Dünyada ve ülkemizde kimi kentler, kimi büyük yazarların adıyla özdeşlemiştir. Sanki o yazarların ruhları sinmiştir yaşadıkları kentlerin üzerine! Oralardan geçerken hep duyumsarız varlıklarını…
Liste uzundur ama ben birkaç simge örnekle yetineceğim. Sözgelişi “Bodrum” dendiğinde akla ilk olarak “Halikarnas Balıkçısı” Cevat Şakir Kabaağaçlı gelir. Sait Faik, Burgaz’dır; Orhan Kemal, Adana’dır; Yaşar Kemal, Çukurova’dır; Necati Cumalı, Urla’dır. Kastamonu’nun Cide ilçesi, Rıfat Ilgaz’ın öteki adıdır. Can Yücel, Datça’yla bütünleşmiştir. “Dinar” demek, Nedret Gürcan demektir. Antalya, benim için Metin Demirtaş’tır; Gazipaşa; Fikret Otyam… Zonguldak’ın yazın dünyasındaki simgesi Rüştü Onur’dur. “Kalbimin Kuzey Kapısı”na gelince, ben önce “Bizim Reis” Bedri Rahmi Eyuboğlu’nu ve dilimden hiç düşmeyen “Trabzon Deyince” adlı şiirini anımsarım:
“Trabzon deyince aklıma bir salkım kareymiş gelir / Bahçeler dolusu zindan yeşili / İçin için kandil kandil ballanır / Kandiller içinde bir kandil yanar / Bir kız deli gibi koşmaya başlar / Yanaklarında amoftaların alı / Dudaklarında kareymişlerin moru / Göğsünde… elinin körü.”
* * *
Kentlere her bakımdan çok yakışır yazar ve ozan adları! Çünkü onlar kentlerin kültürel kalbi ve belleğidir. Ama kimi yönetimler bu belleği yok ederek kentleri kimliksizleştirmeye çalışıyor ne yazık ki…
Beynimize mıh gibi çakılmış, bizde silinmez izleri olan sokak ve cadde adlarını ikide bir siyasal-ideolojik nedenlerle değiştirmek aymazlıktır. Ama tarih bilincinden yoksun kimi belediyeler sorumsuzca yapıyor bunu. Absürt işlerle uğraşma meraklısı Melih Gökçek de Cumhuriyetin başkenti Ankara’yı dönüştürmek için az çaba harcamadı! Bunda da bir ölçüde başarılı oldu. Örneğin tarihi Tandoğan Meydanı’nı durduk yerde “Anadolu” yaptı. Bahçeli-Emek bölgesindeki büyük caddeleri bir gecede “Türki Devletler”e hediye etti! Ankara’nın 4. Cadde’si şimdilerde “Kazakistan Caddesi” olmuş. 8. Cadde’nin adı ise “Bosna-Hersek Caddesi” olarak değiştirilmiş. Ama insanlar pek ayırdında değil bu değişikliklerin; gündelik yaşamlarında yine eski adları kullanıyorlar…
Hani çok gerekliyse yeni yerleşim yerlerine verilebilirdi bu adlar. Ama belli ki “Türkiler”e jest yapmak istemişler! Kimbilir ne karşılığında!
Birçok yerde “Cumhuriyet”, “Mustafa Kemal”, “Atatürk” sözcüklerinin yanı sıra, tanınmış yazar ve sanatçıların adları da türlü bahanelerle cadde, sokak ve alanlardan kaldırıldı. Bu furyada Said-i Nursi’den Ziya Hurşit’e değin kimlerin adları verilmedi ki sokaklara!
Belleğimizde yer etmiş sokak adlarını bir çırpıda değiştirip yerlerine gerici ve tutucu kişilerin adlarını yazma inadı günümüzde de AKP’li belediyelerde sürüyor. Ama CHP’li belediyeler de AKP iktidarındaki ideolojik adlandırmaları tartışmaktan nedense çekiniyor!
* * *
HAFTANIN NOTU
İki Sergi, İki Özgün Bakış
Nursen Yavaş-Ayla Aksoyoğlu
Siyasal ortamın yoğunluğu yüzünden kültür / sanat etkinliklerine yeteri kadar zaman ayıramıyoruz. Ama bu hafta iki önemli sergiyi gezme olanağını bulabildim. Kısaca onlardan söz ermek istiyorum.
Son yılların en üretken ressamlarından Ayla Aksoyoğlu’nun yeni resim sergisi, Ankara Kalesi’ndeki Satranç Müzesi’nde açıldı. Açılışta sanat insanları, ressamlar ve Aksoyoğlu’nun atölye çalışmalarına katılan öğrencileri de vardı. Ankara Anakent Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı, eğitimci eşi Nursen Yavaş’ın temsil etmesi ise ayrı bir hoşluktu. İzleyiciler bu durumu “kadın dayanışması” olarak değerlendirdiler.
Ayla Aksoyoğlu’nun bir tablosu.
Ayla Aksoyoğlu, konularını daha çok mitolojiden seçen bir sanatçı. Eski çağlardaki hayvan motifleri ve Doğurganlık Tanrıçası Kibele, onun başat izlekleri arasında yer alıyor. “Kibele’nin Emaneti” adını taşıyan yeni sergisinde de bu yaklaşımın bütüncül örneklerini gördük. Sıcak renklerin egemen olduğu Aksoyoğlu’nun çok katmanlı solo tablolarında, insanlığın mitolojik var oluş öyküsü, kadınlık halleri ve aşk temaları çarpıcı bireşimlere ulaşıyor… Sergi 22 Ekime değin açık olacak.
* * *
Haftanın ikinci sergisi, eski Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan’ın “Ankara’ya Bakmak” konulu çalışmasıydı. Serginin Nurol Sanat Galerisi’ndeki açılışına yazarlar, sanatçılar, gazeteciler ve sanatseverler büyük ilgi gösterdi.
Tezcan Hanım, bu sergisinde Ankara’nın görsel öyküsü anlatılıyor ve izleyenleri tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor. Ulus’tan Çankaya’ya uzanan Cumhuriyet Yolu üzerindeki kamu yapıları görsel bir geçit töreni gibi sunularak başkentin belleği bilince çıkarılıyor. Sergilenen yapıtlar, cumhuriyetin tasarlanmış eski mekânları ve tarihsel yapıları… Bunlar özel bir teknikle resmedilip ince ince işlenerek tablolara dönüştürülmüş…
Tezcan Karakuş Candan’ın bir yapıtı.
Biz bu sergiyle mimar Tezcan Hanım’ın ressam yanını da öğrenmiş olduk. Ama Karakuş’un resimlerinde de mimar kimliğinin ve biçeminin çok belirgin olduğunu söylemeliyim. Kent suçlarına karşı yıllardır hukuk mücadelesi veren ve bu yüzden başına gelmedik iş kalmayan Karakuş, “Ankara’ya Bakmak” sergisiyle savaşımını bir başka boyuta taşımış görünüyor. Çünkü ona göre mimarlık, “Sanatın yaratıcı ve dönüştürücü gücüyle toplum için yapılan; sağlıklı çevreler ve nitelikli mekânlar üretme sorumluluğunu taşıyan, kültürel ve doğal varlıkların korunması duyarlılığıyla gerçekleştirilen şiir gibi bir iştir.”
İbrahim Karaoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği “Ankara’ya Bakmak” sergisi 19 Ekim’e değin gezilebilir.
“Ankara’ya Bakmak” sergisinin ressamı Tezcan Karakuş Candan, küratör İbrahim Karaoğlu ile.