Hükümetler, COVID-19 salgınının yarattığı ortamı, kolektif olarak finanse edilen, kapsayıcı ve devamlılığı olan, kalıcı sosyal güvenlik sistemleri oluşturmak için hızlı ilerlemeler yaratmak üzere kullanmalıdır.
Shahra RAZEVI
ILO Sosyal Güvenlik
Dairesi Başkanı
25 Mart 2020
Çev: Ali TARTANOĞLU
CENEVRE (ILO-Haber) – COVID-19 salgının dünyaya verdiği tek bir mesaj, o da hepimizin ancak aramızdaki en korumasız olanlar kadar güvende olduğumuzdur. Kendilerini karantinaya alamayanlar, kendilerinin veya başkalarının yaşamlarını tehlikeye atacak davranışlardan kaçınamayanlar varsa; bir ülke virüsü kontrol altına alamıyorsa, başkalarının da enfekte olması, hatta yeniden enfekte olması kaçınılmazdır. Ama buna rağmen, bütün dünyada sosyal güvenlik sistemleri hassas, korumasız, güvencesiz grupların yaşamlarını ve geçim kaynaklarını koruma konusunda acınacak durumda…
Dünya nüfusunun yaklaşık % 40’ı sağlık sigortası veya ulusal sağlık hizmetlerine erişemiyor. Yaklaşık 800 milyon kişi, hane halkı bütçelerinin yılda en az % 10’unu sağlık için harcıyor; 100 milyon kişi sağlık harcamaları yüzünden yoksulluğa maruz kalıyor. Bunun anlamı, pek çok insanın hasta olduğunda tedavi olanaklarından yoksun olduğu…
Sorunun özü, işçilerin ezici çoğunluğunun hastalandığında çalışmaya ara verecek veya herhangi beklenmedik bir acil durumla başa çıkacak ekonomik güce sahip olmaması… Hastalık yardımı sağlayan sosyal sigorta ve/veya sosyal destek programına sahip ülke sayısı, toplam ülke sayısının ancak üçte ikisi… Geri kalanında hastalar çoğunlukla kişisel ve kamusal sağlığı tehlikeye atmakla faturayı ödemek arasında seçim yapmaya zorlanıyor.
Kolayca anlaşılacağı üzere, hane halkı gelirlerinin desteklenmesindeki ve toplam talebin dengelenmesindeki önemli rollerine rağmen işsizlik güvenceleri de son derece yetersiz… Zaten salgının etkilediği bölgelerde tedarikçilere bağımlı veya salgın nedeniyle ya da hastalığa karşı ortaya çıkan çeşitli nedenlerle talep azalmasıyla karşılaşan işletmeler muazzam bir baskı altında. Bugün yüz binlerce iş tehlikede. Ama buna rağmen bütün dünyada sadece beş işsizden ancak biri işsizlik yardımında hesaba alınıyor.
Aslında bilindiği gibi dünya nüfusunun % 55’i, yaklaşık 4 milyar kişi, hangi şekliyle olursa olsun hiçbir sosyal güvenceden yararlanamıyor. Birçok ülke açığı kapatmak için ancak birkaçı yeterli olan piyasa temelli çözümlere güveniyor. Bu ise, COVID-19 salgınının haşin bir şekilde gösterdiği üzere sadece en yoksullara ve en kırılgan olanlara zarar vermekle kalmıyor, tek tek bütün toplumların ve dünya nüfusunun tamamının refahını tehdit ediyor.
Dünya liderlerinin bilmediği bir şey değil: Dünya çapındaki son iktisadi felaket olan 2008 finans krizinden sonra uluslararası toplum oybirliğiyle Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun 202 sayılı Sosyal Koruma Zeminleri Tavsiye Kararını kabul ederek kapsayıcı sosyal güvenlik sistemlerinin temelini oluşturacak korumayı asgari düzeyde oluşturmayı taahhüt etti.
2015 yılında dünya liderleri Sürdürülebilir Kalkınma İçin 2030 Gündemi üzerinde anlaşarak ümit verici bir adım daha attı. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin birçoğu, zorunlu sosyal korumayı genişletiyor, geliştiriyor. Örneğin 3.8 numaralı hedef “finansal risk koruması, nitelikli ve zorunlu sağlık hizmetlerine erişim, herkes için güvenli, etkili, nitelikli ve sağlanabilir zorunlu ilaç ve aşı dahil evrensel sağlık koruma kapsayıcılığını başarmayı” amaçlıyor. 10.4 numaralı hedef, ülkelere, “özellikle mali, ücret ve sosyal koruma politikaları kabul etmelerini ve ilerici bir şekilde daha çok eşitlik sağlamaları” çağrısında bulunuyor. Nihayet 1.3 numaralı hedef, “asgari düzeyler dahil herkes için ulusal özelliklere uygun sosyal koruma sistemleri ve önlemleri hayata geçirmelerini, 2030 itibariyle de yoksul ve hassas-korumasız olanların tam olarak kapsanmasının sağlanmasını” amaçlıyor.
