Ajans Bizim / Safa Tekeli – Bir güz bitiminde; 22 yıl önce 28 Kasım’da aramızdan ayrılan Melih Cevdet Anday, kış günlerine adım atılırken 30 Kasım’da ebediyen kalacağı Büyükada’da toprağa verildi.
“Garip” şiir akımının öncüleri arasında yer almasıyla sesini duyuran Melih Cevdet Anday, 87 yıllık yaşamının ardında sayısız yapıt bıraktı.
“Garip” akımı, 1940’ların Ankara’sında filizlendi. Adını Orhan Veli Kanık’ın 1941 yılında yayınladığı ilk kitabı “Garip”ten aldı. Ancak Kanık kitapta, 1939-1940 yıllarında “Varlık” dergisinde çıkan “Şiire Dair” yazılarını, “Şiir Hakkında Düşünceler” başlığı altında “Önsöz” olarak aldı; ayrıca Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’ın şiirlerine de yer verdi. Önsözde, adı geçmemesine karşın Nazım Hikmet’in siyasal içerikli şiirine, hem geleneksel hem hece vezinli şiire karşı çıkılıyordu. Üç şairin gündelik yaşamdan konu edinmeleri ve serbest nazım kullanmaları, onların “Garipçiler” olarak anılmalarına yol açtı. Her ne kadar kitabın 1945’teki ikinci baskısında Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın şiirleri yer almasa da bu onların bir akımın temsilcileri olarak görülmelerini değiştirmedi.
O yıllarda; Orhan Veli Kanık’ın yayınladığı “Yaprak” dergisinin 1 Şubat 1950 tarihli 19’uncu sayısında çıkan “Çürük” başlıklı şiirinin ilk dizelerinde Anday, “Akasya ağaçları akasya kokuyor/ Bahçelerde güller gübreler kokuyor/ Geçen otomobil benzin kokuyor / Otomobilin içindeki kadın lavanta kokuyor/ Kadının lavantası dehşet kokuyor/ Bu lavanta kokusunu koklayan adam ne kokuyor/ Rakı kokuyor…” diye yazıyor ve şiiri şu dizelerle bitiriyordu: “Mahalleler şehirler memleketler kıtalar kokuyor/ Çürüdükçe kokuyor/ Kokuyor dostlar bu ölü kokuyor/ Duymuyor musunuz kokuyor/ Kokuyor kokuyor kokuyor kokuyor.”
Bilinçle şiir işlemek
Şiirin yanı sıra deneme, oyun ve romanlarıyla da ünlenen Melih Cevdet Anday’ın şiiri için Şükran Kurdakul, “Şairler ve Yazarlar Sözlüğü”nde, “şiirinin iki döneminde biçim ve öz yönlerinde değişik özellikler gösterdiği söylenebilir” diyor: “1- Genellikle çarpıcı buluşlara, zaman zaman espri ve taşlamaya dayanan, biçim yönünden çok yalın şiirlerin ağır bastığı 1936-1954 arası. 2- Daha çok insan ve doğa karşısında çeşitli sorunların, bakış açılarının, değerlendirmelerin yoğunlaştırıldığı şiirlerde soran, arayan düşünür kişiliğinin çıktığı 1955 sonrası…”
Melih Cevdet Anday da 1978’de Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazandığı, bütün şiirlerini topladığı “Sözcükler” kitabıyla ilgili olarak Doğan Hızlan’ın (Kitaplar Kitabı) bir sorusuna; “Şiirlerime topluca bakmak, benim için sanırım öğretici oldu. Bütün yaşamım boyunca iki üç ana tema içinde dönüp durmuşum. Bu temalar başlangıçta belki biraz sezgi durumunda; ama gide gide onları daha bilinçle işlemeye başlıyorum.” karşılığını veriyor.
Melih Cevdet Anday’ın el yazısıyla “Yıldızlar”
“Son Garip” Melih Cevdet Anday, yalnızca şiirleriyle değil, deneme ve makaleleriyle de bir düşünce adamı olarak, ülkesine ve insanlarına büyük zenginlikler kattı. Ama Melih Cevdet Anday, nezaketi ve davranışlarıyla da çok “farklı” bir insandı. İşte, “Sözcükler” kitabında (1978 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü) yer alan “Yıldızlar” şiirinin öyküsü de bunu kanıtlayan bir örnek.
Anday, ölümünden (2002) dört yıl önce bir kış günü kendisini Kadıköy’deki evinde ziyarete gelen şair arkadaşı Can Yücel’in ikizi Canan Yücel Eronat’a, mavi tükenmezle yazdığı bir şiirini imzalayarak verir. Eronat da ona babası Hasan-Âli Yücel konusunda derlediği kitaplardan götürmüştür. Gençliğinde Hasan-Âli Yücel’in bakan olduğu dönemde Millî Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nde çalışan Anday, Eronat’a, “Biz akrabayız değil mi Canan” diyordu.
Canan Yücel Eronat’ın (ö. 15 Nisan 2013) Ankara’daki evinde, Hasan-Âli Yücel’in kitaplarının bulunduğu odanın girişindeki duvara, bir çerçevede astığı; bir güzün bitimi sonrasında bir kış günü imzaladığı Anday’ın şiirini onu anarak birlikte okuyalım:
“Sevgili dostum Canan Yücel hanıma en içten sevgilerle,
YILDIZLAR
Gözkapağı bir yeryüzünün
Deniz kıyıya vurur belleğimizde
Belki yağmur yağar gündüzün
Ama damlalar hani, toprak nerde?
En çabuk ormanı unuttum
Meğer ben bir ormanmışım eskiden
Düş’müşüm de meğer düş görüyorum
Öteki berikiymişim ben
Gece ölülerin anı gülüdür
Ay unutulmuş ilk gününde
Ama bize eğer gök verilirse
Bakarsın yıldızlar görünür.
Melih Cevdet Anday
18 Ocak Pazar 1998”