Sezen Aksu’nun eski bir şarkısı üzerinden yine gündem yaratmayı başardı iktidar korosu! Şarkıda geçen “Âdem” ve “Havva” sözcüklerinden dolayı günlerdir terör estiriliyor yandaş medyada! Neredeyse yeni bir “Vurun Kahpeye” çılgınlığına vardıracaklar işi. Dozu her gün artırılan sorumsuz konuşmalarla linç edilmek isteniyor, bir zamanların Saray’a yakın sanatçısı!
İktidar yandaşlarının kızılca kıyamet koparmalarına yol açan “Âdem” sözcüğünün anlamı, Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’inde, “Dünyadan ilk yaratılan adam” diye açıklanmış. Sözcüğün ikinci anlamı ise “ilk peygamber”…
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde de benzer açıklamalar yer alıyor:
“Âdem: Dinî inanışlara göre dünya üzerindeki ilk insan, Âdem Baba.”
“Âdem” sözcüğünü küçük harfle yazarsak, “insan” ve “insanoğlu” anlamına geliyor. Şapkasız yazdığımızda ise “yokluk” demek…
Bir de argodaki “âdembaba”nın TDK Sözlüğü’nde yer alan karşılıklarına bakalım:
“1. Parasız, aç, en kötü durumdaki mahkûm.
2. Afyonkeş.
3. Hayatta hiçbir şeyi olmayan kimse.”
Peki, şu “Âdem”li deyimlere ne demeli:
Âdembaba gibi (parasız pulsuz, perişan, zavallı), âdembabaya dönmek (malını mülkünü kaybetmek), âdemelması (gırtlak çıkıntısı).
Âdem ile Havva’nın adına ironik ve metaforik bir göndermede bulunuyor diye bir şarkıyı “peygambere hakaret” saymak hangi kafanın işidir?
Sezen Aksu gibi popüler bir şarkıcının böyle bir linç kampanyası için hedef seçilmesi, aslında Saray rejiminin halkın sorunlarına artık çözüm üretemediğinin en açık kanıtlarından biridir. AKP iktidarı öylesine sıkışmış durumda ki yaşamsal konuları toplumun gözünden kaçırmak için sürekli yan yollara sapıyor. Elde kalan tek silahları da dincilik ve şoven milliyetçilik! Ne var ki bu tür gündem değiştirme çabalarında ipin ucunu kaçıranların ateşle oynadıklarını da unutmamaları gerekir…
* * *
Yahu siz hiç mi “âdembaba” karikatürü görmediniz? Âdem ile Havva öyküsü de mi okumadınız? Âdem’in “yasak meyve”yi yediği için cennetten kovulduğunu da mı duymadınız? Ülkemizde Âdem ve Havva adını taşıyan on binlerce erkek ve kadın var. Onlara da “peygamber” muamelesi mi yapacağız?
Ayrıca müzik dünyasında Âdem ile Havva adlarının geçtiği sayısız şarkı sözü bulunuyor. Şimdi onları da hedefe koymasınlar diye yorumcularını yazmıyorum.
Âdem ile Havva, yazınsal metinlerin de başat izlekleri arasındadır. Sözgelimi benim yirmili yaşlarda Trabzon’da yazdığım bir şiirde bile o bilindik öyküdeki gibi geçer Âdem’in adı:
“Şimdi bir park köşesinde yapayalnızım
Hep Âdem’in yasak yemişine uzanır böylesi gecelerde eller
Bütün kapılar günah akşamlarına açılır
İnsan böyle gecelerde cinayet işler.”
* * *
Şu duruma bakar mısınız?
Birkaç trolün başlattığı bir linç kampanyası, tetikçi basının da köpürtmesiyle nerelere geldi! Önce Diyanet’in, ardından Cumhur İttifakı ortaklarının topa girmesiyle olay iyice tırmandırılarak bambaşka bir yöne evrildi. Hele “Cumhurbaşkanı” sıfatını da taşıyan AKP Genel Başkanı’nın cuma hutbesinde imamın elinden mikrofonu alarak cemaate “dil koparmak”tan söz etmesi, bardağı taşıran damla oldu.
