Hülya Özmen Karabağlı / Ajans Bizim – TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Araştırma Komisyonu’nda Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu, eğitimli olsun olmasın kadına yönelik şiddetin büyük bir oranda değişmediğini gördüklerini söyledi. Kaptanoğlu, “Eğitimli olmanın kadınların şiddetten korunması anlamına gelmediğini söylemek için bu konudaki veri önemli” diyor.
Bu alanda yeni bir araştırma yapılmadığı belirten İlknur Yüksel Kaptanoğlu, daha önce 2008 ve 2014 yıllarında yapılan “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile Şiddet” araştırmaların da şiddetin kadınların çok yakınında olduğunu, özellikle birinci derecede yakın ilişkide olduğu erkeklerden geldiğini gösterdiğini söyledi.
Kadınların sağlığını kadar çocukların ve erkeklerin de hayatını etkileyen şiddetin kuşaktan kuşağa aktarıldığına dikkat çeken Kaptanoğlu, eğitim ya da farklı koşullarla bunun değişmediğini, bütün kadınların bir şiddet riski altında olduğunu ifade etti. Eğitimli olsun olmasın kadınlar arasındaki şiddetin çok da büyük oranda değişmediğini anlatan Kaptanoğlu, “Eğitimli olmanın kadınların şiddetten korunması anlamına gelmediğini söylemek için bu konudaki veri önemli” dedi.
Kaptanoğlu’nun komisyondaki sunumu şöyle:
DOÇ. DR. İLKNUR YÜKSEL KAPTANOĞLU – 2008 ile 2014 araştırmalarının sonuçları. Bu çerçevede baktığımız zaman, duygusal şiddet ve istismar açısından değerlendirdiğimizde 10 kadından 4’ünün yani yüzde 44’ünün duygusal şiddete maruz kaldığını gösterdi bize. Fiziksel şiddet anlamında 10 kadından gene 4’ü gibi bir yüzdeden bahsedebiliyoruz, yüzde 39’a yüzde 36. Cinsel şiddet en az dile getirilen şiddet biçimi olduğu için 15 ve 12 düzeyinde.
Peki, ikisini birlikte değerlendirdiğimizde söyleyebileceğimiz, her 2 araştırmanın sonuçlarının bize gösterdiği, yaşam boyu kadınların birlikte oldukları erkeklerden maruz kaldıkları şiddet düzeyi 10 kadından 4’ünü etkiliyor. Son on iki ay açısından da bakmıştık çünkü güncel dönemde olan şiddet düzeyini de görmek önemli; burada da 10 kadından 1’inin fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığını gördük.
Yaşı ileri kadınlarda daha fazla
Yaşa göre bakmak anlamlı, aslında farklı detaylarda da bakılabilir; bunun için ileri analiz çalışmalarını hem bizler yapıyoruz hem akademik makalelerde yer alıyor. Yaşı daha ileri olan kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını görüyoruz bu grafiklerden ama çarpıcı olan nokta burada, genç kadınların son on iki ay içinde maruz kaldıkları şiddeti daha çok dile getirmiş olmaları. Bu da genç kadınların şiddete maruz kaldıklarını ve bunun yakın dönemde olmasının daha ön planda olduğunu göstermesi açısından yani genç kadınların şiddet riski altında olduğunu göstermesi anlamında önemli bir sonuç.
Kadınların tümü risk altında
Çok tartışılan konulardan biri, eğitim düzeyiyle, eğitim düzeyinin artmasıyla şiddetin azalması arasında bir ilişki var mı? Bizim sonuçlarımız, evet, şiddete maruz kalma düzeyinin, eğitimi yüksek olan kadınlarda daha düşük düzeyde olduğunu söylemek mümkün. Tabii, bunu yaşam boyu en az 1 kere maruz kaldıkları şiddet açısından söyleyebiliyoruz ama gene son on iki ayda yani yakın dönemde maruz kalınan şiddet açısından bakınca, aslında eğitimi olsun olmasın, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki kadınlar arasındaki şiddetin çok da büyük oranda değişmediğini yani eğitimli olmanın, kadınların şiddetten korunması anlamına gelmediğini söylemek için bu grafik önemli.