Ancak, COVID-19 krizinin de açıkça gösterdiği gibi, sadece yeterli ilerleme kaydedildiğini değil, eğer salgından her şeye rağmen iyi bir şey umulacaksa, bu ancak hükümetleri sağlık hizmetlerine erişimi, hastalık yardımlarını, işsizlik korumalarını genişletmeye teşvik etmesini ummak olabilir. Sonuç olarak kanıtlar gösteriyor ki bu tür harcamalar ekonomi üzerinde yüksek gelirlilere vergi indirimi, ilk kez konut alacaklara, şirket vergi provizyonlarına kredi sağlanması gibi başka önlemlerden daha büyük ve olumlu bir çarpan etkisine sahiptir ve toplumsal ve siyasi istikrarı gerçekten destekleyebilir.
Kuşkusuz bütün bunların nasıl finanse edileceği sorusu ortadadır. ILO’ya göre, kalkınmakta olan ülkeler için yeterli bir sosyal koruma zemini uygulaması için ortalama finansman ihtiyacı milli gelirin % 1.6’sı kadardır. Düşük gelirli ülkeler için bu ihtiyaç daha büyük, milli gelirin % 5.6’sı civarındadır. Bu açığı, bu ihtiyacı kendi başlarına kapayacak yeterli mali genişliğe sahip olmaları imkansızdır.
Oysa dünya bugün şimdiye dek hiç olmadığı kadar müreffehtir. Salgının sebep olduğu durgunluk olmasa dahi, gerekli kaynakları harekete geçirebiliriz. Bunu sağlamak için ülkeler, çok uluslu şirketlerin yardımlarını, sosyal sorumluluk bütçelerini kamu hizmetlerine adamalarını sağlamayı amaçlayan şirket vergi (kurumlar vergisi) reformları uygulamalıdır.
Ama bu önlemlerin etkisini göstermesi zaman ister; salgın ekonomik faaliyetleri durdurur, gelirleri ve talebi kırıp geçirirken hız son derece önemlidir. İlk aşamada hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkeler “açık finansman” (bütçe açığı) için daha fazla esnekliğe ve sosyal koruma sistemleri içinde yatırımları desteklemek için uluslararası borçlanmaya daha çok ihtiyaç duyacaktır.
Birçok hükümet, özellikle sağlık sigortası sisteminin sosyal yardım ve vergilerle finanse edildiği ülkelerde, COVID-19 Krizi sırasında, yardım paketlerine kalabalıklaşmanın önlenmesi, aşı testleri ve tedavi önlemlerini de dahil etmek gibi zorunlu hizmetlere erişimi sağlanmak için harcamaları zaten artırmaktadır. Örneğin Güney Kore’de, sadece hükümetçe finanse edilen test merkezlerinde her gün binlerce COVID-19 testi uygulamaktadır.
Ayrıca, çok sayıda hükümet hane haklarına ve işletmelere yönelik ekonomik desteğe hız vermiştir. Çin’in Hong Kong bölgesi, İrlanda ve Birleşik Krallık, sağlık yardımını karantina altındaki veya kendi kendini karantinaya almış işçilere de yaygınlaştırmıştır. Almanya ve Hollanda, talep düşmesi dolayısıyla çalışma saatleri azaltılan işçilere kısmi işsizlik yardımı sunuyor.
Aynı şekilde Çin, Fransa, Portekiz, İsviçre, işsizlik yardımlarının hak ediş koşullarını, hükümet talebiyle geçici olarak kapatılan işletmelerin işçilerini de kapsayacak şekilde genişletmiş; Avustralya, Çin ve Portekiz, zayıf-kırılgan-korumasız topluluklar için sosyal yardımı artırmıştır. Çin, Fransa, Tayland gibi birçok ülke sosyal güvenlik primi ve vergi ödemelerinin vadelerini ertelemiştir.
Ancak bu önlemler sadece ilk adımdır. Hükümetler, krizin yarattığı süreci kolektif olarak finanse edilen, kapsayıcı ve dünya çapında sosyal koruma sistemleri yaratmak üzere hızla ilerleme sağlamak için kullanmalıdır. Toplumlarımız ve ekonomilerimiz COVID-19 veya başka krizlerle ancak bu yolla başa çıkabilir. (https://www.ilo.org)