Ekonomik güven endeksi Nisan ayında 102,2 iken, Mayıs ayında yüzde 1,4 oranında artarak 103,7 değerini aldı…
Ekonomik güven endeksi, tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen bir birleşik endekstir. Endeks, tüketici güven endeksi, mevsim etkilerinden arındırılmış reel kesim, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörleri güven endekslerine ait alt endekslerin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşmaktadır. Hesaplamada 20 alt endeks kullanılmaktadır.
Ekonomik güven endeksinin 100’den büyük olması ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması ise genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği göstermektedir.
Önce bu birleşik endeksi oluşturan 5 güven endeksine ayrı ayrı bakalım:
• Tüketici güven endeksi, bir önceki aya göre Mayıs ayında yüzde 4 oranında artarak 91,1 değerini,
• Reel kesim (imalat sanayi) güven endeksi, aynı seviyede kalarak 105,1 değerini,
• Hizmet sektörü güven endeksi, yüzde 0,6 oranında azalarak 117,4 değerini,
• Perakende ticaret sektörü güven endeksi, yüzde 0,4 oranında artarak 116,7 değerini,
• İnşaat sektörü güven endeksi, yüzde 4,3 oranında artarak 92,2 değerini almış görünüyor.
Bu şekilde; iyimserlik ifadesi olan Mayıs ayına ait 103,7 değerinin, tüketici ve üreticinin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerine göre oluştuğu anlaşılıyor. İşte şaşırtan tarafı budur…
Çünkü;
• Eriyen döviz rezervleri ve buna bağlı olarak yukarı yönlü kur hareketleri,
• Bunun da yüksek enflasyonun önlenmesi önünde engel teşkil ettiğigörülüyor.
• Mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre; ihracatın ithalatı karşılama oranı 0,9 puan azalarak yüzde 63,1 olarak gerçekleşti. Enerji verileri hariç tutulduğunda, ihracatın ithalatı karşılama oranı 7,1 puan azalarak yüzde 70,1 olarak gerçekleşti. (T.C. Ticaret Bakanlığı)
Yani ihracatta rekor artış gerçekleştirseniz bile ithalatta daha fazla artışın önünü kesemezseniz yukardaki tablo sevindirmez. Doğru kıyaslama budur…
• Yılın ilk 5 ayında dış ticaret açığı yüzde 29,5 artarak 56,1 milyar dolara yükseldi. Ve 2023 yılı sonunda da 135 milyar dolarlık dış ticaret açığı beklentisi oluştu.
• Ekonomistlerin koro halinde “krizin derinleşeceğine dair uyarıları da” bu iyimserliği demek ki azaltmamış olmalı!
• Türk İş’in Mayıs ayı verilerine göre dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcamalarını kapsayan açlık sınırı 10.362 TL’ye; kira, fatura, eğitim, giyim, ulaşım gibi tüm giderlerini kapsayan yoksulluk sınırı 33.752 TL’ye yükseldi. Bu durumda iyimser tüketicinin sayısı çok küçük bir azınlığı teşkil etmez mi?
Kaldı ki 2022 yılına ait ortalama bir değer olan 10.618 dolarlık kişi başı gelir bile aynı gerçeği teyit eder niteliktedir.
Reel kesim açısından baktığımızda ise; bankacılık kaynakları özel bankalarda ticari kredi arzının neredeyse durduğunu, riski daha düşük olduğu için 1-1,5 aylık kısa vadeli spot kredilere yönelindiğini belirtiyorlar. Aynı kaynaklar, uzun vadeli ticari kredi talebinde bankaların fiyatlama yapamadığını, uç örnekler olarak da yüzde 60-70 oranında faiz belirlediklerini aktarıyor. (Ekonomim.com)
Evet ilk çeyrekte yüzde 4 büyüme vardır ama bu ‘enflasyonun etkisiyle tüketime dayalı’ bir büyüme performansıdır. Zira bu ilk çeyrekte; tarım sektöründe büyümenin eksi yüzde 3,5 ve sanayi sektöründe eksi yüzde 0,7 olduğunu görüyoruz. Hizmetler sektörü yüzde 12,4 büyürken, sektör içindeki finans kısmının yüzde 11,2 oranında büyüdüğünü anlıyoruz.
Harcama yöntemiyle bakınca da; GSYH’deki büyümeyi en çok yüzde 16,2’lik oranıyla hane halkı tüketiminin etkilediği anlaşılıyor. Yani bu tatminkâr orandan bile iyimserlik çıkartmak zordur. Zira sağlıklı büyüme; ithalata bağımlı olmayan, üretim odaklı ve katma değer yaratan bir şekilde gerçekleşebilir.
CDS’nin uzun süredir çok yüksek seyretmesi, yukardaki olumsuzlukların tuzu, biberidir. Herhangi bir ülke hazinesine borç verilirken, o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı yapılan bir çeşit sigorta işlemi olan CDS, Türkçede kredi risk primi olarak tanımlanıyor. CDS’leri genelde büyük uluslararası yatırım bankaları sağlıyor ve o ülkelerin borcunu çevirememesi halinde ödemeyi bu bankalar üstlenmiş oluyor. Ekonomisi sağlam ve geri ödeme sorunu yaşamayacağı düşünülen ülkelerin risk primi düşük olurken, geri ödemekte sorun yaşayacağı düşünülen ülkelerin risk primi yüksek bir oranda belirleniyor. Örneğin bizim 600 civarında seyreden CDS değerimiz gibi…
Bu oranların belirlenmesinde en önemli rolü uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar oluşturuyor. Neticesinde de; CDS primi 300 baz puanın üzerindeki ülkeler aşırı kırılgan ekonomi olarak değerlendiriliyor.
Sonuç olarak; artık dolar kurunun yükseldiğini de, faizlerin söz dinlemeyip hem mevduat hem de kredi tarafında sürekli tırmandığını da herkes görüyor. Peki bu iyimserlik nereden geliyor?
Altın ve dolarda olduğu gibi otomobilin bile yatırım aracı olarak görüldüğü bir ekonomide güvenden bahsetmek normal karşılanabilir mi?
Aynı geminin yolcularından biri olarak söylüyorum; yeni ve bilimsel bir ekonomik model ortaya konmadan ekonomide iyileşme mümkün olamaz. Daha fazla geç kalmadan yeni para ve kur politikasına öncelik verilmelidir. Liyakatlı kadroların ekonomi yönetimine gelmesi iyimserliğimizi artırsa da, tek şartla yukardaki sorunların çözülmesine katkı sağlayabilirler. Karar alma özgürlüğüne de sahip olabilmeleriyle…