Son dört ayda ardı ardına yaşananlar geleceğimizin savrulduğu yere işarettir.
İşçilerin hak arama eylemlerine, direnişlerine saldırdılar ülke sustu.
Sonra topraklarına, ağaçlarına, sularına sahip çıkan köylülere saldırdılar ülke yine sustu.
Virüs ülkenin başına bela olmuş, binlerce insanımız toprağa düşüyor, aşı yalanı sırıtıyorken, kongrelerde binlerce insanı bir araya getirip nutuklar çekilirken ülke lal oldu.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine, akademisyenlere ve bu direnişin akademik hayatın, bilimin, özgür düşüncenin sesi-soluğu olması için ortaya çıkanlara saldırdılar, ülke hepten sustu.
İnsanlar yokluktan, açlıktan kendi canlarına kıyıyorlar, bir avuç madrabazın asalaklığı, hırsızlığı, uyuşturucu tacirliği, birden fazla yerden maaş alıp insanlıkla alay edilmesi ortaya saçılıyor, sessizlik daha da büyüyor.
Kanal İstanbul’un artık bir talan projesi olduğu açıkken, aynı aileden onlarca talancıya bölgedeki tüm araziler güzellenirken, boğazlar ve Montrö Sözleşmesi tartışılırken suskunluk dağ oluyor.
Ülkede doğa gelinliklerini giydi.
Ağaçlar çiçeğe, dağlar, ovalar, su gözeleri sevince durdu.
Kimilerine abartılı geliyordur ama insanımızın çiçeğe, hayvana, suya, yeşermiş toprağa, meyvelenmiş ağaca bile sevdasını yasaklayacak kadar hayattan nefret eden bir damar var.
Yoksulluk zaten zehir, işsizlik, düşünce açıklamanın önündeki zorbalık, sanatın-sanatçının yaratma özgürlüğüne yasak zaten zehir iken, şimdi de baharı zehir etmenin peşindeler.
Ramazan ayında esnafın, üretici köylülerin, fabrikalarında esir olmuş işçilerin-emekçilerin hayatları asla bugünkü gibi olmayacak.
Ödenemeyen faturalar, krediler, kiralar insanlığın yaşam hakkını elinden aldıkça mutlu olan bir avuç kenenin; sokaklarda öğrencilere-kadınlara işkenceyle gözaltılar, cezaevleri günlük iş haline dönüşmüşken, geviş getirip hakaretler yağdıran ahlaksızlık, düşmanlık üstüne düşmanlık da sınır tanımıyor.
Basiretsiz muhalefetin ayaklar altına alınan tüm değerler için, iki korkak cümle kurarak meseleyi savuşturmaya çalışması ise geleceği daha da karartıyor.
Şimdi ortalık darbe çığırtkanlığından geçilmiyor.
Mağduriyet bir kez daha işe yarayacak mı göreceğiz.
Ülke içinden çıkılmaz bir hiçliğe doğru sürüklendikçe adaletsizlik ve yoksulluk dağ oluyor.
1 Mayıs dâhil hayatı yasaklayarak, baharı tutuklasalar da çare değil.
Zorbalığın, gaddarlığın, zulmün sonu var.
Gün ola devran döne umut yetişe.