12 Haziran’da AKP’nin aldığı oyu “büyük başarı” olarak görenler yanılıyorlar. Aslında olması gereken yüzde 90’ların üzerindeydi. Hatırlayın 12 Eylül sonrası Anayasa oylamasının yapıldığı günleri. Kaç kişi cezaevlerinde işkence altındaydı? Ya cezaevlerinin kapısında bekleşen insanlar? 12 Eylül’e muhalif olan herkes içerdeydi. Dışarıdakilerse korku içindeydi. Büyük bir kesim, başına bir şey gelebilir korkusuyla ağzını açmaya korkuyordu. Baskı altında, korku içinde yüzde 98’le kabul ettirdiler 12 Eylül Anayasası’nı. Bugün ortam çok mu farklı? Tabii ki değil. AKP’ye muhalif olan herkes yaratılan çamur havuzuna atılıyor. Ya kasetleri (!) sürülüyor piyasaya, MHP’li adayların başına gelenler gibi, ya içerdeler, ya da açık açık “Silivri” tehdidi altındalar. 12 Eylül’de yazamıyorduk, dipçik vardı tepemizde. Anında kapatılıyordu gazeteler. Şimdi yazanı kapatıyorlar. Muhalif gazeteciler, Erdoğan’ı eleştiren gazeteciler, patronları işadamı olan TV kanallarından gönderiliyor birer birer. Yandaş medyanın rüzgârı da arkalarında. Yandaş olmayan kaç yayın organı kaldı ki zaten?
12 Eylül’ün çok önemli bir farkı vardı. Kıyaslandığında Cunta, çok daha mertti. “Yasakladım” diyordu yasaklıyordu 3 kişinin bir araya gelip konuşmasını. “Asmayıp da besleyelim mi” diyor, asıyordu 17 yaşında suçsuz gençleri. “Kapattım” diyordu kapatıyordu gazeteleri. Basılmamış kitaplar için gazeteci hapsetmeyi akıl edememişti onlar. Basılmış kitapları toplayıp imha ediyorlardı. Şimdi, basılmamış kitaplar için baskın yapılıp, yazamasın, basamasın diye yazarlar atılıyor içeri. Sonra da kaypakça “onlar örgüt üyesi, basın suçu nedeniyle içerde değiller” deniliyor. Cunta, her türlü örgütlenmeyi yasaklamıştı, sürmekte olan grevleri de durdurmuştu. Şimdi, sendikalı olmak işten atılmak için yeterli bir neden. Sıkıysa gir sendikaya! Nüfus 60 küsur milyonken sendikalı çalışan sayısı, 70 küsur milyonluk Türkiye’den çok fazlaydı. Aldığı oyun bilmem kaç milyon arttığını söylerken utanmalı insan biraz. Nüfus artıyor, doğal olarak seçmen sayısı da artıyor, peki neden sendikalı çalışan sayısı düşüyor?
Kılıçdaroğlu CHP’nin oy oranının başarı olduğunu söylese de, tablo sonucun başarıdan çok hezimet olduğunu gösteriyor. AKP, 9 yılda tek başına sürüklemedi Türkiye’yi uçurumun kenarına. CHP yanlış politikalarla, AKP’nin yönlendirdiği bir muhalefet anlayışı içinde iktidarın oyuncağı oldu. Onların da bulunduğu bir Meclis’ten çıkartılan çağdışı yasaların, yönetmeliklerin farkında bile olmadılar. Partiden ses soluk çıkmıyor ama Demirel dedikoduların doğru olduğunu ifade etti bugün. “Kılıçdaroğlu’yla yalnızca bir tek kişi için konuştum” dedi ve doğruladı söylentileri. O bir tek kişi, Mehmet Haberal’mış, “yalnızca insani bir durum”muş ve başka hiç kimse için konuşmamış. Partiyi sola çekmeleri gerekirken, çekebildikleri kadar sağa çektiler. Bu da “kerhen” oyunu aldıkları CHP’nin solunda kalan seçmen kitlelerinin küstürülmesinden başka işe yaramadı.
Başbakan “gün helalleşme günüdür” diyerek gazetecilere açtığı bütün davaları geri çekti. Bunlar kişisel davalar tabii. Peki ya içerdeki gazeteciler, haklarında güya gazetecilik eylemleri dışında suçlamalarla yargılanan, üstelik tutuklu olarak yargılanmakta olan gazeteciler? Cezaevinde bulunan gazetecilerin sayısı 12 Eylül’ü mumla aratıyor. İçerdeki meslektaşlarımızın sayısı Erdoğan’ın çıraklık döneminde 70’e dayandı. Bekleyip göreceğiz, ustalık döneminde bu sayı artacak mı, azalacak mı bakalım.