Ulusun birliğini / dirliğini sağlamakla yükümlü bir makamda oturan kişi, hem de camide nasıl böyle bir konuşma yapabilir? Bu kışkırtıcı, suç işlemeyi özendirici sözlerin toplumda hangi üzücü sonuçlara yol açabileceği hiç mi düşünülmüyor?
Artık çığırından çıkmış görünen bu tehlikeli din sömürüsüne hiç kimse sessiz ve tepkisiz kalamaz, kalmamalı. En başta muhalefet partileri ve tüm toplum kesimleri tek ses olup iktidar ortaklarını en etkin biçimde uyarmalıdır. Çünkü bu gidişin sonu toplumsal kargaşa ve iç savaştır.
* * *
Ülkemizdeki büyük cankırımlarının hep böyle camilerdeki kışkırtmalarla başladığı ne çabuk unutuldu? Çok uzağa gitmeye gerek yok. Yakın tarihimizdeki Çorum ve Sivas kıyımlarını anımsamak yeter.
O nedenle son günlerde Tarkan’a, Sezen Aksu’ya, Gülşen’e, Sedef Kabaş’a yönelen acımasız saldırılar karşısında, her biri bu ülkenin ayrı bir rengi olan yaratıcı insanların yanında durmak zorundayız.
Bugün hepimiz Sezen Aksu, hepimiz Sedef Kabaş’ız!
* * *
Yeri gelmişken Sezen Hanım’a da bir çift sözümüz olacak:
Ülkemizin bugün yaşadığı trajedide, sizin de içinde yer aldığınız “Yetmez ama evet”çi tayfanın büyük sorumluluğu vardır. Bir dönem siyasal körlük yaşadığınız arkadaşlarınızla gerici AKP iktidarına sınırsız destek vererek bugünkü cehennemin taşlarını döşediniz. Merdan Yanardağ’ın da dediği gibi, o cehennem ateşi şimdi sizi de yakıyor!
Ama bu yangın yerinde bizim kimseye “oh olsun!” deme lüksümüz yok. Çünkü ülkemizi saran yangını birlikte söndüremezsek bu ateş eninde sonunda hepimizi yakacak!
Çağdaş Cumhuriyet Türkiyesi’ni yirmi yıldır adım adım Afganistan’a dönüştürmeye çalışanlara karşı her türlü saldırıyı, karalamayı, aşağılanmayı göze alarak özgürlüğü, bağımsızlığı, eşitliği, laikliği, barışı ve kardeşliği savunanların kimler olduğunu artık görmüş olmalısınız. O talihsiz “iki cihanda lekeli” sözünü çözüm sürecinde mi 2010 Anayasa referandumunda mı söylediğinizin fazla bir önemi yok. Çünkü o durakların hepsi; hileyi, hülleyi, takiyeyi iyi bilen AKP’nin “tek adam rejimi”ni inşa stratejisinin sinsi ve kirli adımlarıydı.
Bakın, o süreçte telefonla arayabilecek kadar yakın olduğunuz Tayyip Erdoğan, bugün sizin dilinizi koparmaktan söz ediyor!
Kapınıza dayanan ve dilinizi koparmaya yeltenenlere karşı sizi yine o “lekeli” dediğiniz yürekli, onurlu insanlar koruyacak. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.
Mademki bugünlerde “helalleşme” diye bir yol açıldı, -benim tarzım değil ama-, bari siz de geçmişte haksızlık ettiğiniz insanlardan “helallik” isteyin! Çünkü bu ülkenin gerçek yurtseverleri olan devrimcilere, solculara, sosyalistlere, komünistlere bir özür borcunuz var!