Yüzde 75’i fiziksel şiddete maruz
Diğer taraftan, medeni durum önemli faktörlerden bir tanesi. Özellikle fiziksel şiddet açısından çok çarpıcı olarak görünüyor. Boşanmış ve ayrı yaşayan kadınların yüzde 75’inin fiziksel şiddete maruz kaldığını görüyor uz. Burada tabii, doğrudan boşanma nedeni ilişkisi kuramıyoruz bu sonuçlardan ama bu, aslında bu boşanmış kadınların hayatlarında şiddetin ne kadar önemli olduğunu gösteren ve daha rahat ifade edebildikleri gibi de yorumlanabilecek bir görsel.
Öncelikli olarak fiziksel şiddet ve cinsel şiddetle başlamak istiyoruz. Şimdi, dünya genelinde biliyoruz ki kadınların en çok maruz kaldıkları şiddet yakınlarındaki kişilerden, eş ya da birlikte oldukları erkeklerden geliyor; hani dünyanın bütün ülkelerinde böyle bir sonuç var ve ilk akla gelen de fiziksel şiddet düzeyi oluyor ama cinsel şiddetin de fiziksel şiddetle çok birlikte yaşandığını bütün araştırmalardan biliyoruz. O yüzden, fiziksel ve cinsel şiddeti birlikte ele alan bir değişkenimiz de var.
Yüzde 44’ü duygusal şiddet mağduru
Duygusal şiddet ve istismar açısından değerlendirdiğimizde 10 kadından 4’ünün yani yüzde 44’ünün duygusal şiddete maruz kaldığını gösterdi bize. Fiziksel şiddet anlamında 10 kadından gene 4’ü gibi bir yüzdeden bahsedebiliyoruz, yüzde 39’a yüzde 36.
Cinsel şiddet en az dile getirilen şiddet biçimi olduğu için 15 ve 12 düzeyinde. Peki, ikisini birlikte değerlendirdiğimizde söyleyebileceğimiz, her 2 araştırmanın sonuçlarının bize gösterdiği, yaşam boyu kadınların birlikte oldukları erkeklerden maruz kaldıkları şiddet düzeyi 10 kadından 4’ünü etkiliyor. Son on iki ay açısından da bakmıştık çünkü güncel dönemde olan şiddet düzeyini de görmek önemli; burada da 10 kadından 1’inin fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığını gördük.
Yaşa göre bakmak anlamlı, aslında farklı detaylarda da bakılabilir; bunun için ileri analiz çalışmalarını hem bizler yapıyoruz hem akademik makalelerde yer alıyor. Yaşı daha ileri olan kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını görüyoruz bu grafiklerden ama çarpıcı olan nokta burada, genç kadınların son on iki ay içinde maruz kaldıkları şiddeti daha çok dile getirmiş olmaları. Bu da genç kadınların şiddete maruz kaldıklarını ve bunun yakın dönemde olmasının daha ön planda olduğunu göstermesi açısından yani genç kadınların şiddet riski altında olduğunu göstermesi anlamında önemli bir sonuç.
Çok tartışılan konulardan biri, eğitim düzeyiyle, eğitim düzeyinin artmasıyla şiddetin azalması arasında bir ilişki var mı? Bizim sonuçlarımız, evet, şiddete maruz kalma düzeyinin, eğitimi yüksek olan kadınlarda daha düşük düzeyde olduğunu söylemek mümkün. Tabii, bunu yaşam boyu en az 1 kere maruz kaldıkları şiddet açısından söyleyebiliyoruz ama gene son on iki ayda yani yakın dönemde maruz kalınan şiddet açısından bakınca, aslında eğitimi olsun olmasın, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki kadınlar arasındaki şiddetin çok da büyük oranda değişmediğini yani eğitimli olmanın, kadınların şiddetten korunması anlamına gelmediğini söylemek için bu grafik önemli.
