Yılın son üç ayı, 2020 yılına ait şirket bütçelerinin hazırlanacağı önemli bir zaman dilimidir. Elbette birçok ekonomik veri masanın üzerinde olacaktır. Ancak ben bunların içinden ‘Tüketici Güven Endeksi’ni birinci sıraya koyarım. Sebebine gelince; iç talep ve ekonomik gidişata dair en önemli göstergedir. Daha da önemlisi; bütün ekonomik veriler geçmiş ayları yansıtırken, Tüketici Güven Endeksi bugün yaşananlara göre geleceğe ışık tutar.
Konumuz olan endeks, vatandaşın maddi durum beklentisini, genel ekonomiye ilişkin tahminini, işsizlikle ilgili beklentisinin yönünü ve tasarruf etme ihtimali olup olmadığını ortaya koyuyor. Bu 4 konuda vatandaşa yeterince soru yöneltiliyor ve ankete pozitif cevap verenlerin yüzdesinden negatif cevap verenlerin yüzdesi çıkartılıyor ve bu farka 100 ekleniyor. Sonuçta 0 ile 200 arasında bir değer oluşuyor. Endeks 100’ün altında ise güvensizliği, 100’ün üstünde ise güveni ifade ediyor.
Mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici güven endeksi, Eylül 2019
Yukarıdaki tabloda görüleceği üzere uzun zamandan beri endeks sınırın altında ve hatta yarısında seyrediyor. Bir önceki ay 58,3 olan değer, Eylül ayında 55,8‘lik sonuç vermiştir. Bu küçük iniş ve çıkışların fazla bir önemi yoktur.
Endeks 80’in üzerine çıksa ‘kötünün iyisi’ olarak kabul etmek mümkünken, böyle bir şey gerçekleşmediği halde ülkemizin en önemli gazetelerinden birisi Haziran ayında başlık atmıştı; “Tüketici güveni Haziran’da arttı” diye. Mayıs ayında 55,3 olan endeksin Haziran ayında 57,6 olarak gerçekleşmesinin ardından…
Oysa tüketici güveninde bir artış olmayıp, güvensizlikte küçük bir azalış söz konusuydu. Bu durumda da en fazla, “Tüketici güven endeksi yükseldi” ifadesi normal sayılabilirdi. Zira tüketici güveni 100’den itibaren söz konusudur.
60’ın altındaki her değer ise SOS verir. Hele bu değerler son 5 ayda olduğu gibi seri şekilde peş peşe geliyorsa, yakın vade için ümitsiz bir tabloya işarettir.
Ekonomiye yön veren en önemli husus üretici ve tüketicinin moral gücüdür. Eğer bu eksikse tüketici harcamaz, üretici de büyümeyi programdan çıkartır. Ekonomide küçülmeyi etkileyen de bu olumsuz beklentilerdir. Çünkü tüketici ekonominin lokomotifidir. Lokomotifin çekemediği tren seti yürümez.
2004 yılından itibaren oluşturulan ‘Tüketici Güven Endeksi’ 16 yıllık geçmişinde en dip seviyeyi bu yıl Mayıs ve Eylül aylarında gördü.
Kurların çok yükseldiği geçen senenin Ağustos ve Eylül aylarında bile bu seviyelere düşüş gerçekleşmemişti.
Bozulan gelir dağılımı ve yeterince düşmeyen yüksek enflasyon halkın satın alma gücünü düşürmüştür. Kişi başına düşen gelir reel olarak azalmıştır. İşsizlik oranları yükselmiş, genç işsizlerin sayısı artmıştır.
Tüketici yaşadıklarına bakar. Resmi enflasyon oranları da tüketicinin kendi yaşadığı enflasyon yanında anlam ifade etmez. Hayat pahalılığı, oynak olan kur ve artan işsizlik dönemlerinde tüketici güveni olumsuz etkilenir. İşte yukarıdaki tablo o yaşananların özetidir.
Kredi borcunu düşürmek üzere de harcamalar kısılıyor. Yani moralsizliğin yanında zorunlu tasarruf da devrededir.
Bankaların batık kredileri var. BDDK, takip hesaplarına aktarılması gereken 46 milyar liralık krediler için bankalara zarar karşılığı ayrılması yönünde bildirimde bulundu. Oysa bankaların bu rakamın dışında da şüpheli alacakları var. Bu durumdaki özel bankalar kredi vermede gönüllü olabilirler mi?
İşte sistemi kilitleyen bir durum da budur.
İşsiz sayısının fazla olduğunu biliyorduk ama tarihte ilk defa TÜİK işsizlik rakamının, resmi işsizlik rakamının gerisinde kaldığını da gördük.
TÜİK tarafından Mayıs – Haziran – Temmuz dönemini kapsayan Haziran ayında işsiz sayısı 4 milyon 253 bin olarak açıklandı. İşkur’a resmi olarak başvurup ‘işsizim bana maaş bağlayın’ diyenlerin sayısı ise 4 milyon 417 bin oldu. Yani İşkur rakamı tam 164 bin 814 daha fazla çıktı. Sonuçta tarihte ilk kez İşkur TÜİK’i geçti.
Peki bu normal mi?
Değil. İşkur verileri, sadece bu kuruma ait işsiz başvurularına göre çıkar. TÜİK ise işsizlik rakamlarını anket yoluyla belirliyor. Ülkemizde kayıt dışı çalışma oranı devamlı artarken, bir kısım kayıtlı işçinin bile TÜİK’in işsizlik hesabında görünmemesi şaşırtıcıdır. Yani İşkur verisinin daha yüksek çıkması anlamlı değildir. Dolayısıyla işsizliğin boyutlarının görünenin de üzerinde olduğu anlaşılmaktadır.
Endeksin perakende sektörü için önemi:
Satış hacminin doğru tahmini; gerek tedarikçi, gerekse perakendeci kanadında hayati derecede öneme sahiptir. Her iki taraftaki kategori yöneticileri de düşen tüketici güven seviyesinin, tüketici davranışlarını olumsuz etkileyeceğini dikkate almalıdırlar.
Tüketicilerin birçok satın alma eylemini erteleyecekleri, gıda harcamalarında bile daha çok insert uygulamalarına yönelecekleri öngörülebilir. Bunun etkisiyle brüt kâr marjı hedefleri tutulamayabilir. Giderlerdeki oransal artışlarla net kâr marjlarında da sürprizler yaşanabilir.
Şimdi şube yeri seçimi daha önemli hale gelmiştir. Burada yapılabilecek hataya artık pay kalmamıştır.
Sonuçta, yeni bütçe çalışmaları için zor bir süreç başlıyor. Herkese kolaylıklar diliyorum.