Son dönemde sevdiği dizinin birçok bölümünü peş peşe izleyerek kendini ödüllendirenlerin sayısı giderek artıyor. Her biri 10-13 bölümden oluşan beş sezonluk, on sezonluk diziler adeta abur cubur gibi tüketiliyor. Bir zamanlar sevilen haftalık bir dizinin yeni bölümünü kaçırmamak için komşuya televizyon izlemeye gidilirken, artık istenilen zamanda, istenilen yerde, istenilen aygıt üzerinden ve istenilen kadar bölüm izlemek mümkün.
İngilizcede buna ‘binge watching’ deniyor. Bu konuyu araştıran Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Sedat Özel ve Yüksek Lisans Öğrencisi Tugay Durmaz, bunu “Tıkınırcasına İzlemek” diyor. İki akademisyen, “Yeni Nesil İzleme Pratikleri: Tıkınırcasına İzlemek” başlıklı araştırmalarında tıkınırcasına izleme davranışı üzerinde etkili olan motivasyonları ve tıkınırcasına izleme pratiklerini inceledi.
Maraton izlemeden tıkınırcasına izlemeye
VOA Türkçe’nin haberine göre, Doç. Dr. Sedat Özel tıkınırcasına izleme pratiğinden önce maraton izleme pratiğinin hayatımıza girdiğini söyledi: “Televizyon teknolojisi geliştikten sonra insanlara evde biraz daha serbest bir alan bıraktılar. Daha doğrusu serbest bir şekilde takip edebilecekleri araç gereçleri onlara teslim ettiler. Bunlardan bir tanesi video recorder’lar, player’lardı. O zaman için çok büyük bir devrimdi ama çok da rantabl değildi. Giderdik video kasetçiden kasetleri kiralardık. Bir gün içinde birkaç tane film izlerdik. Ama dizilerin VHS’lerle veya farklı kayıt ortamlarıyla yayınlanması o kadar yaygın değildi. Daha sonra blu-ray DVD zamanında dizileri paket, paket, almaya başladık. Buna daha çok maraton izleme deniyor. Bir oturuşta farklı birkaç tane içeriği ardışık olarak izlemek anlamına geliyor. Ama dizi izleme sürecinde, belli bir konudaki bir yapımın farklı bölümlerini ardışık olarak izlemek aslında tam da tıkınırcasına izlemeye denk geliyor. Aslında tam olarak Türkçe karşılığında sıkıntı oluşuyor. Bu konuda çalışan diğer akademisyen arkadaşlarımın çalışmalarına baktığımda ‘aşırı izleme’ olarak tanımladıklarını görüyoruz. Evet bir aşırılık söz konusu. Yani bir oturuşta fazlaca abur cubur yemek gibi veya istiap haddinizden fazlaca yiyecek, içecek tüketmek gibi bir şey anlamına geliyor. Ama işte İngilizcenin o güzel tarafı burada başlıyor herhalde. Onlar daha böyle net bir şekilde ortaya koymuşlar bu aşırılığı. Bizde de üç aşağı beş yukarı tıkınma olayına geliyor. Yani fütursuzca bu işi yapmak aslına bakarsanız.”
Bir pazarlama stratejisi
Elbette VHS ya da DVD döneminde istenen bir içeriğe erişmek kimi zaman aylar alıyordu ya da yakınlardaki dükkanlarda istenen içeriği bulmak mümkün olmayabiliyordu. Ancak internet teknolojisinin gelişmesi izleme pratiklerini de değiştirdi. Özel, bunda Netflix gibi platformların pazarlama stratejilerinin de önemli bir rol oynadığını vurguladı: “Binge-watching ya da tıkınırcasına izlemek tam da Netflix’in yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya çıkıyor. Tabii ki kurum kendisine üye olan abonelerin bütün kişisel verilerini, izleme deneyimlerini takip ediyor. Bunlardan analiz çıkarıyor. Şunu keşfetmişler, herhangi bir diziyi koydukları anda bölüm, bölüm de olsa fark etmiyor, insanlar biriktirip izliyorlar. O zaman Netflix tek seferde koymaya karar veriyor. O kadar enteresan ki tek seferde on saatlik film izliyormuşuz gibi. Bu, anlatı yapısına da sirayet etmiş durumda. Netflix’in bu adımıyla birlikte bizim izleme pratiklerimizde devasa bir farklılık gerçekleşti. Binge watching’i zaten maratondan ayıran da bu.”
Niçin tıkınırcasına izliyoruz?
Peki, insanlar için tıkınırcasına izliyor? Yaptıkları araştırmada internet üzerinden bir anket yaptıklarını hatırlatan Özel, “Aslına bakarsanız birçok faktör var. Ama en çok karşımıza çıkan faktörler rahatlama, stresten uzaklaşma, gerçek dünyadan kaçış. Aslında insanlar bu kadar hızlı bir dünyanın akışını kaldırmak noktasında zorlanıyor ve en temelde kendilerine verilmiş en kolay oyalanma aletlerine koşturuyor. Bu açıdan baktığımızda da televizyon aslında çok da efor sarf etmeden ulaşabileceğimiz bir eğlence aracı. Televizyon diyorum ama televizyon derken üretilmiş içeriğin izlendiği her ekranı kastediyorum. Bu bilgisayar ekranı da olabilir mobil telefon ekranı da olabilir. Televizyon her yerde diye bir kavram var” dedi.
