Her yılın sonunda, yeni yıla ait görüşlerimizi açıklamak alışkanlık haline geldi. Bu görevi iki hafta sonra yine bu köşede yerine getireceğiz…
Ancak daha da önemlisi; ekonominin asli unsuru sayılan tüketicinin ağzından çıkan önümüzdeki 12 aya ait değerlendirmelerdir. Elbette, “ekonomi bitti, battı” diye ortaya konuşmak yerine, tüketiciye kulak vermenin önceliği olmalıdır. Üstelik sadece resmî kurumların hakemliği ile önümüze gelenlerle yetinerek…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Kasım ayı tüketici güven endeksini geçtiğimiz hafta açıkladı. Ekim ayında 76,8 olan endeks, bir önceki aya göre yüzde 7,3 oranında azalarak Kasım ayında 71,1’e geriledi ve son 17 yılın en düşük seviyesine inmiş oldu. Böylece 2004 yılından bu yana tutulan endekste şimdiye kadarki en küçük değer kaydedildi.
Bu günkü noktaya nasıl gelindiğini de hatırlamakta yarar var. Eylül 2020’de endekste önemli bir değişiklik yapılmış ve ben de bunu “Tüketici güven endeksi nasıl değişti?” başlıklı yazıda değerlendirmiştim. Kısaca hatırlayalım.
Tüketicinin en hassas olduğu iki konu; ‘tasarruf etme ihtimali’ ve ‘işsiz sayısı beklentisi’ TGE’den çıkartılmıştı. TGE ortalamasını aşağı çeken düşük değerlere sahip bu iki alt endeksten kurtulunca toplam değerin yükseleceği düşünülmüştü. Nitekim öyle de olmuş, değer eskisine göre 20 puan artmıştı. Bir müddet yine güvensiz bölgede ve 80’ler seviyesinde gezen endeksin bugün geldiği dip seviyeye bu gözle de bakmakta yarar vardır.
Şimdi kasım ayına ait alt endekslerle devam edelim:
• Geçen 12 aylık döneme göre mevcut dönemde hanenin maddi durum endeksi Ekim ayında 60,7 iken, Kasım ayında yüzde 7,5 oranında azalarak 56,1 oldu.
• Gelecek 12 aylık döneme ilişkin hanenin maddi durum beklentisi endeksi Ekim ayında 75,6 iken, Kasım ayında yüzde 8,8 oranında azalarak 68,9 oldu.
• Gelecek 12 aylık döneme ilişkin genel ekonomik durum beklentisi endeksi Ekim ayında 74,2 iken, Kasım ayında yüzde 8,1 oranında azalarak 68,2’ye indi.
• Geçen 12 aylık döneme göre gelecek 12 aylık dönemde dayanıklı tüketim mallarına harcama yapma düşüncesi endeksi Ekim ayında 96,6 iken, Kasım ayında yüzde 5,4 oranında azalarak 91,4 olarak belirlendi.
Peki buraya bakarak tüketicinin 2022’ye dair görüşlerini nasıl okumalıyız?
• Tüketici şimdiye kadar (2004 yılından bu yana), hiçbir zaman (kriz dönemleri dahil) gelecek 1 yıl için bu kadar kötümser olduğunu açıklamamıştı.
• Tüketici kendi gelir artışının, yaşadığı enflasyonun (en az yüzde 30) çok altında kalacağına inanıyor. Azalan gelir yanında sürekli artan borç miktarı ile de geleceğe güvenle bakamıyor. Dolayısıyla mevcut durumda hane halkının mali durumunun kötü ve moral bozucu olması yanında, önümüzdeki 12 ay içinde ülkede ekonomik durumun daha iyiye gidemeyeceğini ve kendi mali durumunun da bozulacağını ifade ediyor.
• Küresel ekonomiler sıkılaştırmaya dönük tedbirler alırken, bizde tam tersinin yapılmasına tüketicinin mutabık olmadığı anlaşılıyor. Yani alınan tedbirleri yeterli bulmuyor.
• Son 3 ayda 400 baz puan düşürülen politika faizinin sebep olduğu döviz kuru ve enflasyon artışının durdurulacağına dair inancı olmadığını gösteriyor.
• Reel faiz şimdiden eksi yüzde 5 iken, resmi enflasyonun da yüzde 25’e doğru tırmandığı izleniyorken; mevduat sahibi tüketici, kaybının önümüzdeki aylarda 8-10 puanı aşacağını ve bunun da TL’den kaçışı hızlandıracağını çok iyi hesaplıyor. Eksi reel faiz ile 100 TL parasını bankaya teslim edip, vade sonunda en iyimser tahminle 95 TL’ye inecek değeri ve düşecek satınalma gücü ile karşılaşmak istemiyor.
• Tüketici yüksek faizin kötü bir şey olduğunun farkında ama enflasyon düşmeden faizin düşürülmesinin daha kötü sonuçları olacağını da görüyor.
Yani yüksek faiz karşısında ezilmekten daha kötüsünün, kur farkı ve yüksek enflasyon altında ezilmek olduğunu çok iyi biliyor.
• Nitekim 1 Ocak tarihinde, 2825TL asgari ücretle 380 dolar alınabilirken, şu anda (11 ay sonra) 220 dolar alınabiliyor. Dolayısıyla döviz kurunu görünmez bir elin değil, yukarda belirttiğim politikaların artırdığını tüketici yaşayarak görüyor.
• Bu sebeple de zorunlu yaşam giderleri dışında (elektrik, doğal gaz, su, kira, gıda) harcamaların azalacağı ve talep düşüşü yaşanacağı görüntüsü veriyorlar.
• Taleplerin askıya alınması ile reel sektör açısından da olumsuz sonuçlar doğacağı güçlü ihtimal olarak beliriyor.
• İstikrarsız bir ortamda harcamalardan artan tasarruf olsa bile güven sorunu ve belirsizlik sebebi ile yatırıma dönüşemeyeceği bir başka ihtimal oluyor.
• Aynı nedenlerin yeni istihdam üzerinde de azaltıcı etki yapacağı ihtimal dahilinde bulunuyor.
• Tüketici, onaylamasa da ülkemizin artık 2 para birimi olduğuna inanıyor. İzlenen politikalarla millî paranın değer kaybetmesini, ABD Doları’nın ‘iyi para’ olarak öne çıkmasını istemiyor.
• Bu kadar olumsuzluk arasında tek nazar boncuğu, cari denge üzerindeki olumlu gelişme olabilir. Mal ve hizmet ithalatındaki yavaşlama ve hizmet ihracatındaki artış da bunu yaratabilir. Ancak halka yansımadığı için bu da tüketiciyi fazla ilgilendirmiyor.
• Sonuçta; enflasyon haksız bir vergidir ve bu endeks tüketicinin hayattan beklentisini azaltan, ‘gelir dağılımını bozan’ bu modele itirazının da bir ifadesidir.