Çocukluğumda Kızılay “kara gün dostu” idi. Okullarda Kızılay kumbaraları vardı, Kızılay Haftası düzenlenirdi. Kızılay Kolu başkanı olmak hayli itibarlıydı. Kızılay Haftası’nda Kızılay Kolu Başkanı arkadaşımız ya da öğretmen öğrencilere zarf dağıtır, zarfın içine bağış konurdu. Öğretmen, yardımseverliğin erdemini anlatırdı. Kızılay Haftası dışında da zaman zaman Kızılay Kolu başkanı ve üyeleri Kızılay yardım pulu dağıtıp bağış toplardı.
Gençliğimizde kurumlarımızda, İstanbul’da şehir hatları vapurlarında Kızılay kumbaraları vardı. İnsanlar keselerinin elverdiğince Kızılay’ın kumbaralarına para atarlardı.
Okullarda Kızılay Kolu, kurumlarda kumbara hâlâ var mı, bilmiyor(d)um. AA’nın 22 Kasım 2022 tarihli “Okullarda Kızılay Kolları yeniden canlanıyor” başlıklı haberine göre, Kızılay’ın yeni nesillerle bağının güçlendirilmesi amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı ve Kızılay arasında iki ayrı protokol imzalanmış… Sorumun yanıtını almış oldum.
Her şeye karşın o günlerden, yani AKP öncesi devirden kalan toplumsal bellek ve bilinç altıyla Kızılay hâlâ “kara gün dostu” olarak biliniyor. Bu bilinç ve beklentiyle, “asrın felaketi”nde depremzedeler Kızılay’ı yanlarından göremeyince, kendilerine uzanan yardım eli bulamayınca “Nerede devlet nerede Kızılay!” diye isyan ettiler.
(Tüzüğüne göre) Kızılay’ın Onursal Başkanı Cumhurbaşkanı, şöyle yanıt verdi: “İşte çıkmış bir tanesi ‘Kızılay nerede? Ne çadırını ne yemeğini gördük.’ diyor. Be ahlaksız, namussuz, adi. Günde yaklaşık 2,5 milyona Kızılay yemek ulaştırıyor. Böyle vicdansızlık olur mu?”
***
Bu ifadelerin Cumhurbaşkanı’na yakışmaması bir yana, anlaşıldı ki Kızılay bir süredir “kara gün dostu” değil, ticarethaneymiş. Gerçi tüzüğünde hâlâ, savaş, doğal afet, salgın hastalık ve benzeri olağanüstü hallerde “hiçbir şekilde maddi manevi çıkar gözetmeden hizmete koşacak gönüllü yardım hareketi” olduğu yazılı. Tüzüğünde hâlâ böyle yazılı ama, gazeteci Murat Ağırel ortaya çıkardı ki, Kızılay yardım kuruluşu olmaktan çıkmış, kapitalist piyasanın alelade bir ticari kuruluşu olmuş, holding olmuş. Kuruluş amacı ve tüzüğü uyarınca, depolarındaki tüm çadırları bila bedel deprem bölgesine göndermesi gerekirken, parasını verene satmış…
Kızılay elindeki çadırlardan 2 bin 50’sini 46 milyon TL karşılığında AHBAP’a satmış!
Türk Eczacıları Birliği (TEB), deprem bölgesinde kuracağı seyyar eczaneler için büyük boy çadır istemiş; Kızılay her birini 140 bin TL’ye satmış!
Söylenenler doğruysa, deprem bölgesine yardıma gelen yabancı arama kurtarma timlerine de benzer satışlar yapmış Kızılay.
Bu kadarla kalmamış Kızılay, AHBAP Derneği’ne dayanıklı konserve yiyecekleri satmış!
Dahası, bağış yoluyla gelen yardım malzemelerini satmış!
Dahanın dahası, Kızılay’ın elindeki çadır stoku Suriye’nin İdlip vilayetindeki cihatçı terörist gruplar için eritilmiş.
Özetle, depremzede insanlar “kara gün dostu” Kızılay’dan çadır beklerken, Kızılay, çadırları AHBAP’a ve bölgeye yardım göndermek isteyen kişi ve kurumlara satmış.
İster istemez insanın aklına geliyor: AHBAP’a çadırları ve yardım malzemelerini parayla satan Kızılay, iktidar yörüngesindeki cemaat tarikat örgütlerine de aynı şekilde mi davrandı?
***
İtiraf edeyim, gazeteci olarak ben de farkında değildim Kızılay’ın geçirdiği dönüşümün. Depremzedeler gibi ben de Kızılay’ı hâlâ “kara gün dostu” yardım örgütü sanıyordum. Oysa Ensar vakfı üzerinden Erdoğan ailesinin ABD’de yaptırdığı binaya para aktarılmasına aracılık ettiğinde farkına varmalıydım bu dönüşümün…
1999 Marmara depreminde de hayli eleştirilmişti Kızılay ama bugünkü gibi depremzedelerin çaresizliğini maliyet/fayda konusu yapan bir kurum olmamıştı. Çocukluk ve gençlik anılarımda şefkate yardımlaşmaya ilişkin sayfa vahşice yırtıldı. On binlerce insanımızın can verdiği felaketin üzerine bir de böyle bir acı ve üzüntü fazla geldi. Çok üzgünüm, psikolojim darmadağınık!
