Mayıs ayına kadar ki süreçte problemimiz yüksek enflasyon ve yetersiz reel faiz oranıydı.
Merkez Bankası;
25 Nisan’da geç likidite faiz oranını yüzde 12,75’den yüzde 13,50’ye çıkardı.
30 Nisan’da yılsonu beklenen enflasyon oranını yüzde 7,9’dan yüzde 8,4’e yükseltti.
23 Mayıs’ta geç likidite penceresi faiz oranını yüzde 13,50 den yüzde 16,50’ye çıkardı.
Bütün bu gelişmelerin ardından Mayıs ayının sonuna doğru, ülkemizin ekonomi ağırlıklı yayın yapan bir gazetesinde “TL’nin reel getirisi gelişen ülkeleri solluyor” başlıklı bir yazı gördüm. ‘Acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum?’ veya ‘mesleğe ait unuttuğum şeyler mi var?’ diye kendi kendime sordum.
Haberin içinde; “Türkiye nominal faiz olarak da üst sıralarda” diye önemi olmayan bir değerlendirme daha vardı. Çünkü nominal faizin yüksek olması takdir görecek bir uygulama değildir. Enflasyonun düşük çıkması başarıdır. Bunun sonucunda nominal faiz düşük kalır zaten.
Hiçbir ülke de nominal faizimiz düşük diye yas tutmaz, aksine bununla öğünür.
Zira önemli olan reel faizdir, bunun negatif olması sorunların kaynağıdır.
Gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek reel faiz oranı Arjantin’dedir (yüzde 14,40). Sebebi de en yüksek enflasyon oranına sahip olmalarıdır (yüzde 26).
Buna rağmen mücadeleyi sürdürmekteler.
Şimdi gelelim reel faiz hesabına:
Bizim reel faizi yüzde 5,80 bulmuşlar. Yanlıştır.
Diyelim ki Merkez Bankası’nın yüzde 16,50’lik faiz oranından, Nisan ayının yıllık enflasyon oranını (yüzde 10,85) düşerek buldular. O zaman da yüzde 5,65 çıkardı. Ancak bu da yanlış olurdu.
Zaten haberin içinde reel faizin doğru tarifi var ama hesap o tarife uymuyor. İşte o cümle; “Reel faiz oranı, nominal faiz oranından, beklenen enflasyonun düşülmesi ile hesaplanır.”
Peki beklenen enflasyon oranı nedir?
Bana göre 2018 yılının beklenen enflasyon oranı yüzde 13’den aşağı gelmeyecektir. Faizler dönem sonunda işlendiğinden, bu günkü enflasyon oranına göre yapılacak hesaptan doğru sonuç çıkmaz.
O durumda reel faiz; 16,50- 13 = % 3,50 olur.
23 Mayıstan önceki reel faiz; 13,50- 13 = % 0,5 olurdu.
25 Nisandan önceki reel faiz; 12,75- 13= % – 0,25 olurdu.
Ortada reel faiz var mıymış? Hayır yokmuş.
O zaman talep dövize kayar mıymış? Evet kayarmış ve dövizin yükselmesine sebep olurmuş.
Zaten böyle olmasaydı; 1 ay ara ile MB iki defa faiz artırımı yapar mıydı?
Her şey ortadadır. Ekonomi gazeteciliği yapalım derken siyasal gazeteciliğe evrilmek doğru olmasa gerek.
İyi ki MB’nin 2018 yıl sonu enflasyon beklentisini baz almamışlar. Zira beklenti önce yüzde 7,9, Nisan ayı sonunda ise 0,5 puan artırılarak yüzde 8,4’e yükseltildi. Bu tahminin de tutmayacağı çok net bellidir. İşte bu beklenti üzerinden de sağlıklı reel faiz hesabı yapılamaz.
Neticede faiz enflasyonun sonucudur. Yeter ki beklenen enflasyon gerçekçi tahmin edilsin.
Mayıs ayının son günlerinde Londra’da bulunan Başbakan Yardımcısı Şimşek ve MB Başkanı Çetinkaya’nın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert söylemini yumuşatarak yeni bir faiz artırımı sinyali daha verdikleri bildirildi.
Şimdiye kadar kolay duymadığımız cinsten açıklamalardı bunlar…
Daha önce Bloomberg’e konuşan Erdoğan, 24 Haziran seçimleri sonrası para politikasına daha fazla müdahil olacağını söylemiş, Dolar/ TL’nin 4,92’yi geçen hızlı yükselişi de Erdoğan’ın MB’nin bağımsızlığı ile ilgili kaygı yaratan bu sözlerine bağlanmıştı.
Daha sonra MB 300 puanlık faiz artışı yaparak doları geriletmişti. Bu tarih piyasalarla inatlaşmanın terk edildiği tarihtir. Ne var ki bu çok gecikmiş bir karardı. Ve reel faiz de aylar sonra ilk defa ortaya çıkmıştı.
Haziran ayına girdik ve Mayıs ayının bir önceki yılın aynı ayına göre gerçekleşen enflasyonu yüzde 12,15 çıktı. Bu rakam son 15 yılın en yüksek Mayıs ayı enflasyonudur.
Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) ise geçen yılın Mayıs ayına göre yüzde 20,16 arttı. Üretici fiyatlarındaki artışın eninde sonunda tüketici fiyatlarına yansıması kaçınılmazdır. Bu da önümüzdeki dönem enflasyonun daha da artacağının kanıtıdır.
TL’nin yılbaşından bu yana değer kaybı henüz fiyatlara yansımamışken, seçim nedeniyle yapılmakta olan popülist harcamalar da olumsuz katkı yapacaktır.
Emeklilere bayram ikramiyesi, imar ve vergi düzenlemeleri, GSS borçlarının yeniden yapılandırılması gibi fedakârlıklar bütçeye oldukça fazla yük binmesine sebep olacaktır. Bunlar enflasyonun yukarı yönlü hareketini gösteren önemli işaretler sayılabilir.
Nitekim MB’de aynı tespitleri yapmış olacak ki; 7 Haziran’da, son 1,5 ayın üçüncü faiz artışını da gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada faizlerin yüzde 16,50’den yüzde 17,75’e çıkartıldığı belirtildi.
Sonuç; toplamda 500 baz puan faiz artışı…
Peki buna rağmen dolar kuru da 1,5 ay önceye geri dönmüş mü?
Hayır, hâlâ yüzde 9 yukarda bulunuyor. 24 Nisan’da 4,10 olan kur, 10 Haziran’da 4,47 TL seviyesini koruyor. Sonra da Sayın Şimşek’ten şaka gibi bir açıklama geliyor; kurun aşırı dalgalanmasındaki tepe noktayı baz alıp, son 1 haftada TL’nin en çok değerlenen para birimi olduğunu söylüyor.
Son bir haftalık kısım doğru ama öncesini ne yapacağız?
Yılbaşından beri faiz artırımının geleceğini, şartların bizi o noktaya götürdüğünü belirtiyorum. Ancak bu kadarı benim de beklentimin üzerinde gerçekleşti. Zira geç kalmanın faturası beklenenden ağır olmuştur.
Yazılarımda yıllık enflasyon tahminlerimin küçük sapmalarla tuttuğunu izleyenler bilirler. Bu seneki yılsonu tahminimin de asgari yüzde 13 olduğunu tekrar edeyim. Yarım puan fazlası da sürpriz sayılmamalıdır.