“Hayallerinin gerçekleşebileceği bir yer var Ayşe” dedi reklamın fonundaki ses. Ayşe ARMAN hayallerindeki evi tarif ederken bir asansörle alışveriş merkezine inebileceği, yanı başındaki kafede çalışabileceği süper lüks rezidansı nasıl da ballandıra ballandıra anlatıyordu. Ne naif, ne güzel hayalleri vardı bu Ayşe’nin. Sonra bir son dakika haberi geldi ATV’den. Uzaya uydu gönderilmesine karşı çıkan bir grup öğrenci ODTÜ’de polise saldırmıştı. Zaytung bile düşünememişti bunu, ATV’nin hayal gücü müthişti. Haber spikeri bu haberi okurken gülmüş müydü? Hayal güçlerinin kampüsün dışına çıkamaması beklenen gençlik 2500 polise saldırarak uzaya uydu gönderilmesini önlemeye çalışmışlardı. “Ezik ve herkesten korkan bir gençlik yetiştirmeye çalışıldı. Artık bizim için hiçbir şey hayal değildir” dedi Başbakan. Hayaldi, gerçek oldu. “Sen Domalan’sın, büyük düşün” sloganları donattı billboardları.
Tanzimat kompleksi, “Bak millet çıktı aya, biz yine kaldık yaya” diye ağlarken, bilgisini görgüsünü arttırmak için Avrupa’ya yolladı bürokratını. Şarap kadehi tutmasını öğrendi de medeniyeti öyle bir şey sandı. Tek dişi kalmış bir canavara benzeyen bir şey köklü bir ağaç olamazdı.
Her bahtı karanın görmek istediği yer olan Ankara’nın ormanlık alanlarının çoğunda şöyle bir tabela görürsünüz. “ODTÜ arazisidir girilmez”. ODTÜ dedikleri küçük bir şehirdir neredeyse. Eymir Gölünün çevresini de ağaçlandırmıştır ODTÜ’lüler. Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamasını buradan öğrenmişlerdir belki de. Öyle bir şeydir ki bu, insanın ÖSYM ile tekrar muhatap olup ODTÜ’lü olası gelir. Her bahar şenliğinde stadyumuna mumlarla devrim yazan o çocukların evlerinden pıt diye alışveriş merkezine inmek gibi estetize edilmiş hayalleri yok. Onların hayallerine akılları yetmediğinden ütopya diyor kimileri. O çocuklar büyüyecek. Birileri görmezlikten ve bilmezlikten gelse de. Barış’ın alnındaki yarası sönmeyen bir ateş şimdi.