Diğer taraftan, medeni durum önemli faktörlerden bir tanesi. Özellikle fiziksel şiddet açısından çok çarpıcı olarak görünüyor. Boşanmış ve ayrı yaşayan kadınların yüzde 75’inin fiziksel şiddete maruz kaldığını görüyor uz. Burada tabii, doğrudan boşanma nedeni ilişkisi kuramıyoruz bu sonuçlardan ama bu, aslında bu boşanmış kadınların hayatlarında şiddetin ne kadar önemli olduğunu gösteren ve daha rahat ifade edebildikleri gibi de yorumlanabilecek bir görsel.
Çocuk evlilikler şiddet riskini artırıyor
Bütün yüzdeler 18 yaşından önce evlenmenin yani çocuk yaşta evliliklerin şiddete maruz kalma riskini bütün şiddet biçimlerinde, cinsel, duygusal ve fiziksel şiddet açısından artırdığını gösteriyor. Hatta fiziksel ve/veya cinsel şiddet için baktığımızda, kadınların yarısının şiddete maruz kaldığını görüyoruz, sadece 18 yaşından önce evlilik kriteriyle değerlendirdiğimizde.
Kadınların üçte biri ısrarlı takibe uğradı
Türkiye’de ısrarlı takip konusundaki tek veri şu anda benim bilgilerim doğrultusunda. Israrlı takip yaygınlığı açısından baktığımızda gördüğümüz şey, kadınların üçte 1’i neredeyse yüzde 30’u ya da yüzde 27’si diyeyim buradaki rakamlarla, en az 1 ısrarlı takip davranışına maruz kaldığını söylüyor. Tabii, yaş gruplarına göre farklı ısrarlı takip biçimlerine maruz kalmak söz konusu. Daha çok, teknolojik aygıtlarla, sosyal medya aracılığıyla yapılan ısrarlı takip, genç kadınların maruz kaldığı şiddet biçimi olarak karşımıza çıkarken, işte, görüşmezse çocuklarını kendisinden almakla tehdit etmek, ailesine zarar vermek gibi… Burada, bu grafikte tabii hepsi için görüyorsunuz ama evlenmiş kadınlar ve bekâr kadınlar açısından baktığımızda aslında ısrarlı takip biçimlerinin farklılaştığını gösterdi bize araştırmanın sonuçları.
Başka erkeklerle konuşmaya sinirlenme yüzde 43
Bunların dışında, kontrol edici davranışlar da oldukça önemli yani psikolojik şiddet dışında, kadınların gündelik hayatının eşleri tarafından kontrol edilmesi konusuna ilişkin sorularımız vardı. Burada en çarpıcı olan, her zaman nerede olduğunu bilmek isteme gibi bir kontrol edici davranış olarak yüzde 62 düzeyinde karşımıza çıktı ama onun dışında, başka erkeklerle konuşunca sinirlenme yüzde 43 düzeyinde, kıyafetlerine karışma yüzde 34 düzeyinde, sağlık kuruluşuna dahi izinsiz gidememe yüzde 24 düzeyinde.
Şiddete maruz kalan 10 kadından birinin intihar girişimi ortaya çıktı
Aslında bunlar, kadının nerede ne giyeceğini, nereye gideceğini, kiminle konuşacağını, kiminle görüşeceğini… Çünkü ailesiyle görüşme ve arkadaşlarıyla görüşmesine engel olma durumları da söz konusuydu. Bunları da gene psikolojik şiddetin, duygusal şiddetin içinde değerlendirmek mümkün.
