Faruk Bildirici, “Cinayeti bu kadar ayrıntılarla, pornografik bir dille anlatmak, asıl üzerinde durulması gereken şiddeti ve kanlı vahşeti görünmez kılıyor”
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, “Azra Gülendam Haytaoğlu’nun öldürülmesiyle ilgili haberlerin asıl büyük yanlışı, cinayete ilişkin vahşi ayrıntıların pornografik bir dille anlatılması. Pornografik diyorum çünkü haberlerde katilin kullandığı bıçağın özelliklerinden genç kadının vücudunu nasıl parçaladığına kadar ayrıntılar anlatılıyor.” dedi. Bildirici, “Medya, Azra’nın öldürülmesini kanlı bir pornografiye çevirdi” saptamasını yaptı.
Faruk Bildirici, kişisel web sitesinde yayımladığı yazısında, “Cinayeti bu kadar ayrıntılarla, pornografik bir dille anlatmak, asıl üzerinde durulması gereken şiddeti ve kanlı vahşeti görünmez kılıyor. Böylece cinayetin işleniş biçimi, o aktarılan ayrıntıların hepsi sıradan hale geliyor. Sıradanlaştırınca da potansiyel saldırganlara da yol yöntem gösterilmiş, onların gözünde böyle saldırıların “yapılabilirliği” somutlanmış oluyor. Dahası bu haberleri okuyan sağlıklı insanlarda, genç kadınlarda yaratacağı travmatik etkiyi de düşünmek gerek. Haberlerde insanlara “korku filmi” izletmeye hakkımız yok. İnsanlar kendi tercihleriyle korku filmi izleyebilir ama orası sinema.” yorumunda bulundu.
Faruk bildirici yazısında “Üstelik cinayet haberlerinde bu “pornografik” ayrıntılar olmasa haber değerinden bir şey kaybetmez. O görüntü ve ayrıntıların yayımlanmasında herhangi bir kamu yararı olduğu ya da okurların haberlerde o ayrıntıları merak ettiği, beklediği söylenemez. Hürriyet’te Okur Temsilcisi olduğum dönemde hazırladığım “Kadın haberleri manifestosu”nda cinayet ve şiddet haberlerindeki “pornografi” sorununa dikkat çekmiştim: “Tecavüz ya da tacize uğrayan, şiddet gören kadınlara yaşadıkları saldırıyı gereksiz ayrıntılarla anlattırarak, travmayı artırıcı etkide bulunmamalı, haberleri bu ayrıntılarla şiddet pornosuna dönüştürmemeliyiz.” Bu ilkenin uygulanmasında o dönem hem benim hem gazetecilik meslek örgütleri ile kadın sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinde epey mesafe almıştık. Şimdilerde o mesleki birikimin yok sayılmasını ve son sürat geriye dönülmesini üzüntüyle izliyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Faruk Bildirici’nin “Azra’nın öldürülmesini kanlı bir pornografiye çevirdiler” başlıklı yazısı şöyle:
Dünkü gazeteleri okumak, internet sitelerine bakmak her zamankinden daha zordu. Orman yangınlarında yaşananların üzerine bir de Azra Gülendam Haytaoğlu adlı genç kadının Antalya’da bir erkek tarafından nasıl öldürüldüğüne dair ayrıntılar yayımlanmıştı orada burada.
Ne kadar soğukkanlı olmaya çalışırsam çalışayım, yüreğim sıkışmadan, içime büyük bir ağırlık çökmeden okumam pek mümkün olamadı. Gazeteci olmam, neden böyle yazıldığını anlamak için incelemem gerektiğini düşünmem bile sakin bir halde okumamı sağlayamadı bu cinayetle ilgili yazılanları.
Kan donduruyorsa neden yayımladınız?
Akşam gazetesinden başladım okumaya. “Kesmek için testere almış” başlığının altına “Üniversiteli Azra’yı katleden M. Murat Ayhan’ın kan donduran ifadesi ortaya çıktı” denilmiş. Madem “kan donduran bir ifade” neden haber yaptınız öyleyse? İnsanların kanını dondurmak için mi? Bu ifadelerin insanların kanını donduracağını bile bile nasıl olur da “Marketten ağaç testeresi alıp gövdesini parçaladım. Başını bıçakla kesip uçurumdan attım” cümleleri bir gazetenin birinci sayfasına yazılır?
