Son 20 yıldır, yeni yıla girerken yazı yazma konusunda bir isteksizlik kaplar benliğimi…
“Tükenmişlik” sendromu desem değil…
“Bıkkınlık” asla…
Neticede yazı yazma isteğimin sona ermesi demektir ki, böyle bir duyguya hiç kapılmadım.
Yaşadığım tablo “Şevk” değil, tersi…
Çünkü yazmaya başlayınca şevkim azalıyor.
“Zevk-keyif” desem…
Belki burada durmak gerek…
Özellikle yeni yıla bakışımda, “keyifli” düşüncelerim eksiliyor.
Aksine “umutsuzluk” bulutları sarıyor benliğimi…
Daha çok toplumun geleceği konusunda kaygılarım arttığı için olsa, karamsarlık ekleniyor umutsuzluğuma…
Evet…
Son 20 yıldır Aralık ayı başından itibaren elim bilgisayarımın tuşlarına basmak istemiyor adeta…
Çok derin düşünmek de istemiyorum ama bu yaşadığım tablo tamamen “eksik demokrasi” gerçeğinden kaynaklanıyor…
Nedeni 60 yılı aşkın süredir siyaset üzerine yazıyorum.
Son 20 yılı çıkarın, geçmişte hiç bu kadar karamsar olmamıştım.
Ülkemin de bu kadar “sorumsuz” kişi veya kişiler tarafından yönetildiğine tanık olmamıştım.
20 yaş ve üstündekiler bunu bilmeyebilirler veya farkında olmayabilirler.
Çünkü çok fazla sorumluluk alma dönemi yaşamadılar.
Oysa aileden veya evlatlarından sorumlulara sorun bir de…
“Bugünlere gelirken sorunlarla nasıl baş ettiniz?” diye…
“Edemedik” yanıtını vereceklerinden kuşkunuz olmasın.
Nedeni açık ve net:
Eksik demokrasi, ya da tek adam rejimi…
Geleceğe iyimser bakabilmenin tek yolu “sandık”.
Tam demokrasiye ulaşabilmenin de tek hedef ve amacı bu.
Belki bu endişelerimin sonucu “tükenmişlik” sendromuna benzer bir dönem yaşıyorum yeni yıllara girerken…
Olsun…
Yeter ki “tam demokrasi” gelsin…
Yeni kuşaklar hak ettikleri hayatı yaşayabilsinler…
Yeter ki tükenmişlikleri sona ersin…