Mehmet Şerif Şahin, öğretmen olunca Ağrı’nın Tutak ilçesinin Milan köyüne atanır. Öğrencilerine İstiklal Marşı’nı öğretmeye çalışsa da bir türlü başarılı olamaz. Öğrencilere kızar, bağırır:
“İstiklal Marşı yasak!” der, konuyu kapatır. Birkaç ay sonra okula müfettiş gelir, denetimini yapar. Müfettiş, öğretmenden son olarak İstiklal Marşı’nı söyletmesini ister. Çocuklar hep bir ağızdan:
“İstiklal Marşı yasak” diye ünler. Müfettiş şaşkındır:
“İstiklal Marşı?” diye sorar. Çocuklar yine yanıt verir:
“İstiklal Marşı yasak yasak!”
Hoşumuza gitti mi? Yukarıda anlatılan 1957 yılında olmuştu. Deneyimsiz, genç öğretmen işin nereye varacağını düşünememiş. Bir anlık kızgınlık, arkasından yasak büyük sorunlar getirmiş. Ne zaman bir yasak duysam bu aklıma gelir, irkilirim. Çünkü, yasağın yasası böyledir; altından iyi bir sonucun çıktığı görülmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on yılının başarılarının coşkusunu dile getiren Onuncu Yıl Marşı kimi yerlerde okutulması yasaklandı bu ülkede. İlkokullarda okutulan Andımız da yasaklandı! “Türküm, doğruyum, çalışkanım” sözlerinden neden rahatsızlık duyuldu? Tüm bunlar İstiklal Marşı’nı yasaklamadan aşağı mı?
Kendisi gibi düşünmeyenleri yasakla susturarak başarı bekleniyor. Böylece kendilerinin güçleneceğini sanıyorlar. Oysa, güç kazanmanın yolu karşı düşüncelere saygı duymaktan geçer.
Yaşamın her alanı yasaklarla kuşatıldı. Yasalara, anayasaya uyulmuyor, gelsin yasaklar. Muhalif gazetelere, televizyonlara, yazarlara, siyasetçilere uygulanan bunca yasak neyin nesidir?
1980 darbesinden sonra azıcık normale dönülünce Zeki Alasya Metin Akpınar ikilisi Yasaklar adlı oyunla sahneye çıkmıştı. Konu, Kenan Evren’in yasaklarıydı; yerden yere vuruluyordu. Ankara’da on bin kişilik Atatürk Spor Salonu, görmeseydim inanmazdım, alkışlardan yıkılıyordu. Anlamsız yasaklarla en anlamlı, en ağır biçimde alay ediliyordu. Yasağın yasası böyledir.
İlkokul öğrencilerine sorduğum soruların başında, okulda sınıf başkanını nasıl seçiyorsunuz, oluyor. Gözlemlerime göre ilkokullarda birinci sınıf dışında, sınıf başkanı seçimle belirleniyor. Çocuğuna, gencine, kısacası insanına güvenmeyenden hayır gelir mi? Peki bu hata üniversitelerde oluyorsa, akla aykırı atama yapılıyorsa ne demeli? Üniversitelerdeki en yetişmiş öğretim üyeleri yöneticilerini seçemiyor. Ülkemizin en saygın üniversitesi Boğaziçi Üniversitesi’ne kafadan rektör atanabiliyor! “Olmaz” diyenlere de her türlü yasak uygulanıyor. Yasak, dünya tarihinde bir ilk yaşattı orada; üniversiteye kelepçe takıldı! Onlarca gözaltı hiç kalıyor artık. Anayasada varsın yazsın toplantı ve gösteri yapmak serbesttir, diye.
Doktorlar hatalarını toprakla örtermiş. Hatayı yöneticiler yaparsa, o hata nasıl örtülür? Son yıllarda en büyük hata eğitim alanında yapılıyor, farkında mısınız? Nerdeyse her yere imam atamakla başarı elde edemezsiniz. Niteliksiz biri hak edilmemiş bir yere nasıl atanır? Atanan ne hakla gelir?
Bir hapishanede bir hükümlü kitap almak için kitaplığa gider. Görevliye, alacağı kitabı söyler. Kitaplık görevlisi şu yanıtı verir:
“İstediğiniz kitap elimizde yok ama yazarı var!”
Yazarı tutuklu, peki kitapları kitaplıkta neden yok? Yasak!
Kimi yerlere, adı muhalife çıkan gazeteler alınmıyor! Bunun adı yasaktır! Ben Cılavuz Öğretmen Okulunda okurken örneğin 1959 yılında okulun okuma salonuna hem muhalefeti tutan Cumhuriyet, Ulus gazeteleri alınırdı hem iktidarı tutan Zafer gazetesi. Demokrat Parti döneminde bile bugünkü yasaklar akla gelmemişti.
Yasağın yasasıdır; yasak en çok yasaklayanı yaralar.