Aynı evde farklı evrenler
Tıkınırcasına izleme pratiğinin özellikle pandemi döneminde daha da arttığını vurgulayan Özel, “İnsanlar evde kaldıkları andan itibaren ister istemez oyalanacakları, gerçek dünyadan uzaklaşabilecekleri bir başka evren istiyorlar. İşte televizyon da bunu verdiği için haliyle insanlar buna aşırı ilgi gösteriyor. Mesela bizim çalışmamıza göre insanlar hiç olmadıysa haftada bir defa ve farkında olmadan tıkınırcasına izleme gerçekleştiriyor. Bugünün post-modern insanının vakit geçirme enstrümanı gibi diyebilirsiniz” diye konuştu.
Kapitalizmin atomize olmuş bireylere ihtiyaç duyduğunu belirten Özel, artık her evde birçok ekran bulunduğunu hatırlatarak bunun da aynı evdeki insanların farklı yaşam alanları kurmalarına neden olduğunu kaydetti. Özel, bunun tüketim alışkanlıklarımızı da şekillendirdiğinin altını çizdi: “Aslına bakarsanız yapı, belli ideolojik bilgileri aktarabilmek için veriyor. Şimdi bu ideolojik bilgiler ne? Aklınıza siyaset gelmesin. İdeolojik bilgi ‘Ya ben burada işte güzel bir saç kesimi gördüm, gideyim deneyeyim’, ‘Aman küpe ne güzel yakışmış, küpeyi nereden bulacağım’ gibi bilgiler. Transmedya diye bir kavram var. Bir tane çizgi film üretiyorsunuz. Beraberinde oyuncağı, filmi, oyunu, her şeyiyle birlikte geliyor ve siz bir anda kendinizi Disney’in yarattığı bir topluluğun içinde buluyorsunuz. İşte o topluluğa mesela Star Wars severler topluluğu diyoruz.”
Atomize bireyin sosyalleşme aracı
Özel’e göre, bu izleme pratiği bir yandan da atomize bireylerin ilginç bir şekilde sosyalleşmesini de sağlıyor: “O kadar yalnızlaştık, o kadar yalnızlaştırıldık ki bu tür eylemlerle, bu tür araçlarla, bu tür içerikle aslında bir bakıma sosyalleşiyoruz de. Yani kendi evrenlerimizi yaratıyoruz. O evrenlerde sosyalleşme kanlı canlı insanlarla ya da yazıştığımız insanlarla değil, bir film karakterine hayranlık duyan fanlarla. Varoluşumuzun devamını sağlayabilmemiz için belli bir şeylere bağlamamız lazım.”
Özel, yaptıkları araştırmadan hareketle Türk izleyicilerin de küresel izleyici profiliyle benzer alışkanlıklara sahip olduğunu söyledi: “Elbette ki belli yaş grubu hala daha geleneksel izleme edinimini, eylemini sürdürüyor. Ama Türk izleyicisi de özellikle yeni kuşak izleyici at başı bir şekilde uluslararası genç kuşakla aynı özellikleri gösteriyor.”
“Beklememeye alıştık”
İzleme pratiklerindeki değişimin içerik üreticileri ve dağıtıcıları arasındaki rekabeti de artırdığının altını çizen Özel, “Değişim o kadar hızlı bir şekilde var ve ilerleyecek ki bunda 10 sene sonra bildiğimiz televizyon kanallarının bildiğimiz o haftalık dizileri bile değişmiş olacak. Bugün bile çok izlenen bir Türk dizisi televizyonda yayınlandıktan birkaç saat sonra Youtube’a veya televizyonun kendi internet sitesine yükleniyor” diye konuştu.
Özel, teknolojideki gelişmenin her alanda hızlanmaya yol açtığını ve bunun izleme pratiklerini de etkilediğini söyledi: “Beklemekten hazzetmiyoruz. Beklememeye çok alıştık. Çok sabırsızlaştık. Bu aşktan başlıyor, kariyer planına kadar gidiyor. Yeni kuşakların da değişik bir benlik anlayışları ve bencillikleri var. Bu açıdan da o arkadaş diziyi bekleyemez. O arkadaş, ‘Bu dizi ertesi hafta ne olacak’ diye düşünemez. Ona olayı verip bitirmek zorundasın. Sistem de diyor ki ‘Durdur, izle’, ‘Geri sar, izle’, ‘Nerede istersen izle’. Teknoloji de gelişti. Bir tuş hareketiyle bilgisayar ekranından telefonuma taşıyorum. Lavaboya giderken bile izliyorum. Aslına bakarsanız koşar adım Truman Şov’a* gittik ve onu da aştık.”
*Peter Weir’in yönetmenliğini yaptığı 1998 yapımı Truman Şov – The Truman Show adlı psikolojik drama türündeki filmde Truman Burbank’ı canlandıran Jim Carrey, normal bir hayat sürdürdüğü hissiyle yaşarken, bir süre sonra tüm hayatının aslında bir televizyon dizisi olduğunu ve yaşadığı yerin kalabalık bir stüdyo seti olduğunu anlar.
Kaynak: VOA Türkçe