***
Kızılay Başkanı Kerem Kınık “Rutin bir işlem, ahlaki, akılcı yasal ve doğru. Aksini iddia edenler kötü niyetlidir!” diyerek savunuyor bu ticareti.
Zaten sorun tam da burada; yani insanlar enkaz altında kurtarılmayı beklerken; kurtulanlar aç açık barınma ve bir tas çorba telaşındayken, Kızılay’ın elindeki barındırma ve besleme olanaklarını ticarileştirmesinin ahlaki olup olmadığı parantezinde tartışılıyor. O Kızılay ki, tüzüğüne göre, işgal döneminde bile işgalciler Kızılay’ın faaliyetlerine karışamaz.
İşgalciler bile Kızılay’a karışamaz ama bu vesileyle anlaşıldı ki, 1868’de “muhabbet ve muavenet cemiyeti” olarak yola çıkan, Cumhuriyet döneminde Kızılay adını alan, hiçbir resmi kuruma tanınmayan avantajlarla güçlendirilen dernek, AKP iktidarı döneminde kapitalist piyasanın sıradan bir ticari kuruluşu olmuş. 2014 yılında yürürlüğe giren Türkiye Afet Müdahale Planı’nda Kızılay sadece beslenme ihtiyacını karşılamakla görevlendirilmiş. Bu planla birlikte afetlerde barınma hizmetinde Kızılay AFAD’a destek olmakla yükümlü kılınmış.
Bu değişiklik çerçevesinde Kızılay Derneği, 30 Kasım 2018 tarihinde, Kızılay Yatırım Holding A.Ş. kurmuş. İnternet sitesindeki şemaya göre, bu holding ‘İçecek, yatırım, biyomedikal, teknoloji, portföy, sağlık, çadır&tekstil, kültür&sanat, sistem yapı, bakım ve lojistik’ olmak üzere 11 şirkete sahip.
Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş., 19 Haziran 2019’da Kızılay Yatırım Holding tarafından kurulmuş. İnternet sitesindeki açıklamaya göre, “Çadır ve tekstil faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin tamamı Kızılay’a aktarılır ve insani yardım faaliyetlerinde kullanılır.”
Diğer alt şirketlerden Kızılay Portföy, yani Kızılay Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Yönetimi (KGGSPY) de “açık sermaye şirketlerine ve gayrimenkul sektöründe sürdürülebilir projelere yatırım yapmak” üzere kurulmuş; gelirinin tamamını Kızılay’a aktarıyor.
Kızılay neden borsaya giriyor, borsada nasıl para kazanılır, gerçekten bilmiyorum. Piyasada işlerin nasıl yürüdüğünü bilenler, Kızılay Holding’in Sayıştay denetiminden, vergilerden harçlardan kurtulmak için böyle bir yola girdiğini söylüyorlar. Ne söylesem boş!
Diğer alt şirketlerin kuruluş amacı ve yapılanması da benzer cümlelerle ifade ediliyor. On bir şirketin hepsinde genel müdür, genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyeleri var. Elbette ballı maaşlar ve hakkı huzurlar. Oysa bu gibi hizmetler gönüllü olur! Zehir zıkkım haram olsun!!!
Bir de sosyal medyada “Ensar’a 7,9 milyon dolar bağışlayacak kadar hayırsever, Ahbap’a 46 milyon liraya çadır satacak kadar utanmaz” deniliyor ki… Ne desem boş!!!
***
Özetle, AKP ile birlikte, her devlet kurumunun başına ne geldiyse, Kızılay’ın da başına o gelmiş. Vahşi kapitalizmin en gözü kara partisi AKP-Erdoğan iktidarı, devleti şirketleştirirken yardım kuruluşu Kızılay’ı da şirketleştirmiş. Kızılay asli görevinden uzaklaştırılmış, AKP nepotizminin yani eş-dost kayırmacılığının arka bahçesine dönüştürülmüş. Kızılay, yardımlaşma dayanışma refleksinin sömürücüsü ticari bir holding olmuş. Devletin öteki kurumları gibi sözde sivil kurum Kızılay da yozlaşmış çürümüş.
Olağan zamanda, yani felaket dışı zamanda Kızılay elbette gelir getirici ticari faaliyette bulunabilir. Bu faaliyet kara günde daha çok yardım yapabilmek içindir. Felaket anında yardımın ticareti ayıptır, günahtır, insanlık suçudur. Bu suçun hesabı mutlaka sorulmalı ve Kızılay Holding hemen kamulaştırılmalıdır!