“Türkçesi varken yabancısını kullanmayın” uyarısını çok sık yaptığımı biliyorsunuz. Başlıca iki nedeni var bunun: Birincisi; anadilimizin güzelim sözcükleri dururken, başkalarına hava atmak için yabancı sözcük kullanmaya çalışmak, acınası bir gösteriş belirtisidir. İkincisi; yazarken ve konuşurken en çok yanlışı, yabancı sözcükleri kullanırken yapıyoruz…
Sevinerek görüyorum ki yabancı sözcük kullanımına ilişkin duyarlılık okurlarımız arasında da hayli güçlü. Bu konuda sürekli mektuplar alıyorum. Birgül Ergev’in uyarıcı mektubu da bu bağlamda örneklemeli açıklamalar içeriyor:
“Attila Bey, iyi günler.
BirGün, her gün satın aldığım tek gazetedir. Diğerlerine internetten bakıyorum.
Bir kelimenin Türkçesi varken Arapçasında ısrar etmek niye? Hele de haber dilinde! Genç gazeteciler bu kullanımları adeta kalıp olarak ezberlemişler, eşanlamlısı var mı yok mu araştıran yok! ‘Ma’rûz’, Arapça ‘arz’ kelimesinden türemiştir. Bu ‘arz’ sözcüğünü ‘yer, dünya’ anlamındaki ‘arz’ ile karıştırmayalım.
‘Arz’; sunmak, sergilemek, ortaya koymak anlamına gelirken ‘maruz’, (bir şeyle, bir şeye, bir eyleme) uğramak, karşılaşmak, etkisinde kalmak demek.
‘Maruz’ sözünün kullanımıyla ilgili olarak BirGün gazetesinden iki örnek:
–“Oyuncu G. V., kargo şirketi çalışanı tarafından tacize maruz bırakıldığını açıkladı.”
-“İstanbul’da Avukat S. S.’yi beş yıl önce şiddete maruz bırakan …”
‘İstismara maruz bırakıldı’ yerine ‘istismara uğradı’, ‘işkenceye maruz bırakıldı’ yerine ‘işkenceye uğradı, işkence gördü’, ‘şiddete maruz kaldı” yerine ‘şiddete uğradı’ demek daha anlaşılır değil mi?
Bir de gazetemizin internet sitesinde ‘suç mahali’ diye yanlış yazılmış bir ifade var. Doğrusu ‘suç mahalli’dir. Gazetede bazen doğrusu, bazen yanlışı yazılıyor. ‘Mahal’ yer, saha demek. Kelime ek alırsa sondaki /l/ harfi çift yazılıp okunur: ‘Olay mahalli, suç mahalli’gibi. ‘Mahalle’ kelimesinde bu nedenle iki /l/ sesi var.
Değerli genç arkadaşlar, yüzyıl öncesinin dilini -üstelik de yanlış olarak- kullanmayın lütfen. Haber dilini sadeleştirin ki daha geniş kitleler anlasın sizi.”
* * *
HAFTANIN NOTU
BirGün’ün Cesur Yürekleri
Yayın yaşamına yeni başlayan gazete ve dergilerin ilk sayıları genellikle başarısız olur. Onlarca insan, bu iş için gece gündüz çalışır, kafa yorar, emek harcar. Özgün sayfa tasarımları hazırlanır, prova baskılar yapılır. Ama tüm çabalara karşın okurla buluşan ilk sayı, beklenen olumlu etkiyi yapmaz. Çünkü yaratılan beklentinin gerisinde kalmıştır yeni ürün…
BirGün’ün ilk sayısının çıktığı 14 Nisan 2004 tarihinde Trabzon’daydım. Meydan Parkı’ndaki havuzun çevresinde, solcu aydınlarla hararetli bir tartışmanın ortasında bulmuştum kendimi. Masaya BirGün’ün ilk sayısı serilmişti. Kimse beğenmemişti gazeteyi! Kimi manşetini, kimi içeriğini, kimi sayfa tasarımını eleştiriyordu. İlk sayı enikonu düş kırıklığı yaratmıştı, çoğunluğu ÖDP sempatizanı olan arkadaşlar arasında. Ortak görüş, gazetenin bu haliyle uzun ömürlü olmayacağı doğrultusundaydı. Hatta “Altı ay yaşayamaz” diyenler bile vardı… Zaten ülkemizin tarihindeki çok sayıda sol gazete girişimi ya hiç gerçekleşememiş ya da uzun ömürlü olmamıştı. BirGün’ün de benzer bir sonuçla karşılaşması şaşırtıcı olmayacaktı…
İşte başlangıçta pek şans tanınmayan o gazete, herkesi şaşırtan biçimde yılları devirerek günümüze ulaşmayı başardı. BirGün, devrimci inat ve kararlılıkla nice güçlükleri aşarak 20. yaşını doldurdu. Bu süreçte okurların artan desteği ve gazete çalışanlarının özverisi belirleyici oldu. Gazetemiz yıllar içinde kendini yenileyerek, gelişip olgunlaşarak bugünlere erişti. Artık çocukluk döneminin eksikliklerini büyük ölçüde gidermiş, kurumlaşma yolunda önemli adımlar atmış, dayanışma ağını büyütmüş, ülkemizin ilerici kalemlerini sayfalarında buluşturmuş etkin ve saygın bir gazetemiz var!
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Haziran 2013’teki Gezi Direnişi, gazetemiz BirGün için de “yeniden doğuş dönemi” olmuştur. O günlerde BirGün’ün yönetim sorumluluğunu üstlenen genç arkadaşlar adeta yeniden var etmişlerdir gazeteyi. “Cesur yürek” kardeşlerimiz, her türlü baskıyı, tehdidi, kumpas girişimlerini göğüsleyerek gazetemizi Gezi’nin sözcüsü ve toplumsal muhalefetin ortak dili yapmayı başarmışlar; devrimci direnişin bayrağını yükseklerde tutmuşlardır.
Yirmi yıllık süreçte gazetemiz ayrıca genç meslektaşlarımıza okul olmuş, onların iş içinde ve de araştırmacı gazetecilik ilkeleri doğrultusunda yetişmelerini sağlamıştır. Hepsini sevgiyle kucaklıyor, onlarla birlikte BirGün’ün parçası olmaktan onur duyuyorum.