz olmamız, gücümüzü gücümüze ulamamız gereken günlerdeyiz. Örgütlülüğümüzü yıkmak, bizleri içinden çıkılmaz bu sağlıksızlık içinde sessiz bırakmak için muktedirler ellerinden geleni yapıyor.
“Dilsizler haberini, kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözün, can gerek anlayası
Dinlemeden anladık, anlamadan eyledik…” dediği gibi Yunus Emre’nin, dilsiz kulaksız da olsa canların sözü anlaması gerek. Dinlemeden anlayıp, anlamadan eylememizi istiyorlar ya, en büyük dayanağımızdır oysa “bilmek”. Immanuel Kant, “Kendini bilme görevi tüm görevlerin en zorudur” der. Akıl bir tahakküm aracı değil; özgürlüklerin kaybedildiği, insan onurunun yok edildiği sınırsız iktidara, her türlü değeri yok eden katıksız bir güç düzenine boyun eğmeme çabasının temeli olmalıdır. Suça dönüştürme girişiminde bulundukları mesleğimin, adli tıp uzmanı olarak çalışma alanımın gereğini mahkemedeki ilk beyanımda sundum, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Etik, bilimsel, toplumsal bir inançla sağlık mücadelemizde beni, bizi, birbirimizi yalnız bırakmayan hekim dostlarıma bir kez daha örgütümüz, merkez konseyimiz ve kendi adıma teşekkür ediyorum. Sağlıklı bir gelecek ellerimizde ve bizler yan yana oldukça, umut da burada.
Aynı umutlu ve eylemci iyimserlikle mücadeleye devam…
Sevgilerimle…”