Bir kez daha “geliyor gelmekte olan!”
Üstelik bu kez kesin gelecek; kaçarı yok!
Bireyler, toplumlar, ülkeler ve dünya olarak acılarla kötülüklerle dolu geçirdiğimiz bir yılı daha, 2024’ü, tarihin kanlı mezarlığına gömüp 2025’e girmeye çok yaklaştık.
Dört yanımız savaş, çatışma, ölüm, zulüm!
Yaşayıp gidiyoruz, bizi de içine alarak önlenemez bir hızla geleceğe koşan yıllar içinde!
Doğrusu, 31 Aralık gecesi en doğudan başlayıp en batıya doğru saatin 00.00’ı vurduğu her yerde 10 saniye öncesinden başlayıp geriye doğru sayılarak sözde davet edilen yeni yıl ‘ın yeniliğinin hükmü bir saniye bile sürmeyecek.
Zira, ikinci saniyede bir başka zaman dilimi yaşanacak, sonraki her “anda” bir başkası.
An’ların bitmez tükenmez zincirinden oluşan zaman, yeni yıl dedikleri bu yeni an’da eskimeye ve son noktası olmayan geleceğe doğru “gitmeye” başlayacak.
Doğduğumuz anda kaçınılmaz sona doğru adım atmaya başlayan hayatlarımız gibi.
* * *
Dünyamız oluştuğunda başlayan dünya zamanı, çok sonra ortaya çıkan insanlığın en büyük tutkusu haline gelmiş.
İnsanlığın bilinçlenme, gelişme, ilerleme, uygarlıklar kurma dönemlerindeki en büyük derdi, güneşin hareketlerinden, geceden ve gündüzden keşfedip tanımını yaptığı, işleyişini ve geleceğini öğrendiği zaman üzerinde egemenlik kurmak olmuş.
Zaman durdurulabilir mi, geriye doğru götürülebilir mi, olağan ilerleyişinin dışında ileriye doğru sıçratılabilir mi diye insanlar kafa yormuşlar.
Her toplum kendine göre takvimler oluşturmuş, zamanı organize etmeyi, çalışma, dinlenme, uyuma, beslenme gibi temel işlevlerini bu organizasyona uygun biçimde yerine getirmeyi bulmuşlar.
Ancak kimse o olağan akışta en ufak bir duraksama, ritim bozukluğu, sapma yaratmayı becerememiş.
Güneşin mevsimlerdeki ve aylardaki konumuna göre bir saniye geç doğduğu, bir salise geç battığı görülmemiş.
Uzayın sonsuz karanlıkları içine gönderilmeleri başarılan dev teleskoplar, her bir yanı gözlemleyen uydular yalnızca “ilerlemekte olanın” keşfini yapabilmişler.
En önemli keşif de galiba, evrende bir tek zamanın olmayışı.
Evrende avuç içi kadar yer kaplayan güneş sistemimizde bile her gezegenin kendisi ve güneş çevresinde zamanı oluşturan dönüş süreleri farklı; günlerin, ayların, yılların uzunluğu farklı.
Zaman denen şey, her gezegende değişiyor.
Bizim zamanımız bize özgü ve kontrol altına alınamıyor.
Yılların gelişi ve gidişini zamanın kendine özgü kuralları dışında belirlemek olası değil.
2024’ün 31 Aralık’ta 00’da sona ereceğini, 2025’in hiçbir boşluk olmadan aynı anda başlayacağını biliyoruz.
Sadece biliyoruz.
Ancak gelişi ya da gidişi engelleyemiyoruz ya da geciktiremiyoruz.
Bu da gösteriyor ki, zaman yaşamımızdaki en büyük imparator.
Hiçbir başkaldırının yapılamayacağı, tahtını sarsabilecek hiçbir gücün bulunmadığı, kimseye ayrıcalık yapmayan, imtiyaz tanımayan, torpili sağlamayan en sarsılmaz güç!
Onun dışındaki her şey, tüm canlı ve cansız varlıklar bu büyük gücün geçişine göre var olup büyüyen, yaşlanan, kendilerini tamamen değiştiren fizik yasalarının karşısında güçsüz düşüp, ölen varlıklar.
* * *
Bir kez daha “gidiyor zaten gitmekte olan”!
Bir kez daha “geliyor gelmekte olan” ve gideceği ayı ile günü ile, saati, dakikası ve saniyesi ile bilinen!
Ve bazılarımız, bu milyarlarca yıldır var olan ve var olduğu binlerce yıl önce keşfedilmiş zamanın bir yıl dönümünün kutlanıp kutlanamayacağını, kimin kutlayıp kimin kutlamaması gerektiğini tartışıyor, bundan öte “tebliğ” ediyor.
Bu tartışmalar ne gücünü kullanırken kimin ne dediğine bakmayan zamanın umurunda, ne gelmesini ya da gitmesini engelleyecek hiçbir gücün bulunmadığı yilların.
Oysa ki keşke tüm insanlık olarak bir şeyin farkına varsak…
Var olduğumuza göre içinde yaşamak zorunda bulunduğumuz yılların en güzel, en sağlıklı, bizden sonra gelecek kuşaklara en yararlı biçimde nasıl değerlendirilmesi gerektiğine kafa yorsak…
En azından, bugün geçmişe göre çok daha iyi, konforlu, sağlıklı koşullarda yaşamamızı, bizden önce bütün varlıklarını bilime, gelişmeye, insanlık değerlerini kurmaya adamış geçmişin iyi insanlarına borçlu olduğumuzu bilsek…
Ve yeni yıllarda böyle başka insanların, hayatımızı daha da kolaylaştırmak üzere ortaya çıkacağını bilerek davransak ne güzel olurdu.
Yıllar birbirinin, zaman da anların zinciri olarak tanımlanabilir.
Yaşam ise varlıkların sürekli yenilenen hücrelerinin, birbirini her geçen yılda zenginleştiren, ileriye götüren insanlık birikimlerinin zinciri.
Bu da, biz yaşayanların en büyük şansı.
Yeni yılınız her şeye rağmen kutlu olsun.