Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, kişisel web sitesinde kaleme aldığı yazıda, Posta Gazetesi Ankara Temsilcisi Hakan Çelik’in bir silah firmasının sahibiyle yaptığı röportajı yorumlayarak gazeteciliğin temel kurallarından biri olan haber kaynaklarıyla “temas-mesafe kuralını” ihlal edilip edilmediğini sorguladı. Bildirici, Çelik’in bir gazeteci olarak silahla poz vermesini de eleştirdi.
“Hakan Çelik’in, silah firması sahibi ile yaptığı söyleşinin başka bir etik problemi de gazeteci olarak silahla poz vermesi. Gazetedeki söyleşinin orta yerinde Hakan Çelik’in, elinde uzun namlulu bir tüfek tutarken çekilmiş fotoğrafı yer alıyor. Yanında da ‘Hakan Çelik, Düzce’deki Sarsılmaz’ın özel poligonunda çeşitli silahlarla eğitim atışı programına katıldı’ diye yazıyor.
Gazetecilik barış mesleğidir. Gazeteci, insan öldürme aygıtı olan silahlarla yan yana gelemez, silah kullanmaz […] Hakan Çelik ise bir gazeteci olarak silahla poz verme ve yayımlama yanlışını yapıyor. Gazeteciliği silahla bir araya getirmekle kalmıyor hem de ‘eğitim atışı programına katıldığını’ yazarak, silah eğitimi alma ve kullanmayı doğal gösteriyor, yüceltiyor.
Tüfekli fotoğraf, söyleşinin yanlışlarını, bir silah firmasını tanıtma çabasının ve savunma sanayiyle içli dışlı ilişki kurmanın ötesine taşırıyor” ifadelerini kullanan Faruk Bildirici’nin yazısı şöyle:
Posta gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Hakan Çelik, kalkıp Düzce’ye gitmiş, Sarsılmaz silahlarının üretim merkezini gezmiş. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Latif Aral Aliş ile de söyleşi yapmış.
Bu kadar emek harcandığına göre sıkı bir gazetecilik ürünü arıyor gözler ama 15 Ağustos’ta Posta gazetesinde “Silahta rakibimiz Almanya” başlığıyla yayımlanan söyleşi, bir gazetecilik çalışmasından çok bir şirket tanıtım metnine benziyor.
Hakan Çelik, soru sormaktan çok “kolaylaştırıcılık” rolü üstleniyor; “Hangi tip silahları üretiyorsunuz?”, Kaç kişi istihdam ediyorsunuz?” ve “ABD çok çetin bir Pazar. Bu kadar rekabet arasında ne şekilde öne geçebiliyorsunuz?” gibi sorular soruyor.
Aliş de “küresel düzeyde Avrupa’nın dev markalarını geride bıraktıklarını, ABD’li ve Alman şirketlerle rekabet ettiklerini”, “80’in üzerinde ülkeye ihracat yaptıklarını”, “bazı ülkelerin artık kendileriyle teknoloji transferi projeleri yapmak istediğini” anlatarak şirketini göklere çıkarıyor.
Profesyonel sunucu ve STM panellerinde moderatör
Aliş, şirketini bu kadar kusursuz, gelişkin, üstün teknoloji ile donanmış, neredeyse rakipsiz gösterirken Hakan Çelik, bu söylenenleri hiçbir şekilde sorgulamıyor, eksiğine gediğine bile dikkat çekmiyor. Şirketini överken neredeyse ayakları yerden kesilen Aliş’i aşağı çekmiyor, söylediği her şey sonuna kadar doğruymuş gibi dinliyor.
Oysa Hakan Çelik, yıllardır savunma sanayi ile ilgilenen, bu konuda haber ve yazılar yazan, Savunma Sanayi (STM) Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir ve savunma sanayinden çeşitli isimlerle söyleşiler yapan bir gazeteci.
