DÜNE BAKMA DURAĞI
Hiç anlamadığı konulardı ama anlamaktan çok inanmak gerekiyordu o günlerde. Hoş anlamadığını Atatürk’ün yüzüne de söylemiş, “Aman Paşam, ben maliyeciliği bilmem, beni mazur görün!” demiş Atatürk de gülerek “Daha iyi!” yanıtını vermişti. Bilen birinin sırtlanabileceği bir yük değildi ki…
Anlamam dediği şeyi öyle bir yapmıştı ki hâlâ belleklerde; Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey…
Para yağlı kurşuna

O zor günlerde para istemek için yanına gelenlere, “Para yok; olan da yağlı kurşun ve keskin süngüye!” deyişi Kurtuluş Savaşı dönemi maliyesinin özeti gibi.
Günlerden birgün ordunun ihtiyaçları konuşulurken Hasan Fehmi Bey maaş alacak subayların sayısını ve maaşlarının miktarını bir solukta söyleyiverdi. Şaşırmıştı Mustafa Kemal Paşa “Bu sayıları nereden biliyorsun?” diye sordu. Görüşme bitince Fevzi Çakmak Paşa, Mustafa Kemal’in yanına yaklaşıp ordu defterdarlarını kastederek “Onun casusları var!” demişti. Haklıydı. Ordu defterdarlıkları onun uygulamasıydı ve fazladan bir kuruş harcanmaması için çok ama çok dikkatliydi.
Pratik zekası, açık sözlülüğü biraz da eli sıkılığı dolaşıyordu dilden dile. Keçiören’de bir bağ evi vardı. Atla gider gelirdi işe. Atını da Taşhan’ın altındaki ahıra bağlardı. Birgün iş çıkışı Taşhan’da tam atına binip evine dönecekken, Yunus Nadi’nin çıkarttığı Yenigün Gazetesi’nden Osmanzade Hamdi Bey, “Hayırlı akşamlar” deyip yolunu kesti.
“Hayrola” dedi Hasan Fehmi Bey. Hamdi Bey, hükümetin ara sıra Yenigün’e yardım ettiğini hatırlatınca. Hasan Fehmi Bey, cebinden bir anahtar çıkartıp uzattı ona “Bu benim oda kapısının anahtarı. Kasa zaten açık. Git içinde bir şey bulursan al.” dedi. İşte herşey başlarken kasanın durumu tam da buydu…
Nasıl derler “tamtakır”.