Kılıçdaroğlu arada bir de olsa doğru söylemiyor değil. Pelikan dosyası filan derken iş demokrasiyle yönetildiğini zannettiğimiz Türkiye’de Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun devrilmesine kadar dayandı. Ömrümüz darbelerle, nefes aldığımızı zannettiğimiz “darbe aralarında” da yeni bir darbeye hazırlanmakla geçti. 12 Eylül’den bu tarafa hasret kalmıştık. Askerden medet umup darbe bekleyenleri sevindirmek için arada “tanklara balans ayarı” yapılsa da, “27 Nisan Sanal Muhtırası” gibi “umut verici” girişimler de olsa, 4 Mayıs’a kadar darbesiz bir süreç yaşandı.
Başkan olma özlemini her fırsatta dile getiren AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle demokrasimiz bu geçiş sürecinde aşama kaydetti. Her ne kadar tarafsız olacağına yemin etmiş olsa da, tarafsız olmayacağını açı açık dile getirmekten kaçınmayan Erdoğan, partisinin başına kendi güdümünde, sözünden çıkmayacak birini geçirmek isteğini de gerçekleştirdi. Davutoğlu’nu AKP Genel Başkanı ve Başbakan yaptı. Böylece partili Cumhurbaşkanı, bütün kontrolü elinde tutacaktı. TV ekranlarında ahkâm kesenlere kulak asmayın, Davutoğlu ve Erdoğan arasında bir gerilim varmış gibi gözükse de bu operasyonun gerçek nedenini yaşayıp göreceğiz.
Bizi ilgilendiren, Kılıçdaroğlu’nun “4 Mayıs darbesi” olarak adlandırdığı bu operasyondan sonra başımıza gelecekler. Olağanüstü kongrede Davutoğlu aday olmayacağını açıkladı. Yeni emanetçi adaylarının arasında Binali Yıldırım, Bekir Bozdağ, Berat Albayrak, Mahir Ünal ve Mustafa Şentop’un adı geçiyor. Bu söylentilere de kulak asmayın. Demokratik bir genel kurul görüntüsü yalnızca gövde gösterisidir, partinin başına geçecek emanetçinin adı çoktan belirlenmiştir. Ara seçim mi, erken seçim mi, baskın seçim mi tartışılıyor ama kesin olan yakında bir seçim daha yaşayacağımız. Emareler bunun hazırlığının çoktan yapılmış olduğunu gösteriyor. Devlet Malzeme Ofisi, Yüksek Seçim Kurulu’nun ihtiyacı için 450 bin adet “Tercih kaşesi” ihalesini açtı bile. Adama sormazlar mı, bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü diye?

Erdoğan başkanlık özlemine kavuşmak için sağlam adımlarla ilerliyor. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı istediği gibi değiştirmek zorunda. Referandum, riskli bir yol. Geriye kalan tek çare, Anayasa’yı değiştirecek milletvekili sayısına ulaşmak. Diğer partilerden vekil devşirerek yapamıyor, yeni bir seçimle gereken sayıya ulaşmak istiyor. Gidişata bakılırsa özlemi olan başkanlığa “demokratik bir şekilde” ulaşacak gibi gözüküyor. Umarız Davutoğlu’na “son başbakan” diyenler haklı çıkmaz.
Yoksa bundan sonraki süreçte “siyaset uzmanları”nın TV ekranlarında Erdoğan’ın ikide birde dile getirdiği “Başkomutan benim” sözleri hakkında yorumlarını izlemek zorunda kalacağız.