Argo Terimler Sözlüğü’nü karıştırıyorum, bunların hakaret, küfür diye birbirlerine ve halka karşı savurdukları kelimelerin hiç birini göremiyorum.
Yoksulluk, adaletsizlik, din simsarlığı ve işsizlikte tarih yazınca küfürbazlıkta da çağ atlıyorlar.
Ta en tepeden en alttakine kadar; her muhalif söze ya da her gerçeği söyleyene, her an yapılan “terörist-hain” suçlamaları, hedef göstermeler, linçler kesmedi anlaşılan.
Bunu güç zehirlenmesi diye açıklamak mümkün.
Her tür yapıyı istedikleri gibi yöneterek, adeta ülkenin üstünde tepinip kendi geleceklerini kuranların kabadayılıkta da sınırsız-sorumsuz bir höykürme içinde olmaları zorbalıkla, zulümle pekişince işe yarıyor sanılıyor.
Oysa aç ve çaresiz insanlık, işsiz ve adaletsiz milyonlar bu kabadayılığı umursamıyorlar.
Hakarete, küfre, ötekileştirmeye, ayrıştırmaya, düşmanlaştırmaya ekmekle yanıt veren milyonlar var.
Pazar yerlerindeki meyve ve sebze artıklarını toplayanlar, çöp bidonlarından kuru ekmek kırıntısı arayanlar, sokaklar dolusu işsiz, aç, açıktaki insanlıktan söz ediyorum.
Adaletsizliği, eşitsizliği iliklerine kadar yaşayanlardan.
Toprakları, köyleri, ormanları, suları işgal edilenlerden.
Hakları için yürüyüp direnen işçilerden, emekçilerden.
Üniversitelerde her şeye rağmen birleşip onurlarıyla dayanışan gençlikten söz ediyorum.
Her gün bir değil iki değil üç değil katledilen kadınların sesi olan milyonlarca insanlıktan söz ediyorum.
Bu en dipten gelen çığlık kimselere küfür etmiyor, hakaret etmiyor, düşmanlık etmiyor yalnızca akıllarını, vicdanlarını ve bedenlerini siper ederek direniyorlar.
Yanıt olarak ise sokak ortalarında işkenceler, gözaltılar, tutuklamalarla karşılaşıyorlar.
Kirazlıyayla’da Hatice ana, hakkı için direnen Soma işçisi, kadın cinayetlerine karşı duran erdemli kadınlar, öğrenci gençlik, her söylemde ötekileştirilip ayrıştırılan sanat insanları aynı zulmün, baskının altındalar.
Küfür ve halkına baskıyla zorbalıkla zulüm etmek siyaset erkinin aklı olunca orada konuşulacak hiçbir şey kalmaz.
Ya birleşip bir direniş hattı oluşacak ya teslim olunup susulacak.
Birincisi yeni aydınlık günlere çağrıdır, ikincisi zulüm ve baskının egemenliğine esir olmaktır.