Türkçenin yorulmaz emekçilerinden Ali Dündar‘ı 7 Kasım’da yitirdik. Köy enstitülü çınarımız 96 yaşındaydı… Haberiniz oldu mu acaba?
Ali Dündar, Pazarören Köy Enstitüsü’nü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitirmiş, daha sonra yurtdışında Georgetown Dil Enstitüsü‘nde eğitim görmüştü. Dil Devrimi’ni ve köy enstitüleri ülküsünü yaşatmak için 12 Eylül darbesinden sonra kurulan Dil Derneği ile Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı‘nın da kurucularındandı.
Çeşitli eğitim kurumlarında öğretmen, yönetici ve denetmen olarak görev yapmış; dilimizin özleşmesine çok emek vermiş; Türkçe üstüne yüzlerce makale, onlarca kitap yazmıştı. Şeriata Karşı Laik Eğitim Özgür Toplum, Dil ve Bilinç, Yapay Osmanlıcadan Yaratıcı Türkçeye, Dil ve Düşünce, Türkçesi Varken, Eğitim ve Dil, onun bu alandaki önemli yapıtlarıydı…
İlk yazıları Köye Doğru, Köy Enstitüleri ve Yeni Adam dergilerinde yayımlanmıştı. Sonraki yıllarda Ülkü, Ilgaz, Şölen, Varlık, Türk Dili, Abece, Kıyı, Damar, Çağdaş Türk Dili dergilerinin yanı sıra Ulus, Hâkimiyet, Barış, Halkçı, Yeni Halkçı, Cumhuriyet gazetelerinde de yazdı. Cumhuriyet‘teki dinsel içerikli yazılarında “Emekli Vaiz Muhammed Dafi” imzasını kullanırdı. Dinci gericiliği ve şeriat yanlılarını, onların anladığı dilden eleştirdiği yazılardı bunlar. Her koşulda laikliği ve çağdaş eğitimi savunurdu.
Öz Türkçe konusunda ödünsüz bir kalemdi. 1998’de Sunullah Arısoy Türk Dili Ödülü’ne değer görülmüş, daha sonra Ahmet Miskioğlu‘nun İstanbul’da çıkardığı Türk Dili Dergisi‘nce “Türkçeyi En İyi Kullanan Yazar” seçilmişti.
Ondaki arı dil sevgisi bir tutkuydu adeta. O yüzden bazen aşırıya kaçtığı, ortalama okurun anlamakta güçlük çektiği sözcükler kullandığı olurdu. Örneğin Öğretmen Dünyası dergisinde yayımlanan bir yazısının başlığı şöyleydi: “İnaklar Cangılından Us Ekeneğine…”
“İnak” dogma demektir. “Ekenek” ise ekilen yer ya da mezra anlamına geliyor. “Us”un akıl demek olduğunu ise belirtmeye gerek yok sanırım.
Ama hepsi bu kadar değil. Ali Dündar‘ın söz dağarcığında bakın daha neler var:
Acınık (zavallı), acıntı (travma), ağancak (asansör), akarcı (rantiye), alaysama (ironi), alsatçı (bakkal), altyüklenci (taşeron), aşırtı (intihal), atıkdöşem (kanalizasyon), ayartı (iğva), ayrınca (istisna), basaç (TV kumandası), basbin (otobüste bilet basılan kutu), belgeçekim (klip), belirtke (alametifarika), besidüzen (diyet, perhiz), biçimbirim (konfigürasyon), biçimce (format), biçimcelemek (formatlamak), bilecen (malumatfuruş), bilgitay (üniversite), buyurgan (diktatör), bütünbirim (ünite), dördül (rubai), dördültaş (karo), değerlem (rating), dolyat (açılınca yatak, toplanınca dolap olan gereç), düşüngüdü (ideoloji), düşüngüdüsel (ideolojik), eralım (alivre; ürünü tarlada dalında alma), erkgüç (otorite), erkdüzen (devlet sistemi), etleç (obez, etli), geçimlik (nafaka), ileç ya da izleç (enstrüman), nedence (vesile)…
Ali Dündar‘ın önerdiği öz Türkçe sözcüklerin ne kadarı genel kullanıma girer ve geniş kesimlerce benimsenir bilmiyorum ama onun bu alandaki çabasını çok değerli bulduğumu belirtmek isterim.
Onun ölümüyle çok önemli bir dil savaşçısından yoksun kaldık.
Türkçe dostlarının başı sağ olsun…
* * *
Ali Dündar, yılların birikimi olan değerli kitaplığını ve belgeliğini, birkaç yıl önce CHP Genel Merkezi’nde oluşturulması düşünülen Parti Okulu Kütüphanesi’ne bağışlamıştı. Doğru bir seçim miydi, tartışılır. Ancak şurası da bir gerçek ki belli bir yaşa gelmiş aydınların, ellerindeki çok değerli ekinsel kalıtı güven duygusuyla bağışlayabilecekleri çok az kurum kaldı ülkemizde. Sayısı her gün artan üniversiteler bile artık dudak büküyor böyle bağışlara! Nice değerli yazar arkadaşımın, kitaplıklarını bağışlamak için kapı kapı dolaştıklarını biliyorum. Kimi eğitim kurumları “Seçer alırız” diyormuş. Kimi de alıp depoya atıyormuş. “Yerimiz yok, alamayız” diyenler ise çoğunluktaymış!
Ölür ölmez kitapları işportaya düşen yazarlarımızın öykülerini az mı okuduk gazetelerde!
Yazarların, sanatçıların geride bıraktığı paha biçilmez değerdeki yayınlara ve belgelere sahip çıkan kaç kurum var Türkiye’de?
Örneğin Kültür Bakanlığı, bu konuda şimdiye değin hangi girişimde bulunmuş, kaç yazarın kalıtını güvence altına almıştır?
Gerçekten hüzün verici bir durum…
Yaşamlarını yitiren kütüphane sahibi aydınlarımızın gözleri bir de bu yüzden arkada kalıyor ne yazık ki…