Şirket değerlemesinden, performans ölçümüne kadar kullanımından en çok zevk alınan bir parametredir. Birçok kilit performans göstergesi ile uğraşmak yerine en kestirme yol olarak seçilmesi de doğal görülmektedir.
Vergi ve yatırım gibi maliyetlerin göz ardı edilmesi ile ortaya çıkan kârın verdiği tatmin bir başkadır.
FAVÖK, şirketlerin faiz, amortisman ve vergi öncesi kârını gösterir.
FAVÖK = Brüt Kâr – Faaliyet Giderleri + Amortisman veya
FAVÖK = Esas Faaliyet Kârı + Amortisman
şeklinde ifade edilir. Ayrıca; net kârın üzerine ödenecek vergiyi, faizi ve amortismanı ekleyerek de FAVÖK’e ulaşılabilir.
Şimdi ayrıntılar için adım adım ilerleyelim
Brüt kâr, net satış gelirinden satılan malların maliyeti düşülerek bulunur.
Esas faaliyet kârı, brüt kâr rakamından faaliyet giderlerinin düşülmesi ile bulunan kâr rakamıdır. Peki buraya kadarı yeterli görülebilir mi?
Bir profesyonel yönetici, “beni faaliyetin sonucu ilgilendirir, gerisinden sorumlu değilim” diyebilir mi?
Diyemez. Çünkü otomobilin sürücüsü ile arkasına bağlı olan karavanın sürücüsü farklı kişiler değildir.
O zaman devam edelim.
Vergi öncesi kâr, esas faaliyet kârından faiz, kur farkı gibi tekrar etmeyen giderlerin de düşülmesiyle bulunur. Vergi hesaplamasında baz alınan kâr rakamı budur. Yani şirket içindeki tüm giderlerin, gelirden düşülmesi sonucunda elde edilen kazançtır. Veya bu başarılamamışsa neticesi zarardır.
Net kâr ise; vergiler ödendikten sonra, dipte yer alan net işletme kârını gösterir.
Yukardaki bütün kâr rakamlarının, satış gelirlerine oranı ise kâr marjlarını ifade eder. Örneğin, Brüt Kâr Marjı (%) = Brüt Kâr / Satış Geliri
Şirketin brüt satış kârı ile faaliyet giderleri arasındaki farkın oluşturduğu esas faaliyet kârı o şirketin sadece iş dalındaki kabiliyetini gösterir. Şirketin nakit yaratma gücü olarak da görülebilir. Ancak şirket sermaye yapısındaki değişimi dikkate almadığından hata payı da vardır.
Finansal tablonun dibindeki net kâr veya zarar ise; şirketin cebinden çıkan her türlü gideri kapsayan ve kaderini belirleyen nihai sonuçtur. Esas faaliyet kârı orta sahada top gezdirmektir, vergi öncesi kâr veya zarar ise topun hangi kaleye gol olduğunu gösterir.
Şirket değerleme çalışmaları hem her iki rakama birlikte bakarak, hem de onlarca kilit performans göstergesini dikkate alarak doğru sonuca götürebilir.
Evet şirketin esas faaliyetlerinden ne kadar kazandığını bilmek önemlidir.
Ancak yetmediği de yaşanarak görülmüştür. Zira mal ve hizmetle ilgili olmayan ama şirketin sağlığı ile ilgili olan faiz gideri, kur farkı, vade farkı gibi yüklerin ağırlığı ve şirketler için hayati önem taşıyan ‘nakit akışı’ da görülmek zorundadır.
Örneğin aynı iş kolunda 2 şirket var. Faaliyet kârları da eşit. Birincisi borçsuz, ikincisinin borcu var. Dolayısıyla faiz ödemesi var. Borcu döviz cinsinden olduğu için kur farkı gideri de var. Bu iki şirketin durumu kıyaslanabilir mi?
Yatırımcı için şirketin Borç / FAVÖK oranı, mevcut borcunu ödeyebilme kabiliyeti hakkında fikir verse de geleceğe dönük olumsuz etkiyi göstermez.
Birinci şirket istikrarlı bir şekilde ticaretini sürdürüyor. İkincisi mevcut sorunlarıyla boğuşurken belki de brüt kâr marjı hedefini yükseltmek zorunda kalabiliyor. Bu olumsuzluk gelecekte esas faaliyetteki performansını da etkileyip rekabette gerilemesine yol açmaz mı?
Yani borç faaliyetin verimliliğini ve şirket büyümesini olumsuz etkileyen bir durumdur. Dolayısıyla; FAVÖK, kârlılığın sürdürülebilir olup olmadığı konusunda da garanti veremez.
Son zamanlarda FAVÖK’ü her şey zannedenler finansal riski ve olumsuz nakit akışını boşlamışlardır. Sıkıntı buradadır. Bilhassa perakende sektöründe bu örneklerden bolca var. Banka kredisi ile hızlı büyüme, artan şube sayısıyla ulaşılan tatminkâr FAVÖK rakamı ve artan şirket değeri…
Sonra?
Büyüyen iş hacmine yetmeyen işletme sermayesi ile bozulan finansal yapı. Bu filmi çok seyretmedik mi?
Şirketlerimizin artık bu kısır döngüden çıkartılması gerekir.
Geçen yıl “Gimsa bunu nasıl başardı?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bu örnekte şirket güçlü işletme sermaye yapısı ile alımlarının çoğunu peşin yapıyor ve bununla rekabette ucuz kalmayı başarıp cirosunu olağanüstü artırıyordu. Faaliyet kârı da buna paralel artıyordu. İsteseler çok hızlı şekilde şube sayısını artırabilirlerdi. Bunu yapmadılar. Mevcut mağazalarında benzer rakiplerin 3-4 katı ciro yapacak şartları oluşturdular.
Modelin taklit edilememesinin sebebi, “hem karnım tok olsun hem de çöreğim bütün kalsın” alışkanlığıdır.
Biraz daha açalım.
Bir taraftan şirketi kontrolsüz büyütüp, FAVÖK göstergeli satışa odaklananlar, diğer taraftan bankalar ile ‘borç yapılandırması’nı sürdürdüler. Peki bu aşamada ortaya çıkan taliplere ne söylediler?
“Şirketimiz borçlu ama siz bizim FAVÖK’ümüze bakın.”
Dolayısıyla perakendecinin derdi borçla hesapsız büyüme, tedarikçinin derdi de vadelerin uzaması ve müşteri riskinin artması olunca ortaya tatminkâr FAVÖK yanında buharlaşan vergi öncesi kârlar çıktı.
Acaba şirket sağlığı için hangisi daha önemlidir?
FAVÖK, performansın genel kabul görmüş bir göstergesidir. Ancak onu tek başına bir kârlılık ve/veya nakit akış ölçüsü yapmaz.