Ülke yönetiminde dağınıklık alabildiğine sürüyor.
Kafaların karışması doğal.
Çünkü “tek adam” rejiminin sonucudur bu tablo.
Saray’da kapasite sınırını zorlayan danışman-uzman ve akil adamların tamamı düşünse de…
Fikir üretse de…
Proje önerse de…
Eğer “tek adam” sadece kendi düşünce ve fikrini hayata geçiriyorsa, kararlar kolektif aklın dışında alınıyor demektir.
Sayın Erdoğan’ın yaptığı gibi…
“Tek adam” eksiklik demektir.
“Tek adam” hataya meyilli demektir.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerin liderlerine bakın.
Her alanda, her kararda, her eylemde meclisler tarafından denetleniyorlar.
Her karar, halkın bilgisine sunuluyor.
Gece yarısı kararnameler ancak “despot” yöneticilerin işi sayılıyor bu çağda…
Oysa kurallar çağındayız.
Seçimle başa gelenler ülkeyi yönetirken sadece yasalara bağlı değiller.
Sadece seçilmişler tarafından denetlenmiyorlar.
Yanlış kararlarda eğer liderler direniyorlarsa, sokaklara çıkan halkın tepkileri sonuç verebiliyor.
Halk, sağduyu kararlar değiştirilebiliyor.
Halkın “yok” farz edilmesi diye bir şey yok.
Demokratik ülkelerde, bir İçişleri bakanı çıkıp da mafya lideriyle ağız dalaşına girişemiyor.
Bir mafya lideri çıkıp da bir bakana meydan okuyamıyor…
“Tek adam” rejimi eksik bir sistem…
“Tek adam” rejimi malul (sakat) sistem demektir.
Aslında bu Saray yönetiminin değişmesi ve eski sisteme dönülmesi en çok sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı rahatlatacaktır.
Denemesini tavsiye edebilirim.
Kim söylemiş bilinmiyor ama çok sevdiğim bir deyiş okudum:
“Nuh’un gemisi vardı ama o sıralar ne yazık ki pusula icat edilmemişti…” Oysa şimdi insanoğlu Mars’a gidiyor…