Üst düzey cani olur mu?
Hürriyet gazetesi, “Her kelimesi korkunç” başlığını atmış, üçüncü sayfanın tamamını bu cinayete ayırmıştı. O sayfada “Sabaha karşı tartıştık iki elimle boğup öldürdüm. Markete gidip ahşap testeresi aldım. Cesedi parçalara ayırıp (iki gün sürüyor) spor çantasıyla farlı zamanlarda ormanlık alana götürdüm” diye katilin savcılık ifadesinden alıntılar yapılmıştı. Sayfanın altında da “Delilleri böyle yok etti” diye inanılmaz ayrıntılar veriliyordu.
Gerçekten de başlıktaki gibi “her kelimesi korkunç” ifadeler bunlar. Bir gazete “korkunç” olduğunu bile bile böyle bir ifadeyi nasıl yazar? Bir katilin delilleri karartmak, yok etmek için neler yaptığını neden aktarır? Kaldı ki, Hürriyet bir gün önce de “Üst düzey bir cani” başlığını atmıştı; bugün de tekrarladı. Bu başlığı atarken kimse caninin düzeyi mi olur diye de mi sormadı?
Parçalanmış kadının nasıl taşındığı habere ne katar?
Sabah gazetesi de cinayeti birinci sayfada sürmanşetten yayımlamıştı. “İşte kravatlı caniyi ele veren görüntü” başlığının hemen altında bir “gazetecilik başarısı”ndan söz ediliyordu; “Türkiye’yi sarsan vahşi cinayetin aydınlatılmasını ve katilin yakalanmasını sağlayan görüntülere Sabah ulaştı.”
Madem bütün Türkiye’yi sarsan bir cinayet söz konusu, parçalara ayrılan genç kadının taşınması görüntüleri okuyan insanlarda nasıl travmatik bir etki yaratır? Bu görüntüler, habere vahşeti yansıtmak dışında habere ne katar? Okurlar böyle bir bilgiyi öğrenmeseler, görüntüyü görmeseler eksik mi kalır öğrendikleri?
Cesedi parçalamaya nereden başladığını öğrenmesek olmaz mıydı?
Sözcü gazetesinde “Genç kızı acımazsızca hayattan koparan cani konuştu: Azra’yı boğdum bıçak ve testereyle parçaladım” başlığı kullanılmıştı. Ardından “Antalya’da gazetecilik öğrencisi 21 yaşındaki Azra’yı katleden emlakçı Mustafa Murat A’nın ifadesine Sözcü ulaştı. Anlattıkları kan dondurdu” deniyordu.
Yine diğer gazetelerdeki gibi katilin ifadesine ulaşma başarısı, yine “kan dondurdu” ifadesi ama yine de Azra’nın vücudunun bazı parçalarının bulunamamasına kadar insanın gözünün önüne asla getirmek istemeyeceği bir olay anlatımı.
Bu öyküyü Azra anlatsaydı böyle mi olurdu?
Akşam, Hürriyet, Sabah, Sözcü gazetelerinin yanı sıra Karar ve Milliyet gazetelerindeki haberlerde de cinayetle ilgili olarak katilin ifadesinden alınmış kanlı ayrıntılar yer alıyordu. Boğulma, bıçak, testere, parça parça edilen genç kadının evden taşınması, çalılıklara atılması…Aynı vahşi ifadeler, Habertürk, CNN Türk, İnternethaber, VeryansınTV, Yeni Akit, Takvim, Haber Global gibi onlarca internet sitesinde de tekrarlandı; izlemedim ama muhtemelen televizyonlarda da aktarılmıştır.
Bu haberlerin büyük bölümü katil M. Murat Ayhan’ın ifadesine daha doğrusu onun kendince geliştirdiği savunmaya dayanıyor. “Savunma” diyorum, çünkü aralarda “Korkudan öldürdüm”, “planlamadım” gibi ifadelere rastlıyoruz. Suçunu bir tür hafifletme çabası içinde.