Savunma sanayi ve bir silah markası ile ilgili sorunları, eksikleri ve o firmanın düzeyini biliyor olması beklenir. Ama Hakan Çelik’in, Sarsılmaz’ın sahibi Aliş’e sorduğu sorular böyle bir bilgi birikimini yansıtmıyor.
Sanırım sorun, Hakan Çelik’in savunma sanayi kuruluşlarıyla kurduğu ilişki biçiminden kaynaklanıyor. Hakan Çelik, gazeteciliğin temel kurallarından biri olan “temas-mesafe kuralını” ihlal etmiş, savunma sanayi ve bu alandaki şirketlerle fazlaca iç içe geçmiş görünüyor.
Çünkü Hakan Çelik, aynı zamanda profesyonel bir konuşmacı. “Türkiye’nin en çok konuşturan konuşmacı ajansı” olarak tanıtılan “Speaker Agency”nin elemanlarından. Bu ajansın “program sunucuları” arasında görünüyor ve şöyle tanıtılıyor:
“Çelik, Türkiye ve yurtdışında çeşitli kongre, konferans ve panellerde ‘konuşmacı’ olarak iletişim ve medya alanlarındaki tecrübesini aktarmakta, ayrıca pek çok kongre, konferans, basın toplantısı, fuar ve seminer gibi organizasyonlarda ‘Master of Ceremony’ (Türkçe ve İngilizce) olarak görev almaktadır.”
Bir gazetecinin haber kaynağı durumundaki kurum ve kuruluşlarla “profesyonel konuşmacı” ve “profesyonel sunucu” olarak ilişki kurması etik açıdan sorunlu bir durumdur.
Üstelik de Hakan Çelik, Savunma Sanayi’nin düzenlediği toplantılarında moderatörlük de yapıyor. Örneğin STM’nin kurduğu ve “Türkiye’nin ilk teknolojik düşünce merkezi” olarak tanıtılan STM ThinkTech’in geçen yıl 20 Mayıs’ta düzenlediği “Covid-19 süreci ve sonrasında Türkiye’de ve dünyada savunma sanayi” başlıklı paneli Hakan Çelik yönetmişti. Panele Prof. Dr. İsmail Demir ile ASELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, TUSAŞ Genel Müdürü Prof. Dr. Temel Kotil, SETA Güvenlik Araştırmaları Direktörü Doç. Dr. Murat Yeşiltaş ve STM Genel Müdürü Murat İkinci konuşmacı olarak katılmışlardı.
Savunma Sanayi’nin bu toplantılarından para alıp almadığını bilemem ama kendisi aynı zamanda “profesyonel sunucu” olduğuna göre bu ilişki biçimi etik açıdan sorunlu.
Sarsılmaz’ın silahı kaza yaptı
Hakan Çelik, Sarsılmaz’ın sahibi Aliş ile konuşurken onun şirketini uluslararası düzeyde rekabet edebilecek kadar güçlü ve yüksek teknoloji kullanan bir firma olarak tanıtmasına ses çıkarmıyor ama bu firma ürettiği silahlarda yabancı lisanslar da kullanıyor.
Daha önemlisi Sarsılmaz, kısa süre önce ciddi bir “teknoloik sorun yaşadı. Sarsılmaz’ın ürettiği SAR 9 METE tabancalar, Glock 19’un kopyası. Aliş’in iki dönem Savunma ve Havacılık Sanayi İhracatçıları Birliği’nin bir dönem başkanlığını yapması ve AKP’ye yakın olmasının da etkisiyle bu tabancalar emniyet ve Silahlı Kuvvetler tarafından da satın alındı.
Ancak altı ay kadar önce Ankara’da bir polis, SAR 9 METE tabancası ile atış talimi yaparken tabancanın üst kapağı açılarak atış mekanizması yerinden çıktı, içerisinde bulunan yay ve mil polisin sağ göz altına saplandı. Asayiş Şube müdürlüğünde görevli Komiser Yardımcısı Orhan Öztürk, hastaneye kaldırıldı.
