Bir dile dışarıdan giren sözcükler, o dilin yapısına uyum sağlamak için kimi ses, biçim ve anlam değişikliklerine uğrayabilir. Bu tür değişimler dilbilim açısından doğal karşılanır. Ancak yabancı dillerden ödünç alınan sözcükler, örneğin Türkçenin sözlüklerine girerek ölçünlü yazım biçimine dönüşmüşse değişim süreci tamamlanmış sayılır. Bu sözcüklerin yazım biçimine artık dokunulmaması gerekir.
Gelin görün ki yabancı kaynaklı sözcükleri sürekli bozarak kullanmak, insanlarımızın kolayına geliyor sanki! Örneğin Batı dillerinden Türkçeye giren “şarj” sözcüğünün “şarz”; “direkt”in “direk”; “kontör”ün “kontur”; “koroner”in “kroner”; “orijinal”in “orjinal”; “ötanazi”nin “ötenazi”; “restoran”ın “restorant”; “sezaryen”in “sezeryan”; “sutyen”in “sütyen”; “vejetaryen”in “vejeteryan” biçiminde yazılıp söylendiğine çok sık tanık oluyoruz. Bu konuda daha yüzlerce örnek verebilirim. Günümüzde “ambar” sözcüğünü “anbar”; “herkes” sözcüğünü “herkez”, “sağanak”ı “sağnak”; “yalnız”ı “yanlız” diye seslendirenler de az değil…
“Pos” sözcüğü, Türkçede bıyık için kullanılan bir sıfattır. “Gür ve uzun” anlamına gelir. Ama son yıllarda dilimize giren bir başka “POS” daha var. O da kredi kartıyla alışverişlerde kullanılan elektronik ödeme aygıtının kısa adıdır. İngilizceden dilimize giren bu kısaltmanın açılımı “Point of Sale”dir. Bir tür elektronik ödeme noktası ya da “yeni nesil yazarkasa” da diyebilirsiniz…
Gelin görün ki bu aygıtın adını “post” diye yazanlar da oluyor günümüzde. Örneğin Akşam gazetesi, 30 Haziran 2024 tarihli sayısındaki “Taksilerde POS Komisyonu” başlıklı haberinde sözcüğü doğru kullanmış. Ama haber metninde tutarsızlık sergileyerek “pos”u “post”a dönüştürmüş!
“Post”un Türkçede birden çok anlamı var. Ama bunlar arasında elektronik ödeme araçları yer almıyor!
(Akşam, 30 Haziran 2024) Başlıkta başka, içerde başka!
* * *
OKURDAN
Karma Dile Eleştiri
Sayın Attila Aşut,
Elimden geldiğince yazılarınızı izliyorum. Ben de çok uzun süredir Türkçenin doğru kullanımına özen göstermeye çalışıyorum.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 1977 yılında bitirdim ve halen hukukçu olmaya, yaşamımı bu çerçevede sürdürmeye çabalıyorum. Türk Dili’nin özleşmesi, yabancı sözcüklerden arındırılması bilincine, Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve diğer aydınlanmacı yazar ve bilim insanlarından etkilenerek ulaştım. Bu özen nedeniyle de okuduğum her yazıya denetleyici gözle bakıyor; Türkçe olmayan bir sözcük gördüğümde, onun Türkçe karşılığını zihnimden geçiriyorum.
BirGün’ün 30.6.2024 tarihli sayısında Sayın Selin Nakıpoğlu’nun “Sessizliğin Ortasında” başlıklı yazısını okurken Arapça “mütevellit” sözcüğünü gördüm. Benden çok genç bir insan ve sanırım hukukçu olan yazarın bu eski ve Türkçe olmayan sözcüğü kullanması garibime gitti. Bu sözcük yerine kolayca anlaşılabilecek “oluşan” sözcüğünü kullanabilirdi. Ayrıca yazarın o tümcesinde geçen “teklif edilen” yerine “önerilen”; “kanunilik” yerine “yasallık”; “hürriyetler” yerine “özgürlükler”; “müdahale” yerine “el atma” gibi Türkçe sözcükler konabilirdi.
Yazıların bütünlüğü içinde yabancı ve Türkçe sözcüklerin birlikte kullanılmaması gerekir. Çünkü yazım birliğinin sağlanması tutarlılık gereğidir.
Bu kadar uzun yazdığım için bağışlamanızı diliyorum. Ancak gazetede ve internet sitesinde yazarın ve gazetenin e-posta adresini bulamadığımdan hem dertleşmek hem de Sayın Selin Nakıpoğu’nun görebilmesi için size yazıyorum. Aydınlık ve güzel günlere ulaşmamız dileklerimle saygılarımı sunarım.
Mehmet ŞİŞMANGİL / Avukat
* * *
HAFTANIN NOTU
Tunceli’nde Bir Vakıf: SETKAV
Değerli eğitimci ve araştırmacı-yazar Mesut Özcan, yıllarca büyük emek harcayarak Tunceli Belediyesi’nin çatısı altında Vecihi Timuroğlu Kütüphanesi’ni oluşturmuştu. Başka yazarların da kitaplarını bağışlamasıyla zenginleşip genişleyen bu kütüphane, varlığını kurumsal bir güvenceye ve özerk bir yapıya kavuşturmak için uzun süredir vakfa dönüşme çabasındaydı. Girişimcilerin hazırladığı Vakıf Senedi geçen hafta mahkemece kabul edildi ve kısa adı SETKAV olan Sanat, Edebiyat, Tarih ve Kültür Araştırmaları Vakfı, kuruluşunu tamamladı. Vakıf, yazılı ve sözlü tarih başta olmak üzere sanatsal, yazınsal ve kültürel alanlarda araştırmalar yaparak bunları toplumun hizmetine sunacak.
Vakfın Kurucu Genel Başkanı Mesut Özcan, SETKAV’ın çalışma alanları konusunda şu bilgiyi verdi bize:
“Tarihsel, sanatsal, edebi ve kültürel mirasımıza ait her dilden sözlü ve yazılı, görüntülü, sesli her türlü belgeyi; kitap, broşür, bildiri, afiş, kartpostal, fotoğraf, resim, el yazması, ses kaydı gibi eserleri gerek edinerek gerek ödünç alarak araştırmacıların ve toplumun hizmetine sunmayı amaçlıyoruz. Bu materyalleri sergilemek, bunun için kütüphaneler, müzeler, müze-kütüphaneler, enstitüler açmak da uzun erimli amaçlarımız arasında yer alıyor. Genel Merkezimiz Tunceli’de ama ülkenin değişik yerlerinde şubeler açacağız. Yoğun bir çabanın ve emeğin ürünü olan SETKAV, hem Tunceli’de hem Türkiye’de önemli etkinliklere imza atacak.”
Çoğu yazarımız, aydınımız, sanatçımız, bin bir emekle oluşturdukları kütüphane ve arşivlerinin, kendileri bu dünyadan göçtükten sonra ne olacağı kaygısıyla yaşıyor. SETKAV yöneticileri, Vecihi Timuroğlu Kütüphanesi deneyiminden edindikleri birikimle, bu konuda sahiplenici ve koruyucu bir işlev göreceklerini belirtiyor.
Umarız, “Falanca yazarın kitaplığı işportaya düştü!” türünden üzücü haberlere – SETKAV’ın girişimleriyle- daha az rastlarız bundan böyle…