Sansür yasası kaldırılıncaya kadar yazmayacağımı belirtmiş, yazılarıma ara vermiştim.
Benim kararımı dikkate aldığından değil, kamu baskısına dayanamayan Saray’ın sahibi ve yağdanlıkları Ekim ayına kadar ertelediler yasayı.
O zaman yazmamın önünde şimdilik bir engel yok…
Ufak ufak yazmaya başlasam iyi olur dedim…
Dijital medyada sörf yapan bir yazıyı aynen köşeme alıyorum.
“Yetinme” üzerine…
“Küçük olsun, bizim olsun…” diyerekten…
“-Küçük bir beden, çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş
-Ufak balıklar daha lezzetli olurmuş.
-Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış, büyük odunlar alevi söndürebilirmiş.
-Sağanak dediğimiz, küçük damlalardan ibaretmiş.
-Muazzam bir aydınlık, küçük bir delikten görünebilirmiş.
-Küçük bir saman çöpü, rüzgârın yönünü gösterebilirmiş.
-Bütün bir hasat, bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş..
-Büyük bir geminin batmasına, küçük bir delik yetermiş.
-Büyük makinaları küçük çarklar çalıştırırmış.
-Bazen büyük bir aşkı başlatan, küçük bir gülümseme imiş.
-Büyük yazıları yazmak için küçük noktalar, virgüller gerekirmiş.
-Büyük olaylar kolay unutulsa bile, sevdiğinle geçen küçük an’lar unutulmazmış.
-Simide lezzetini veren küçük bir susam tanesi imiş.
-Ulu bir çınarın veremediği kokuyu, küçük bir papatya verebilirmiş.
-Büyük paralara alınan hediyelerin sağlamadığı mutluluğu, küçük bir bakış sağlayabilirmiş.
-Küçük sevinçleri bilmeyenler, büyük keyifler yaşayamazmış.
Öyleyse ‘küçük’ deyip geçmeden önce, ne kadar ‘büyük’ sonuçlara varabileceğini düşünelim.
Küçük bir damlayı, bir gülümsemeyi, noktayı, virgülü, bir ağacın dibinde biten gülü, bir susam tanesini, sevgilinin sesini hafife almayalım.
Küçük dediklerimizin aslında ne kadar büyük olabileceklerini, onların yokluğunu beklemeden fark edelim.
Çünkü yanımızdayken değerini bilmediğimizi, bildiğimizde bulamayabiliriz.
Çıkınınızda; küçük bir gülümseme, bir yağmur damlası, bir papatyanın kokusu, üç noktanız, unutulmaz küçük bir anınız hep olsun. Küçük de olsa varsın olsun. Çünkü o küçük çıkınlar nasılsa bir gün, büyük denkler olacaktır. Yeter ki, sabretmeyi ve biriktirmeyi bilelim küçük küçük…”
Nokta değil, üç nokta…