Tabancayı incelemeye alan Emniyet ve Silahlı Kuvvetler, bu silahın kullanılmasını ikinci bir emre kadar durdurdu. Yapılan incelemelerde SAR 9’un “namlu içi engel testi” yapılmadan üretildiği ortaya çıktı. Bu test sırasında namluda bir mermi bırakılıyor, o mermi varken ateş ediliyor; bir sıkışma olup olmadığı deneniyor. Test yapılmadığı için mekanizma arkasındaki plakanın sağlamlığı kontrol edilmemiş. Ucuz olması için bu plaka plastikten yapılmış. Halbuki horozu yerinden çıkarsa atıcıya zarar vermemesi için konulan bu plaka Glock 19’larda çelik.
Bu eksikliğin tespit edilmesi üzerine Sarsılmaz, tabancalardaki plastik plakayı çelik plakayla değiştirmeye başladı. Şirketin web sayfasında “kazaların önüne geçilmesi için” bu model tabancaların iğne tutucu arka kapaklarının bütün illerdeki bayilerde değiştirilebileceği belirtildi. Kara Kuvvetleri Komutanlığı da web sayfasında “SAR 9 METE tabancaların iyileştirme kapsamında iğne tutucu arka kapaklarının ücretsiz olarak değiştirileceği” duyuruldu. Bu model tabancası olan personelin, şirketin 81 ildeki değişim noktalarına başvurmaları istendi.
Sarsılmaz’ın silahının kaza yaptığı haberleri yaygın medyada haber olamadı. Bazı yerel medya kuruluşlarındaki haberlerin de çoğu kısa süre içerisinde kaldırıldı.
Hakan Çelik’in de Aliş ile söyleşisinde bu teknik hataya değinmemesi dikkat çekici. SAR 9 METE tabancalardaki teknik hata, test eksiği konuşulmuş olsa Aliş’in firmasının teknolojik üstünlüğüne ilişkin sözleri ve “Silahta rakibimiz Almanya” iddiasının ne kadar gerçek olduğu, okura yansız olarak yansıtılmış olacaktı.
Gazeteci silahla poz vermez
Hakan Çelik’in, silah firması sahibi ile yaptığı söyleşinin başka bir etik problemi de gazeteci olarak silahla poz vermesi. Gazetedeki söyleşinin orta yerinde Hakan Çelik’in, elinde uzun namlulu bir tüfek tutarken çekilmiş fotoğrafı yer alıyor. Yanında da “Hakan Çelik, Düzce’deki Sarsılmaz’ın özel poligonunda çeşitli silahlarla eğitim atışı programına katıldı” diye yazıyor.
Gazetecilik barış mesleğidir. Gazeteci, insan öldürme aygıtı olan silahlarla yan yana gelemez, silah kullanmaz.
1993 yılında, Türkiye gazetesi muhabiri Yusuf Sancak’ın “Cephede bir Sırp vurdum!” manşeti, çok eleştirilmişti. Bu haber sonrasında “Bosna’daki tüm Türk gazetecilerin Sırplar için hedefe dönüşmesi, Yugoslavya’da çalışamaz hale gelmeleri” de bir gazetecinin silah kullanmasının ve o haberin ne kadar yanlış olduğunu ortaya koymuştu. Çünkü gazeteciler savaşların savaşmayan tarafıdır; “savaşmayan taraf” olarak asla eline silah almaz, almamalı.
Hakan Çelik ise bir gazeteci olarak silahla poz verme ve yayımlama yanlışını yapıyor. Gazeteciliği silahla bir araya getirmekle kalmıyor hem de “eğitim atışı programına katıldığını” yazarak, silah eğitimi alma ve kullanmayı doğal gösteriyor, yüceltiyor.
Tüfekli fotoğraf, söyleşinin yanlışlarını, bir silah firmasını tanıtma çabasının ve savunma sanayiyle içli dışlı ilişki kurmanın ötesine taşırıyor.