Rüzgârda en çok gürültü yapan ağaçlar, yapraksız olanlarmış. Meyveli ağaç, başını aşağı salarmış.
1990’lı yılların ortalarında, şimdi aramızdan ayrılmış olan bir gazeteci İngiltere’deki arkadaşına gitmişti. Bizimki, bir hafta boyunca İngiltere Başbakanı’nı televizyonda göremeyince arkadaşına içini açar:
“Ya arkadaş, bir haftadır buradayım. İngiltere Başbakanı’nın ne yüzünü gördüm, ne de bir sözünü duydum. Bu adamın başına bir iş gelmiş olmasın?”
Ünlü gazeteci Şinasi Nahit Berker boşuna dememiş:
“Bu memleket çok konuşmaktan battı!”
Yirmi dört saat, otuz altı kanalda tekmili birden yapraksız ağaçların rolü oynanıyor! Bizim ve bizim sorunlarımızdan başka her şey konuşuluyor! Yeni gündemler yaratılıyor. Başkasının sorunlarıyla yatıyoruz, başkasının sorunlarıyla kalkıyoruz! Günlerdir asgari ücret toplantısı yapılıyor, saatler boyu çalışılıyor; ama bir rakam verilemiyor. Ya ne yapılıyor? Havanda su dövülüyor!
Dostlar alışverişte görsün.
Dünyanın en zor işi, çok konuşan birini dinlemektir. Bilinçli insanı çileden çıkarır.
Aristo bir gün konuşma üzerine okul açar. Herkesten belli bir ücret alırken, çok konuşandan iki katı ücret ister. Gelen adam Aristo’ya bunun nedenini sorar. Aristo:
“Sana hem dinlemeyi, hem konuşmayı öğreteceğim!” diye yanıt verir.
Özellikle televizyonlarda çok konuşanlara az yer verilirse dünya daha yaşanası olur. İsterseniz deneyelim.
Son sözü Mevlâna söylesin:
“Söze bakarım söz mü diye. Söyleyene bakarım adam mı diye.!”