Bir süredir bazı ekranlarda en büyük damacana içme suyu firmalarının ipliği pazara çıkarılıyor. Bağımsız laboratuvarların test sonuçlarını doğru kabul edersek, başta 14 milyon nüfusuyla İstanbul olmak üzere, bu suların satıldığı kentlerde salgın hastalıktan geçilmemesi gerekiyor! Şimdiye kadar bu sulardan kaynaklanan herhangi bir salgın hastalık duyan varsa, beri gelsin! Bu haberler yayınlanana kadar denetim görevini yerine getirmeyen Sağlık Bakanlığı, sonunda kıpırdandı ve yıldırım hızıyla damacana su satan firmaları denetledi. Denetimlerin sonucunda, nasıl olduysa yalnızca beş firmanın sularının sakıncalı olduğu açıklandı.
Damacanaların üretiminde kullanılan Bisfenol A’nın insan sağlığına zararlarını tartışmak yersiz. Önce biberonlarda kullanılması yasaklandı, şimdi sırada damacanalar var. Büyük olasılıkla da yasaklanacak. Ancak bizler, Sağlık Bakanlığının denetiminden geçmiş olan suları, Bisfenol A’lı damacanalardan “gönül rahatlığıyla” içmeye devam edeceğiz.
Cam damacana bir seçenek olarak bazı firmalar tarafından sunuluyor ancak 60 TL depozitoyu kimse ödeyemiyor.
Prof. Dr. Kenan Demirkol, katıldığı TV programlarında suyun ticari bir meta olmaması gerektiğini söylerken, feryadını “Yarın bir gün havayı da satar bunlar” diyerek ifade ediyordu. Kendisinin sorumluluk duygusuyla halkı bilinçlendirmek adına kanal kanal dolaştığını görüyorum. Özellikle İstanbul için, içilebilir en temiz suyun musluk suyun olduğunu anlatmaya çalışıyor. Musluk suyunun en temiz su olduğunu savunmasının yanlış anlaşılmaması için de şuandaki belediye başkanı Kadir Topbaş’la karşıt görüşlerde olduğunu vurguluyor.
“Damacana sularda lağım suyu” haberlerini duyunca, yıllar önce TRT için yapmış olduğumuz bir programı anımsadım. Işıklar içinde yatsınlar, kameraman Bülent Arınlı ve yönetmen Ahmet Nuri Öktem’in kurucusu oldukları Artem, TRT için “Akşama Doğru” programına çekimler yapıyordu. Artem’in fotoğrafçılığını da ben yapıyordum. Yine Akşama Doğru için, Ankara’da satılan, marka olmuş dondurmalarla ilgili bir program hazırlanıyordu. Beş yıldızlı bir otelin pastanesinden, meşhur, kaliteli pastanelerden örnekler alınarak TRT adına Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde analizleri yaptırıldı. Analizi yapılan dondurmaların arasında, ambalajlı olarak satılan, Türkiye’nin en büyük markaları da vardı.
Sonuçlar hepimizi hayrete düşürdü. Bugün adı değişti ama o beş yıldızlı otelin pastanesinden alınan örnekte tüberküloz mikrobu bulunmuştu. Refik Saydam’ın analiz sonuçları, diğer meşhur pastanelerin dondurmalarında da sağlığa zararlı, dondurmada bulunmaması gereken maddeler bulunduğunu gösteriyordu. Analizi yapılan onca dondurmanın arasında, bir tek dondurma vardı sağlıklı bulunan. O da ambalajlı olarak satılan, Türkiye’nin en büyük markasıydı.
Sanıyorum program TRT’de henüz yayınlanmamıştı. Önce ulusal gazetelerden birinin manşetinde patladı olay. Türkiye’nin en büyük dondurma markasının üretiminde kurtlu çikolatalar kullanıldığı saptanmıştı! Araştırmacı gazetecilik, bu markanın bütün foyasını ortaya çıkarmıştı. Gazetenin haberi daha detaylı olarak ve görüntülerle TV ekranlarında da yayınlanınca, Türkiye’nin en büyük dondurma markası, tarihinin en büyük sarsıntısına uğramıştı.
Sonra ne mi oldu?
Sonra, o güne kadar o gazeteye, o televizyona reklam vermeyen o dondurma markası, üzerine atılan çamuru temizlemek için, yine o gazeteye tam sayfa ilanlar vererek laboratuvar sonuçlarını yayınlamak zorunda kaldı. O televizyona artık reklam vermek zorunda kaldı.
Böylece o gazete ve TV, bu düzmece haberler sonucunda, kendilerine o güne kadar reklam vermeyen en büyük firmalardan birini “kazanmış” oldular.
DAMACANALARDA LAĞIM SUYU VE BEKLENTİM
Bakalım damacanalarla ilgili yapılan haberlerden sonra, halkımızın sağlıklı su içebilmesi adına, yani “tamamen duygusal” nedenlerle, “yandaş” bir yatırım gelecek mi?
Bekleyip göreceğiz…
Prof. Dr. Kenan Demirkol’u da uyarmadan geçemeyeceğim.
Hocam, yıllar önce akademisyen bir arkadaşım, taşıtların fren ve debriyaj balatalarında kullanılan asbest kanserojen olduğu için, “asbestsiz balata” projesiyle TÜBİTAK tarafından ödüllendirilmişti. Arkasından “büyük ödül” Türkiye’nin en büyük, belki de o tarihlerde tek balata fabrikası tarafından, üstelik stajını da yaptığı fabrikadan ölüm tehdidi olarak geldi. Arkasında kimseyi bulamayınca çareyi yurt dışına kaçmakta buldu, çalışmalarını yıllarca Kanada’da sürdürmek zorunda kaldı.
Aman hocam, havayı bile satacaklarından kuşku duyduğunuz adamlar, önlerinde engel olarak gördükleri her şeyi, herkesi ortadan kaldırmaktan çekinmezler. Eskiden faili meçhul vardı, bugün bir sürü “dosya” var!
Bir gün asbestsiz hava soluyabilmek, temiz, sağlıklı ve bedava su içebilmek umuduyla…