Biraz da sağlık sonuçlarından bahsetmek istiyorum. Şimdi, şiddetin tabii ki kadınların toplumsal hayata katılmalarına, bazen yaşam hakkının engellenmesine kadar varabilecek sonuçları var ama sağlık sonuçları da oldukça çarpıcı. 2014 araştırmasının gösterdiğine göre, şiddete maruz kalan 4 kadından 1’i yaralanacak düzeyde hastaneye başvurmak zorunda kalıyor maruz kaldığı şiddet sonucunda. Duygusal yani ruhsal açıdan da ruh sağlığının da çok etkilendiğinin altını çizmek önemli çünkü şiddete maruz kalan 10 kadından 3’ünün intihar düşüncesinde olduğunu gösterdi sonuçlar bize; hatta 10 kadından 1’inin de intihar girişiminde bulunduğunu ortaya çıkarmış oldu. Kadınların fiziksel ve ruhsal sağlığını etkilediğini gördük, tabii, bir de çocuklar ve toplum açısından da ne kadar önemli sağlık sonuçları olduğunun altını çizmeye yarayacak sonuçlarımız var.
Şiddete maruz kalan kadın şiddet uyguluyor
Annesi fiziksel şiddete maruz kalmış, kendisi de maruz kalmış ve çocuğuna şiddet uygulayan kadınlar; daha yüksek düzeyde olduğunu görüyorsunuz, Türkiye genelinde yüzde 66. Bana göre en sağ taraftaki grupta fiziksel şiddete maruz kalmamış ve annesi de maruz kalmamış olan kadınların çocuklarına uyguladıkları şiddetin de yüzde 37’ye kadar düştüğünü görüyoruz.
Tabii, biz kadınlarla yaptık bu araştırmayı, sadece kadınların bilgisi elimizde ama onlardan erkeklere ilişkin bilgi de elde ettik; dolaylı bir bilgi olmakla birlikte aynı örüntünün erkekler için de olduğunu görüyoruz -yani eğer annesi şiddete maruz kalmış ve erkek buna çocukluk döneminde tanıklık ettiyse, kendisi de babası tarafından şiddete maruz kaldıysa onun da şiddet uygulama yüzdesinin daha fazla olduğunu- ve şiddetin kuşaktan kuşağa aktarıldığını göstermesi açısından sonuçlar önemli yüzdeler gösteriyor.
Kadınların yüzde 43’ü
“Kadın elindeki parayı kendi istediği gibi harcayabilir.” diye düşünen yüzde 68 ama şiddete ilişkin, çocuklara yönelik şiddet konusunda da “Çocukları eğitmek için dövmek gerekir.” diyenler yüzde 27 oranında ama şunun da çarpıcı olduğunu düşünüyorum: Kadınların yüzde 43’ü “Herhangi bir konuda eşiyle aynı fikirde değilse tartışmamalı ve susmalıdır” diye fikir beyan etmiş bu da aslında ataerkilliğin ve toplumdaki erkek egemen bakış açısının kadınlar tarafından da benimsenmiş olduğuna ilişkin bir sonuç olarak yorumlanabilir.
Fiziksel şiddete ilişkin tutumlar noktasında da en çok karşımıza çıkan kadınların yüzde 58’i aslında hiçbir şekilde şiddeti haklı bulmadığını söyledi. Tırnak içinde “haklı” diye kullanıyorum tabii, eşin aldatmasıyla ilgili, aldatmayla ilgili konular işin içine girdiği zaman kadınlar da şiddeti daha haklı bulabiliyorlar.
Toparlayacak olursam, araştırma sonuçlarının bize söylediği, kadına yönelik şiddetin bu 2 araştırmanın sonuçları çerçevesinde de hâlen yaygın olduğunu ön plana çıkardı ve şiddetin kadınların çok yakınında olduğunu, özellikle birinci derecede yakın ilişkide olduğu erkeklerden geldiğini gösterdi.
Kadınların sağlığını etkilediği gibi çocukların ve erkeklerin de hayatını etkilediğini, kuşaktan kuşağa aktarıldığını, aslında eğitim ya da farklı koşullarla bunun değişmediğini, bütün kadınların bir şiddet riski altında olduğunu gösterdi ve şiddetle mücadelede kadınların yalnız olduklarını, kendi başlarına mücadeleye girdiklerini, kurumsal başvuru mekanizmalarını az kullandıklarını, kurumlarda da -onu daha çok nitel araştırma kısmında bulabilirsiniz oraya çok girmedim- aslında uygulamada yaşanan sorunlar olduğunu gördük diyebilirim.