Üstelik bu kadar vahşi bir cinayeti o kadar sıradan bir olay gibi anlatıyor ki, okurken insan ister istemez bu olayı, öldürülen Azra Gülendam Haytaoğlu anlatsa böyle mi anlatırdı diye düşünmeden edemiyor. İşte böyle haber yazmanın en büyük sakıncası da bu, o genç kadın bugün başına gelenleri anlatabilecek durumda değil!
Öyleyse biz gazeteci olarak böyle bir olayla ilgili haber yazarken artık hayatta olmayan genç kadının anısını lekelememeli ve katilin kendine göre bir öykü oluşturmasına izin vermemeliyiz.
Biliyorum bu olayda M. Murat Ayhan’ın savcılık ifadesi esas alınmış, yer yer de komşuların bilgisine haberlerde yer verilmiş.
Yine de haberlerin odağı sanığın ifadesi, yani onun yarattığı öykü. Katilin bu ifadesi, olayı kendi açısından kurgulama çabası haberlerde aktarılmak zorunda mıydı? Bence hayır. Böyle bir bilginin yayımlanmasında ne bir kamu kararından söz edebiliriz, ne de başka bir gereklilikten.
Nitekim Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Kadın Komisyonu ve Kadın Dayanışma Komisyonu’nun hazırladığı “Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu”nun ilk maddesi şöyledir:
“Haber fail ifadesine dayanarak yazılmamalı, ölen kadının katilin/failin iddialarını çürütecek durumda olmadığı unutulmamalı.”
Vahşi bir cinayeti sıradanlaştırdığınızın farkında mısınız?
Azra Gülendam Haytaoğlu’nun öldürülmesiyle ilgili haberlerin asıl büyük yanlışı, cinayete ilişkin vahşi ayrıntıların pornografik bir dille anlatılması. Pornografik diyorum çünkü haberlerde katilin kullandığı bıçağın özelliklerinden genç kadının vücudunu nasıl parçaladığına kadar ayrıntılar anlatılıyor.
Cinayeti bu kadar ayrıntılarla, pornografik bir dille anlatmak, asıl üzerinde durulması gereken şiddeti ve kanlı vahşeti görünmez kılıyor. Böylece cinayetin işleniş biçimi, o aktarılan ayrıntıların hepsi sıradan hale geliyor. Sıradanlaştırınca da potansiyel saldırganlara da yol yöntem gösterilmiş, onların gözünde böyle saldırıların “yapılabilirliği” somutlanmış oluyor.
Dahası bu haberleri okuyan sağlıklı insanlarda, genç kadınlarda yaratacağı travmatik etkiyi de düşünmek gerek. Haberlerde insanlara “korku filmi” izletmeye hakkımız yok. İnsanlar kendi tercihleriyle korku filmi izleyebilir ama orası sinema.
Üstelik cinayet haberlerinde bu “pornografik” ayrıntılar olmasa haber değerinden bir şey kaybetmez. O görüntü ve ayrıntıların yayımlanmasında herhangi bir kamu yararı olduğu ya da okurların haberlerde o ayrıntıları merak ettiği, beklediği söylenemez.
Hürriyet’te Okur Temsilcisi olduğum dönemde hazırladığım “Kadın haberleri manifestosu”nda cinayet ve şiddet haberlerindeki “pornografi” sorununa dikkat çekmiştim:
“Tecavüz ya da tacize uğrayan, şiddet gören kadınlara yaşadıkları saldırıyı gereksiz ayrıntılarla anlattırarak, travmayı artırıcı etkide bulunmamalı, haberleri bu ayrıntılarla şiddet pornosuna dönüştürmemeliyiz.”
Bu ilkenin uygulanmasında o dönem hem benim hem gazetecilik meslek örgütleri ile kadın sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinde epey mesafe almıştık. Şimdilerde o mesleki birikimin yok sayılmasını ve son sürat geriye dönülmesini üzüntüyle izliyorum.